Bir mekan, sadece bir “mekan” değildir kimi zaman. Düşüncelerin, duyguların, kültürel değerlerin buluşma noktasıdır. Dostlarla birlikte olunan yerdir. “Ben” olmaktan” biz” olmaya geçilen zemindir. Paris’teki Café de Flore’yi ilk gördüğümde bunu düşünmüştüm. Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir ve Albert Camus’nün buluştuğu bir günü hayal etmiştim. Geçenlerde bu ünlü kafenin de bulunduğu Saint-Germain-des-Prés semtini her yönüyle anlatan Boris Vian kitabı Saint-Germain-des-Prés Rehberi‘ni okuyordum. Kitabında bölgedeki bütün isimlerin “takıldığı” caz barları da anlatıyor iki gözümün nuru Vian. Bu barlarda sadece caz müziği değil, bir dönemin entelektüel zihni de yeşeriyor.
Blue Note, Birdland, Dizzy’s Club, 55 Bar ya da Mezzrow olmasaydı New York, New York olur muydu? Ya da caz müzisyenleri bütün o “deneyleri” yapabilir miydi? Kültürel vahalarda yetişen bitkiler dünyaya yayılabilir miydi? Peki İstanbul’da Nardis olmasaydı? Her geçen yıl yeni yıldızlar çıkaran, beste konusunda hatırı sayılır bir üretimi olan Türkiye caz sahnesi, Nardis olmasaydı “biraz kısa” kalırdı bence. Nardis’in 20.yaşının kutlandığı gecede Ferit Odman tam da bunu söyledi sahnede: “Amerika’dan İstanbul’a geldiğimde tek arzum Nardis’e yakın bir ev bulabilmekti. Bunu da başardım ve yıllarca Nardis’i ikinci evim belledim. Nardis biz caz müzisyenlerinin müzikal deneyler yapmasına izin verdi, kendimizi sürekli geliştirmemiz için zemin hazırladı. Bütün bunlar için Zuhal Focan ve Önder Focan‘a çok teşekkür ederiz.”
Ferit Odman ve Nardis’in 20.yaş kutlama gecesinde sahnede yer alan bütün müzisyenlerin ortak cümlesiydi bu: “Bütün bunlar için Zuhal ve Önder Focan’a teşekkür ederiz.” Bundan 20 yıl önce Zuhal Focan’ın fikir anneliğiyle yola çıkan bir kulüp, geçen sürede bir İstanbul markası olmanın ötesine geçmiş, bir okul olarak çok sayıda mezun vermişti.
29.İstanbul Caz Festivali kapsamında gerçekleşen Nardis 20.yaş kutlaması konserinde kimler yoktu ki sahnede: Gitarda Önder Focan ve Cem Tuncer, tenor saksofonda Yahya Dai ve Engin Recepoğulları, piyanoda Kürşad Deniz, Kaan Bıyıkoğlu ve Uraz Kıvaner, basta Kağan Yıldız, Ozan Musluoğlu ve Baran Say, trompette Şenova Ülker ve Barış Doğukan Yazıcı, trombonda Bulut Gülen, ve davulda Fırtına Kıral, Erhan Seçkin ve Ferit Odman… Ve vokallerde dev isimler: Sibel Köse, İpek Dinç, Dilek Sert Erdoğan, Meltem Ege, Aydın Kahya ve İstanbul Caz Festivali’nin Yaşam Boyu Başarı Ödülü’nü alan Hayati Kafe.
Volkswagen Arena’da gerçekleşen konser müzikal açıdan mükemmeldi. Sahne arkasının enerjisi inanılmazdı. O kahkahalar kimi zaman kulisten sahneye kadar taştı. Kuliste sahne sırasını bekleyen müzisyenler bir an bile oturmadan dans ettiler. Ama gecenin en büyük alkışını izleyicilere göndermek gerekiyor. 2002’den bu yana, haftada altı gün izleyicisini cazla buluşturan kulübün müdavimleri, bu özel gecede de oradaydı. Bir Nardis müdaviminin sözleriyle “Hayat bizim yüzümüzden güzel oldu” bu özel gecede.
Bütün sanatçıların sahnede olduğu mükemmel kapanış “Mutlu yıllar sana” şarkısına, o şarkı da sanatçıların sahneden taşıp seyircinin arasına akmasına kadar sürdü. Cem Tuncer ve Barış Doğukan Yazıcı akustik bir gitar-trompet duosu olarak salonda dansa ve eğlenceye devam ederken, Nardis müdavimleri mutluluktan uçuyordu. Hiç tartışmasız 29.İstanbul Caz Festivali’nin en anlamlı konserlerinden biriydi bu gece. Nardis’e yakışır bir 20 yaş kutlaması oldu.
Bu gecenin bir köşesinde olmam, şarkıları ve sanatçıları anons etmem teklif edildiğinde hiç düşünmeden “Evet” dedim. Gecedeki herkes gibi hiçbir beklentim olmadan koşa koşa gittim. Bana bu sahnede olma fırsatını veren İstanbul Caz Festivali Direktörü Harun İzer ve Önder Focan’a çok teşekkür ederim. Böyle bir gecede o sahnede olmak büyük onur.
Bir mekan, sadece bir mekan değildir. Bazı mekanlar bizi değiştirir, dönüştürür, geliştirir, mutlu eder. Bazı mekanlar “ben” olarak çıktığımız bir yolda “biz” olarak yürümemizi sağlar. Biz olunca güzelleşir hayat, bizim yüzümüzden güzelleşir. Bütün bunları sağladığın için teşekkür ederiz Nardis. Nice yaşlara…