80’ler denince siz neler hatırlıyorsunuz?

   
Derya Erkenci yeni bir kitap yazıyor.

Bu cümle eminim, Erkenci’nin Hayalet Gemi‘deki, altzine.net’deki yazılarını ve önceki kitaplarını okuyanları heyecanlandırmıştır. 2002 tarihli “Aptalın Seyir Defteri” ve 2003 tarihli “Nişan Fotoğrafları” kitaplarını okuyanlar, onun özel dilini, detaylar üstünden bütüne götüren kurgusunu, çocukluğu-gençliği 80’lerde geçmiş bir kuşağın dünyasını yansıtış tarzını, kaleminin ucundaki kamerasını özlemişlerdir. Kalem-kamera benzetmesi boşuna değil; Sinema-TV eğitimi gören, haber kameramanlığından uzun metrajlara objektif arkasına geçen, şaşırtıcı kısa filmlere imza atan, video sanat işleriyle zihin tokatlayan bir isim Derya Erkenci.

Birbirimizi tanımadığımız yıllarda yollarımızın kesişmişliği var üstelik. Milliyet Sanat’ın derlediği Genç Şairler Antolojisi 2’de ikimizin de şiirleri yer almış. Sonrasında Hayalet Gemi yılları ve altzine.net’de sayısal ortamın dinamiklerini gözeterek yaptığı işler. Derya, her zaman sakin-derinden işleyen bir yazar duruşunu benimsedi. Yüzleşmekten, isyandan, hayatın içinden konuşmaktan, Beşiktaş pazarından, balığa çıkmaktan, tütün sarmaktan, çay bahçelerine saygısından, yaz sinemalarına sevgisinden, inceliklerin adamı olmaktan vazgeçmedi.

Derya Erkenci son zamanlarda sıkı bir twitter kullanıcısı. @adilbalikci‘nın 140 karakterlik yazılarını keyifle okuyorum her gün. Kimi zaman 80’lerden söz ediyor. Aklıma şu satırları geliyor öyle vakitlerde:

Cinsel deneyim hayalleriyle süslenmiş yağmurlu kış günlerinde, akşamüstlerinin soluk buz mavisine teslim olmuş odalarda Anılar-9 isimli karışık kasetten dinlediğimiz “Past Time Paradise” parçasıyla yakın temaslı slow danslar ederken, loş kadife koltuklar üzerinde sızdık. Üşütmeyelim diye –kendiliğinden- üzerimize örtülen “yeni milenyum” beklentisi, bizi on beş yıl uyuttu. Bütün varsıllığımızı emip tüketen seneler şimdi, yerli tütünden sarılmış bir sigara markasıdır. Kemikleşmiş kaderine razı bir kültür mantarı gibi “nostaljik” oldu.

80’ler. Eskiden, yeni aldığımız kitaplara tarih notu düşerken bu kadar tedirgin olmazdık.

(Nişan Fotoğrafları, Doğan Kitap, sf:88)

Yeni kitabı bizi nasıl bir yolculuğa çıkaracak bilmiyorum. Merakla bekliyorum. İstedim ki bir kitap daha tamamlanmadan, basılmadan merak edilsin. İstedim ki, heyecanımı birileriyle paylaşayım.

Gelin yeni kitabı beklerken Derya Erkenci’den 80’ler üstüne birkaç satır okuyalım. Dileyen bu satırlara kendi 80’lerini ekleyerek, yeni bir geçmiş haritası çıkarabilir. Biz de dudağımızın kenarında bir Ayhan Işık gülümsemesi yeni bir Derya Erkenci kitabı bekler, fonda Modern Talking çalarken bakarız kendi geçmişimize.

• 80’lerde, Erdoğan Sevgin TV kritikleri yazardı. The Wall yayınlayan TRT’yi eleştirmiş, o.çocuğu gibi küfürler var gençlere zararlı demişti…

• 80’lerde sadece TRT1 sabah programı “Hanımlar Sizin İçin”in ve TRT2’deki “2. Kanal, 2.Gece”nin sonunda birer video klip yayınlanırdı…

• 80’lerde lig maçlarından önce ulusal marş okunmazdı, okunsa millet bunu garipserdi. En küfürlü tezahürat “Fincanı Taştan Oyarlar” türküsüydü…

• 80’lerde yerli dizi denince akla Attila İlhan’ın yazdığı diziler gelirdi. Örneğin “Sekiz Sütuna Manşet” zımba gibiydi. Erol Taş komiserdi…

• 80’lerde hemen herkes Piano Fantasia’yı şarkının adı zannederdi. Oysa şarkının adı Song for Denis, grubun adı ise Piano Fantasia’ydı…

• 80’lerde gençler Beyoğlu’nda Fitaş’ın önünde buluşurdu. Eskiden Pandorosa’nın önü ve sonradan McDonalds diğer popüler buluşma noktalarıydı.

• 80’lerde pil enerjisi hemen tükenen bir şeydi. Walkman dinlerken pilden yemeyelim diye kaleme takıp çevirerek başa sarardık kasetleri…

• 80’ler Türk Hafif Müziği’nde (o zaman öyle denirdi) en korkunç ikili Emel-Erdal ikilisiydi. “Taşı Taşı Sırtında Dünyayı” en tapon şarkılarıydı.

• 80’lerde Bisküvi Adam diye bisküvi vardı. Adam biçimindeydi ve sadece yuvarlak düğmeleri çifte kavrulmuştu. İlk önce kollarını yerdim…

• 80’lerde kız tarafının oğlana yolladığı nişan bohçalarında erkek parfümü de vardı. Bunlar ya çam kokulu “Pino” ya da klasik “Brüt” olurdu…

Comments (17)

* 80'lerde "Turbo" sakızları vardı, her ne kadar önemli olmasa da, içerisinden çıkan otomobil çıkartmaları defter arasında düzleştirilip, diğer desteye eklenirdi.

* 80'lerde gazeteyle kaplanan defter ve kitap yavaş yavaş kuşe takvim sayfalarıyla kaplanmaya başlandı.

* 80'lerde "Goofy" adlı çikolatalı gofret, şimdinin çocuklarının "Kinder Yumurta" beklemesiyle aynı popülaritedeydi.

* 80'lerde "BMX" bisikletler çocukların statü belirteciydi.

* 80'lerin sonunda "Hugo"lu Tolga Abi, reytinglerde liste başı oynuyordu…

http://twitter.com/radiodjmustafa

Atari, Amiga, Commodore64,
Kısa şortlu futbolcular,
80'ler yabancı pop,
Hair ve soft rock,
Heavy metalin en iyi dönemi,
Demokratik yönetilmeyen demokratik Türkiye,
kafa ayarı, durmadan saran kasetler, koca walkman'ler,
ahu tuba, Nuri alça, tozluk, rambo<gözlüğü ve bıçağı… diye gider 🙂

erhan konuk ile pop saati, makyajlı taytlı kadın şarkıcılar ve kadına benzyeyen erkek şarkıcılar:)
liseye giden abimin yırtık kot pantolonuna (kesinlikle "jeans" değil) tepkili bir baba…
woltran, he-man…
ilkokula başlamam ve yırtık kotlu abimin üniversiteye gitmesi aynı seneye tekabuleder.(80lerin sonu oluyo biraz galiba) her tatilde öğrenci evinde bırakmaya kıyamadığı emsan tencere seti kutusunda korumaya aldığı dev kaset arşivi… o arşivde erkin koray ın kaset kapağındaki stilize portresi…
vhs video, erkek figürümü ve hayat görüşümü toptan değiştiren filmler robocop ve terminator1 ve indiana jones:)…

*Teyzemin taverna kasetleri
*betonun sadece binalardan ibaret olduğu bir ortamda toprakla oynanan oyunlar (seksek için çizgiler toprağa çizilirdi, topraktan evler çizilir evcilik oynanırdı, yalancıktan:)) pasta yapılırdı)
*videolar,video kasetler
*toplanıp eurovizyon izlenirdi

vatkalı bluzlar, kabarık saçlar, yüksek bel dar paça pantolonun içine sokulmuş salaş gömlekler giyilirdi. doğum günü partilerinde ördek dansı yapılırdı, televizyonda bir başka gece programında tolgahan'ın dans grubu, hakan peker'in ekibi derken gece erken olurdu. kayahan-nilüfer şarkı söylerdi birlikte. evlerin içinde ahşap merdivenler olurdu, çocukların tuhaf robot oyuncakları vardı. zuhal olcay'ın kasvetli ama güzel filmleri vardı, bir de kavanozdaki adam diye bir dizi-film vardı ki aman aman… 🙂

88 doğumluyum ama bazılarını ben de hatırlayabiliyorum…

* Clementine (Malmot, Helix, Hemera)
* Calimero (ama bu haksizlik oyle değil mi?)
* Barış Manço ile 7' den 77' ye
* 1 Litrelik Cam Coca Cola Şişesi
* Bir Başka Gece
* Bay Meraklı
* Kukalı Saklambaç
* İstop
* Yakantop
* Fame Dizisi
* Geçmiş Bahar Mimozaları Dizisi
* Rebul Lavanta Kolonyası (aslında hâlâ var)
* Adile Naişt ile Uykudan Önce
* Siyah okul önlükleri
* Siyah-Beyaz Tv
* Elvan Gazozları

Tüm bunlar elbette saymakla bitmez, sabahtan akşama kadar oturup düşünsm daha nicesini listerim buraya. Fakat 80' ler denilince aklıma düşenlerden bazıları bunlar işte. Sanırım arada sırada da olsa dönüp geride bıraktıklarımıza, tüketip unuttuklarımıza bir göz atmak gerekiyor. Aslında ne kadar kıymetli zamanlarmış o yıllar. Teşekkürler bu fırsat için 🙂

– Ağalık düzeni eleştirisini biraz askıya alıp batı Türkiye'deki vergi-zam-rüşvet üçlüsünün konu edildiği Kemal Sunal filmleri (Katma Değer Şaban'ı VHS kasetten yüzbin kez izledim:))
– Köylerin dışında elektrik yoktu o zaman Avşa Adası'nda.Çocukluğum orada köy enstitülü dede ve babaanneyle birlikte geçti.Gaz lambasında okurdum Yılmaz (Elmas) amcamın yazıp doğumgünlerimde hediye ettiği çocuk kitaplarımı.
– BMX alamıyorduk ama babam, abimle benim sokaktaki statümüzü mavi renk Pinokyo bisikletimize "kontra pedal freni" takarak yükseltmişti 🙂
– '80'lerin -sondadan izlediğim- İstanbul'da geçen yönetmen filmlerinde ışık hep kısıktır.Galiba 12 Eylül'ün gölgesi düşüyordu ortama, ışık ondan kısıktı…
– Sobalı okul sınıflarının son örnekleri:) Erdek'te ilkokul 3.sınıfa kadar sobalı sınıftaydım.
– Susam Sokağı…

'84 doğumlu olmama rağmen,çocukluğumu MagicBox'ın (sonradan star 1 oldu ya hani) lazer tabancalı çizgi filmlerine değil de Susam Sokağı'na borçlu olduğumdan,yazma cesaretini bulabildim.Yaşım yüzünden '90'ların başına sarktıysam kusuruma bakmayın:)

Ha bir de biz ortaokuldayken -ki '90'lara denk düşer- kasetleri kalemle değil kravatla sarardık. Daha pratikti 🙂 Buraya yazdım, çünkü ekol aynı ekol 🙂

Pazar sabahları kahvaltı edilirken kovboy filmleri seyredilirdi. Beta ayakkabılar bağcıkları çıkarılarak giyilirdi. E.T. seyretmiştim sinemada… Perihan Abla'yı seyrederdik televizyonda. Küçük Emrah'ın her filminde ağlamasına sinir olurdum. Küçük Ceylan'la tanıştık sonra. Zeki_metin ikilisini kasetten dinlerdim. Hoş herkes dinlerdi ya… Çocuk saati ve arkası yarınlar radyodaki favorilerimdi. Buz pateni tüm ailece takip edlirdi. Finallerdeki gösteriler heyecanla beklenirdi. "Havalar düzelsinde salatalık, domatesi taze taze yiyelim, burnumda koktu" dediğimiz yıllardı. Pastel boyalarımız kağıda değdiğinde kum gibi dağılan cinstendi o zamanlar. Keçeli kalem setine sahip olmak ayrıcalıktı sanki. Televizyonun ikinci kanalına basabilme zevkini yeni yeni tatmaya başalamıştık. Okula siyah önlüklerle giderdik. Pazar akşamları yıkanmak, ölüğün ütülenmesi, biten ödevlerin kontrolü ve erken yatma telaşıyla hareketli geçerdi. Adile Naşit masallar anlatırdı kuzucuklarına… Vatkalı komik kazak ve gömlekler giyerdik. Kokulu renkli kalemlerimiz vardı. koksun diye o kadar çok açardık ki, kalem çabucak bitiveriridi. açtığımız kısımlarına kıyamaz, koksun diye defterlerimizin arasında saklardık.

Ben seksenlerin sonlarını anca hatırlayabiliyorum ama söylediğiniz Bisküvi Adamla bir anımı hatırlıyorum.
Bu lezzetli adamımızı ne zaman alsak başı kafasından kırılmış olurdu, bir gün aldık ki başı ve gövdesi olması gerektiği gibi bunu gören ben "aaa yapıştırmışlar!" diyerek şaşkınlığımı ifade ediyorum. Çocuk aklı işte kırık olmasını normal olarak kabul etmişim, olması gerektiği gibi çıkınca şaşırıyorum 🙂

80lerde küçük bir çocuk olmak genç olmaktan çok daha eğlencelidir diye düşünüyorum. ülke için çok önemli bir geçiş döneminin başlangıcında genç olup da gençlik sorunlarıyla boğuşmak yerine çocuk olup çevresindeki rol modellerine, yani hayata dışardan bakan bir gözlemci olmak yani… yani 80lere dahil olmadan 80lerde yaşayabilmek.
"munir ozkullu, adile naşitli kalabalık müstakil ev" maceralarından, "bizimkiler" deki apartman hayatına geçiş… (80lerden sonra çekilen hiçbir filmde "tüp sıralarına" rastlamıyoruz.)

benim aklımda kalan ayrıca bir de "hayali ihracat" kavramıdır.

80lerde genç olsaydım belki abimin gençlik maceralarından bahsetmek yerine kendi yaşadıklarım için "ne günlerdi be" diye yazardım.
bu yorumu yapmaya ne kadar yeterliyim bilemem ama… 80ler; gençlere sağ ve solun ortasında bir alternatifin daha sunulduğu dönem olsa gerek.
soğuk savaşta sona yaklaşılırken karadeniz ülkelerinin üstünde dolaşan çernobil etkili bulutların gölgesinde yaşanan bir geçiş dönemidir 80ler…
GAP vardı bir de… elele gezen semra-turgut özal çifti bence 80lerin ta kendisidir:)

o değil de 80'lerin üstünden 30 yıl geçmiş. ben geçenlerde farkettim bunu. niye bana kimse söylemedi diye de sıkıntı yaptım.
hafta sonları akşam üzeri yapılan çay partileri vardı.
madonna'nın kaşları simsiyah saçları sapsarıydı. (en asi halleri)
kelebek tokalarla meçli saçlar tepeden toplanırdı.
dar yüksek belli kotların üstüne bol gömlekler giyilirdi(ki bu yıl bunları çok göreceğimiz için mutluyum)
uzun tırnaklara pembe ya da kırmızı ojeler sürülürdü.
göz makyajları gösterişliydi. eyelinerlar uzar giderdi.
yazın tenler yanık olurdu.
şimdi düşündüm de kitap yazılır cidden bu konuda,

Ah 80'ler deyince benim aklıma ilk olarak Susam Sokağı geldi. Sonra "Gölgelerin gücü adına güç ben de artık" diyen Heman'i hatırladım. O yıllarda çocuk olmam münasebetiyle hep çocuklarla ilgili şeyleri hatırlıyorum sanırım. Tipitip sakızları vardı eşi de Tipitoş'tu. Dallas, Köle İsaura gibi dizileri anımsıyorum. Bir de sobalı evimizin sıcağında radyodan heyecanla takip ettiğimiz Arkası Yarın'ları….

Şimdiki gibi CD mp3 yoktu kasetçiye liste verirdin o abi varsa elinde yada doğru yazmışsan doldurmuş listede de üzerini çizmiş lastikleyip paket yapmış olarak geri verirdi.kasetler genelde 60lıktı ve sondaki şarkılar genelde yarım kalırdı.

Meandshadows dedi ki;
80ler, Ah,80ler…Okula gitmeden önce ''Okul Radyosu'' programını dinlemek, ''Arkası Yarın'' ile pazar kahvaltısı yapmak, taşlanmış kot, Şahin Tepesi, Pufi terlikleri, doğum günlerine giderken yanına terlik almak, dolma saç, mandal toka, panço kaban, cin cin cikletleri, break dance modası, pencereleri ve müziğin sesini sonuna kadar açmak, 2000 lerde zamanda yolculuk yapılacağına inanmak, en önemlisi daha az trafik, daha az para ve lüks ama daha huzurlu yüz ifadesi olan insanlar, renkli televizyonu olmasının zenginlik göstergesi sayılması, Kara Şimşek, yoldan geçen kıza arkadaşlık teklif etmek, lünepark, cam şişede gazoz ve içinde pipet…

Seksenlerde içinden fubolcu resimleri çıkan sakızlar vardı. Tüm lig serisini tamamlayacağız diye ne kadar uğraşmıştık, olmamıştı.

Sonra da kendi aramızda bu kartlarla çeşitli oyunlar icad edip tadını çıkarmaya çalışırdık. Mesela bir tür pişti filan gibi, kuralları kendimizin koyduğu oyunlardı bunlar. İskambil kağıtları yerine futbolcu kartlarıyla oynadık.

Hatırlayan olur mu acaba bu futbolcu kartlarını…

Başlarda koca bir askeri yönetim.. Bazı geceler silah sesleri şehirde .. Haberlerde sürekli ölü ele geçirilenler ve arananlar listeleri ve birde aklıma gelen üçgen piramit meysu ambalajı …

Leave a comment