Hayatta Kalma Savaşı

Eric Faye’nin yaşanmış bir olaydan esinlenerek kaleme aldığı ve Fransız Akademisi Büyük Roman Ödülü’nü kazanan romanı “Nagazaki”, üzerine Japonya tarihinin gölgesinin düştüğü ve suçluluk, utanç, yalnızlık, pişmanlık temalarının harmandığı bir kitap.

Hayat sanatı taklit ediyor. Okuduğu her eserden sonra “Bunun ne kadarı gerçek?” diye soran zihinlerin unutmaması gereken bir gerçek bu. Kim Ki Duk’un 2004 tarihli “Boş Ev” filmini etkilenerek izlemiştim. Genç bir delikanlı, tatildeki insanların evlerine girip bir süre orada yaşar bu sessizlikle güçlenen filmde. Girdiği evi derleyip toparlar, ufak tefek tamiratlar yapar. Neredeyse yeniden düzenler, onarır o evlerdeki yaşamları. Günün birinde, girdiği bir ev ona aşkı getirene kadar böylece sürüp gider bu gölge yaşam.1963 doğumlu Fransız yazar Faye, “Nagazaki” adlı romanını Mayıs 2008’de birçok Japon gazetesinde yayımlanmış bir haberden esinlenerek kaleme almış. Haber, Kim Ki Duk’un filmine benzer bir konuyu taşımış manşetlere. Nagazaki’nin banliyösünde yaşayan ve daha kitabın başında hayatla ilişkisindeki sıradanlığı “Ben kim miyim? Abartmaya gerek yok, önemli bir değilim,” diyerek belirginleştiren meteorolog Shimura Kôbô, günün birinde evindeki yiyeceklerin azaldığını, eşyaların yer değiştirdiğini fark eder. Elindeki olanaklar doğrultusunda bir kamera sistemiyle kendi evini gözetlemeye başlar. Tanımadığı birinin, bir yabancının varlığıyla yüzleşmesi çok zaman almaz. Okuma zevkini tümüyle yok etmemek için, kitap arkası denebilecek bu satırlardan fazlasını yazmayacağım. Zaten Eric Faye, olay örgüsüne ve heyecana değil, durum karşısında karakterlerin psikolojisine yoğunlaşmayı seçiyor. Kitabın başarısı da bu seçimle geliyor. Nagazaki, bugüne kadar yirmiden fazla yabancı dile çevrilmiş ve 2010 yılında l’Academie Française Grand Prix ödülüne layık görülmüş.Biri birilerini röntgenliyorKörfez Savaşı’nın meşhur görüntüsü herkesin zihnindedir: Petrole bulanmış bir karabatak kuşu. Zavallı kuşun sonunu getiren ABD uçaklarının vurduğu tankerler miydi yoksa Saddam’ın denize döktüğü petrol müydü bilinmez, ama bildiğimiz bir şey var ki, o görüntüleri evlerimize kadar sokan teknoloji Uzak Doğu’da bir yerlerde üretiliyordu. Belki de evine gözetleme sistemi kuran Shimura San’ın oturduğu Nagazaki’de. Bütün röntgenleme hikayelerinde olduğu gibi burada da bir süre sonra kişi kendini bir aynaya bakarken bulur. Kendi iç dünyasını bir güvenlik sorunu nedeniyle ‘dışarıdan’ röntgenleyen Shimura, giderek kendisiyle de yüzleşmeye başlar. Üstelik bu ‘gözetleme’ hali toplumsal bir salgındır. Çevresindekiler için de Shimura’nın dünyası bir ‘malzeme’dir. Evine birinin girdiğini polise bildirdikten sonra iş arkadaşları, detayları öğrenmek için çevresini sarar ve bilgi almak ister. Çünkü akşam eve gittiklerinde anlatacakları bir şeylere ihtiyaçları vardır. Aslında herkes birbirinin hayatını ‘röntgenleyip’ onun üstünden bir hikaye yaratmaya çalışır.“Toptan ihraç ettiğim hüznüm”Bütün bu süreçte bir yandan da Shimura’nın gözünden ölüm, ölümsüzlük, teknoloji, şüphe, tedirginlik, korku, toplumsal paranoya ile yüzleşiyor okur. Üstelik Eric Faye büyük cümleler etmeden, deyim yerindeyse çaktırmadan yapıyor bunu. Yüz yaşını geçmiş adamlar, aktroid denilen yüz ifadesi gelişmiş robotlar, Facebook’ta arkadaş avına çıkanlar, ekonomik kriz, işsizlik, sosyal haklar ve daha fazlası. “Nagazaki”yi dünya üstünde konuşulan bir roman haline getiren de, vahşi kapitalizmin tektipleştirdiği yaşamlar. Bu yaşamlar sınıfsal bir hesaplaşmayı ve nefreti de beraberinde getiriyor. Shimura’nın şu sözlerine kulak kabartmak lazım: “Başarılı olanları hiçbir zaman sevmemişimdir. Başardıkları için değil ama başarılarının, körleşmiş bir BEN’in oyuncağı haline geldiği için. Ne pahasına olursa olsun BEN diye düşünmek insanın sonudur.”Sayfalar ilerledikçe okuru da hesaplaşmasının bir parçası haline getiren “Nagazaki”, tam anlamıyla bir yer değiştirme öyküsüne dönüşüyor. Öyle ki, özne bile değişiyor ve kurgusal çevrim tamamlanıyor. Ama tekrar etmeliyim ki, burada önemli olan kitabın ne anlattığından çok nasıl anlattığı. Eric Faye’nin başarısı da işte burada yatıyor.“Toptancısı olduğum ve hatta benden ayrılırken birçok kadının dediği gibi toptan ihraç ettiğim hüznüm,” diye tanımlıyor ruh halini Shimura San. Ve evine giren kadın için de “İhtiyatlılığı, hayatta kalma sanatı seviyesine yükseltmiş,” diyor.”Nagazaki”, yeni dönem Fransız edebiyatından gelen bir hayatta kalma savaşı.

 

Yorumlar (3)

Bu heycan verici bilgilendirme icin tesekkurederim

Hızına yetişmeye çalışıyorum… zor durumdayım belirtmeliyim…
10 günlük yoğun çabalarım sonunda ele geçirdim; tam karşılığıyla "bir solukta" bitti. Roman 2 bölüm bence. İlk bölümde haddimi aşan bir yazarın yeteneğini sorgulamayla karışık sıkılan duygular içindeyken ikinci bölümde nefesim kesildi ve "altın vuruş"!!! bu kadarını söyleyebilirim bende.
Gerideki tarih, 6-9 Ağustos kaderli adam, ince ruh halleri vs.
de yan hediyeleri…
Teşekkürden öte şeyler söylemek isterim….

bu aralıkta Hırsız ve Köpekler'i (Necib Mahfuz)okuduğumu; ve bir kez daha "usta"lığın bir yolda ulaşılan, edinilen bir şey değil hep var olanın bu yolda pekiştiği ya da görünür olduğunu anladığımı söylemeden edemeyeceğim….

bir yorum bırakın