Costas Ferris unutulmaz filmi Rembetiko ile 80li yıllarda
sinemaseverlerin hayranlığını kazanmış, ülkemizde çok sevilen yönetmenler
arasına girmiş bir sinemacı. Yunan kültürünün bütün yüzlerine bakmayı seven bir
yönetmenin 1974 tarihinde Aleksandros Papadiamantis’in ünlü romanı İ Fonissa’yı sinemaya uyarlamasına
şaşmamak gerekir. Şaşılacak nokta komşu ülke edebiyatının böylesine önemli bir
eseriyle bizim bu kadar geç tanışmamız. O yüzden ben de –tıpkı kitabın önsözünü
yazan Herkül Millas gibi- Jaguar Kitap’a ve çevirmen Yasemin Aydın’a teşekkürle
başlayayım.
sinemaseverlerin hayranlığını kazanmış, ülkemizde çok sevilen yönetmenler
arasına girmiş bir sinemacı. Yunan kültürünün bütün yüzlerine bakmayı seven bir
yönetmenin 1974 tarihinde Aleksandros Papadiamantis’in ünlü romanı İ Fonissa’yı sinemaya uyarlamasına
şaşmamak gerekir. Şaşılacak nokta komşu ülke edebiyatının böylesine önemli bir
eseriyle bizim bu kadar geç tanışmamız. O yüzden ben de –tıpkı kitabın önsözünü
yazan Herkül Millas gibi- Jaguar Kitap’a ve çevirmen Yasemin Aydın’a teşekkürle
başlayayım.
Herkül Millas’ın önsözü değerli
ve katkı sağlayıcı. Çünkü Yunan edebiyatının en tanınmış, sevilen
temsilcilerinden biri olan ama henüz tanımadığımız bir yazarın kitabı var
elimizde. Aleksandros Papadiamantis. Orijinal adı İ Fonissa olan kitap Türkçede baş karakterin adıyla yayımlandı: Hadula – Bir Ada Öyküsü.
ve katkı sağlayıcı. Çünkü Yunan edebiyatının en tanınmış, sevilen
temsilcilerinden biri olan ama henüz tanımadığımız bir yazarın kitabı var
elimizde. Aleksandros Papadiamantis. Orijinal adı İ Fonissa olan kitap Türkçede baş karakterin adıyla yayımlandı: Hadula – Bir Ada Öyküsü.
Hadula birden çok tanımlamayı barındıran bir roman/novella. Bir
ayağı antik Yunan metinlerinde dururken tüm bedeniyle geçen yüzyılın başına -oradan
da günümüze- uzanıyor. Geleneksel bir toplumun dinamikleri, anlatı boyunca
benzersiz bir alt metin oluşturuyor. Aynı gücü, atmosferin oluşmasını sağlayan
coğrafya anlatımında da görüyoruz. Hafıza, önemli bir yer tutuyor Hadula’da.
Olay örgüsü ile hafızanın derinlikleri dengeli bir şekilde ilerliyor.
ayağı antik Yunan metinlerinde dururken tüm bedeniyle geçen yüzyılın başına -oradan
da günümüze- uzanıyor. Geleneksel bir toplumun dinamikleri, anlatı boyunca
benzersiz bir alt metin oluşturuyor. Aynı gücü, atmosferin oluşmasını sağlayan
coğrafya anlatımında da görüyoruz. Hafıza, önemli bir yer tutuyor Hadula’da.
Olay örgüsü ile hafızanın derinlikleri dengeli bir şekilde ilerliyor.
Ama bütün bunlardan öte bir
tanımlama yapılmalı bu kitap için. Bir kadın romanı. Hem de oldukça öncü bir
bakış açısıyla; hesaplaşmaktan kaçmayan ve ruhun derinlerine inmek konusunda
cesur. Aleksandros Papadiamantis’in bu kitabın baş karakterinin adıyla, “Hadula
Yazarı” diye anılması romanın ve kadın karakterin gücünden geliyor. Romanın
asıl adı İ Fonissa (Kadın Katil)
yerine asıl adıyla, yani Hadula diye anılması boşuna değil.
tanımlama yapılmalı bu kitap için. Bir kadın romanı. Hem de oldukça öncü bir
bakış açısıyla; hesaplaşmaktan kaçmayan ve ruhun derinlerine inmek konusunda
cesur. Aleksandros Papadiamantis’in bu kitabın baş karakterinin adıyla, “Hadula
Yazarı” diye anılması romanın ve kadın karakterin gücünden geliyor. Romanın
asıl adı İ Fonissa (Kadın Katil)
yerine asıl adıyla, yani Hadula diye anılması boşuna değil.
Yunan edebiyatının Dostoyevski’si
olarak anılan yazarın bu romanında kadın karakterini ‘suç-ceza-iyilik-kötülük’
çizgisinin ortasında bir hikayeye oturttuğunu söyleyebiliriz. Papadiamantis,
bunu yaparken, kadim coğrafyanın insanla ilişkisinden antik anlatının korosuna
o kadar çok unsurdan faydalanıyor ki, klişelere yenik düşmeyen bir eser çıkıyor
ortaya.
olarak anılan yazarın bu romanında kadın karakterini ‘suç-ceza-iyilik-kötülük’
çizgisinin ortasında bir hikayeye oturttuğunu söyleyebiliriz. Papadiamantis,
bunu yaparken, kadim coğrafyanın insanla ilişkisinden antik anlatının korosuna
o kadar çok unsurdan faydalanıyor ki, klişelere yenik düşmeyen bir eser çıkıyor
ortaya.
Sarsıcı bir sahneyle açılıyor
roman. Yeni doğmuş, öksürüğü kesilmeyen üçüncü torununun başındayken
tanışıyoruz Hadula’yla. ‘Kız’ torununun
derdine derman olmaya çalışan kadının hafızasında, toplumsal bir çerçeve
çiziyor yazar. Kadın olmak bir ‘lanet’ midir? Daha ötesi kadın olarak yaşamak
bir ‘lanet’ midir? Erkek egemen bir toplumda bu lanete başkaldırmanın,
çaresizliği sonlandırmanın yolu ölüm müdür? Ölmeye-öldürmeye cesaret, kadının
yok sayılan varlığını kurtarmanın tek yolu mudur?
roman. Yeni doğmuş, öksürüğü kesilmeyen üçüncü torununun başındayken
tanışıyoruz Hadula’yla. ‘Kız’ torununun
derdine derman olmaya çalışan kadının hafızasında, toplumsal bir çerçeve
çiziyor yazar. Kadın olmak bir ‘lanet’ midir? Daha ötesi kadın olarak yaşamak
bir ‘lanet’ midir? Erkek egemen bir toplumda bu lanete başkaldırmanın,
çaresizliği sonlandırmanın yolu ölüm müdür? Ölmeye-öldürmeye cesaret, kadının
yok sayılan varlığını kurtarmanın tek yolu mudur?
Kitabın heyecanını azaltmamak
için Hadula’nın bu sorulara verdiği cevapları ve olay örgüsünün nasıl aktığını
anlatmıyorum. Çünkü sarsıcı bir hikaye bekliyor bizi. Sadece şunu söylemeliyim;
kitabın orijinal adının ‘kadın katil’ anlamına geldiğini unutmayın. Ayrıca bu
kısa romanın, dünya edebiyatında Dostoyevksi’nin “Suç ve Ceza”sı ile
kıyaslandığını da. Bu dünyada kadın olmanın derdini omuzlamış olan Hadula’nın,
önce kendi torununun sonrasında da başka kızların ‘lanetini’ yok etmek için
bulduğu çözüm, tüyler ürpertici ve düşündürücü bir hikayenin ortasında
bırakıyor okuru. Üstelik yazar, okurunun Hadula’dan yana olmasını sağlayacak bir
dünya kurmayı da başarıyor.
için Hadula’nın bu sorulara verdiği cevapları ve olay örgüsünün nasıl aktığını
anlatmıyorum. Çünkü sarsıcı bir hikaye bekliyor bizi. Sadece şunu söylemeliyim;
kitabın orijinal adının ‘kadın katil’ anlamına geldiğini unutmayın. Ayrıca bu
kısa romanın, dünya edebiyatında Dostoyevksi’nin “Suç ve Ceza”sı ile
kıyaslandığını da. Bu dünyada kadın olmanın derdini omuzlamış olan Hadula’nın,
önce kendi torununun sonrasında da başka kızların ‘lanetini’ yok etmek için
bulduğu çözüm, tüyler ürpertici ve düşündürücü bir hikayenin ortasında
bırakıyor okuru. Üstelik yazar, okurunun Hadula’dan yana olmasını sağlayacak bir
dünya kurmayı da başarıyor.
Kadını köleleştiren bir erkek
algısının yıkıcı sonuçlarını tartıştığımız günümüz Türkiye’sinde geç kalmış bir
okuma deneyimi Hadula. Tam bu noktada Herkül Millas’ın önsözüne bakmalıyız.
Yunan edebiyatının en tanınmış ve sevilen temsilcilerinden biri olan
Aleksandros Papadiamantis’in bugüne kadar Türkçeye çevrilmemiş olması
gerçeğiyle başlıyor Millas önsözüne. Önemli bir soru bu. Soruya birden çok
cevapla yaklaşarak önemli bir çerçeve çiziyor Herkül Millas. Sadece dilimize
kazandırılacak eserler noktasında değil, edebiyatımızın önemli örneklerinin
diğer dillere çevrilmesi konusundaki ‘seçkinci’ tavrı da mercek altına alan bir
bakış var bu önsözde. Üstünde önemle durulmalı.
algısının yıkıcı sonuçlarını tartıştığımız günümüz Türkiye’sinde geç kalmış bir
okuma deneyimi Hadula. Tam bu noktada Herkül Millas’ın önsözüne bakmalıyız.
Yunan edebiyatının en tanınmış ve sevilen temsilcilerinden biri olan
Aleksandros Papadiamantis’in bugüne kadar Türkçeye çevrilmemiş olması
gerçeğiyle başlıyor Millas önsözüne. Önemli bir soru bu. Soruya birden çok
cevapla yaklaşarak önemli bir çerçeve çiziyor Herkül Millas. Sadece dilimize
kazandırılacak eserler noktasında değil, edebiyatımızın önemli örneklerinin
diğer dillere çevrilmesi konusundaki ‘seçkinci’ tavrı da mercek altına alan bir
bakış var bu önsözde. Üstünde önemle durulmalı.
Kitapla ilgili söylenecek daha
çok şey var. Çoğunluğu önsözde sorulan soruların, okur tarafından düşünülmesi
ve yorumlanması gerekiyor. Hadula – Bir
Ada Öyküsü, son ayların beklenmedik okuma hazinelerinden biri.
çok şey var. Çoğunluğu önsözde sorulan soruların, okur tarafından düşünülmesi
ve yorumlanması gerekiyor. Hadula – Bir
Ada Öyküsü, son ayların beklenmedik okuma hazinelerinden biri.
ilk fırsatta okuyacağım, haberdar ettiğiniz için teşekkürler