Gülşen’e “çoraplarını çek” diyenler

Gülşen’in bir belediye festivalinde sunucuya dersini verdiği videoyu izlememiştim daha önce. Hani konser sonrasında belediye başkanı çiçek vermek için sahneye gelirken kaşla göz arasında “Başkan geliyor çoraplarını çek” diyen sunucuya herkesin önünde ders verdiği görüntüler. Bir dakika içinde iktidara, iktidar yalakalığına, erkeklik hallerine ve çok daha fazlasına ayar çekiyor Gülşen. Sakin, yumuşak bir sesle konuşuyor ama sözler gülle gibi.

Az önce sosyal medyaya baktım, bu manasız tutukluluk halinde olumlu yönde bir gelişme var mı diye. Yok! Ancak manasızlığı konusundaki düşünce ortaklığı net. Bakış açısına göre manasızlığın tanımı değişiyor tabii. Muhafazakar kalemler Gülşen’in kahramanlaştırılmasından rahatsız. Öfkeliler bile bir günde gerçekleşen tutuklamanın adaletsizliğinin farkında. Hukukun hedefi adalet. Hukukun terazisinde denge bir kere bozuldu mu kimse adaletten söz edemiyor.

Gülşen kahramanlaşmak için özel bir çaba göstermedi. İşini kendi bildiği yolda yaptı ve aylardır üstünde kurulan baskıya aldırmadı. Sözünü esirgemedi, sahnede ne istiyorsa onu giydi, LGBTİ+ bayrağı açtı ve sağdan soldan gelen salvolara “Başka şeylerden utanalım” diye yapıştırdı cevabı. Kimsenin “çorabını çek” demesine izin vermedi. Bu kararlılık, eğlence dünyasının içinde bir direnişe dönüştü zamanla. Tam da kimlik siyaseti üstünden makas açığını genişletmeye çalışanlara uygun bir konu haline geldi bu direniş. Sonuçta eskilerden bir görüntü aniden ortaya çıkarıldı, servis edildi, sosyal medya linççilerinin önüne atıldı ve tutuklandı Gülşen.

Uzun zamandır sadece olayları ve kişileri konuşuyoruz. Hukuku ve ilkeleri konuşmaktan uzaklaştırıldık. Kutuplaşmayı derinleştirmek isteyen mekanizmanın istediği de bu zaten. Hukuka dair güven duygumuzun, ilkelerimizin bulanıklaşması ve giderek buharlaşması. Adalet terazisinin kefeleri o kadar dengesiz ki, hukuka sırtımızı yaslayamıyoruz. İlkelerimiz konusunda kararlı ve net bir duruş sergileyemiyoruz. Biz de bulanıklaşıyoruz. Kutuplaşmadan oy devşirmeye çalışanlar tarafından “ama-fakat” batağının içine düşüyoruz. Gerçek sorunların, hukuksuzlukların görüş alanımızdan uzaklaştırıldığı bir zaman bu. Yolsuzluk, rüşvet almış başını gidiyor, kayırmacılık lağımı çoktan patlamış, özgürlük alanları daraldıkça daralmış, ekonomik tabloyu sormayın bile… İşte bütün bu ahval içinde bir gün uyanıyoruz ki bir festival iptal edilmiş ya da bir konser yasaklanmış. Bir başka gün son sinemamıza son yirmi yılda en önemli katkıları sağlamış bir sinema merkezi (Mithat Alam Film Merkezi) emekçileri işten çıkarılmış. İki gün poşete sokulan çocuk kitaplarını, üç gün sahnelenmesi yasaklanan bir tiyatro oyununu konuşuyoruz. Liste uzar gider. “Kültürel iktidarı” ele geçireceğiz çığlıkları arasında oluyor bunlar. O kadar gürültü içinde birer sosyal medya etiketine dönüşen direniş ve sahip çıkma alanlarımız da giderek bulanıklaşıyor, buharlaşıyor. Sonra bir gün o haber düşüyor önümüze: Gülşen tutuklandı.

Kocaman bir afiş gördüm. Bir Gülşen konseri afişi. Şarkıcının 7 Eylül 2022 çarşamba akşamı İstanbul Festival Park Kadıköy sahnesinde olacağını söylüyor afiş. Bu tutukluluk halinin biteceğine ve Gülşen’in serbest bırakılacağına inanıyorum. Kendisini tanımıyorum ama güçlü bir kişi olduğunu tahmin ediyorum. Serbest kaldıktan sonra bu konseri yapar mı, bilemem. Yaparsa da, her zamanki gibi müdanasız konuşabilir mi, şarkılarını neşe içinde söyleyebilir mi, içinden geldiği gibi dans edebilir mi, bilemem. Dilerim öyle olur. Yine de böyle bir adaletsizlikten sonra içinde bir kırgınlık, bir tedirginlik olursa şaşırmamak lazım. Amaç da bu zaten; o neşeyi yok etmek ve herkesi derin bir tedirginlik çukuruna itmek.

Gülşen’in bir an önce özgürlüğüne kavuşması dileğimle…

Comments (2)

Yine bam teline dokunmuşsunuz 👏👏

Leave a comment