Pessoa: Lizbon’da Bir Yazı-Adam

   İşte, hayatta hiçbir şey yapmadan yirmi sekizinci yaş günüme vardım -hayatta hiçbir şey, edebiyatta ya da kişiliğimde hiçbir şey. Şu ana dek en eksiksiz yenilgiyi tattım. Heyhat, daha ne kadar sürecek bu?
   Vicdanımı yokladıkça, hayatımı oluşturan hiçlikten dolayı kendimi o kadar az bağışlayabiliyorum.
   Bunca gecikmeme yol açan dehşetli şey ne ola ki?
   Yetersiz okumalarım, pratik zekâ eksikliğim […]

Bu satırların yazarı sadece edebiyatın değil dünya tarihinin en dikkat çekici kişilerinden birine Fernando Pessoa’ya ait. Ya da tam adıyla analım: Fernando António Nogueira de Seabra Pessoa.

Ama tam adı dediğimizde bile bir şeyler, bazı karakterler, kimi gizemler açıkta kalıyor. Dünyada belki de en çok takma isim kullanan yazarla karşı karşıyayız. Vikipedi’nin kapsamlı Pessoa içeriğine göre tam 81 farklı karakteri var. Kimi kaynaklara göre bu sayı çok daha fazla. Ricardo Reis ve Alvaro de Campo gibi oldukça ünlenmiş karakterleri ayrıca incelemek gerekiyor. Sonuçta kısa denebilecek bir hayata sığdırılmış olağanüstü bir hikaye. Modernist edebiyatın ve sonrasındaki edebi üretimin bütün isimlerini derinden etkilemiş bir duruş.

Yukarıdaki satırları 13 Haziran 1916‘da yazmış Pessoa. Günlüğüne düştüğü notlardan kısa bir paragraf. Kendisiyle kıyasıya bir mücadele içinde, acımasız eleştiri oklarını zihnine saplamaktan çekinmiyor. Aslında bu “hesaplaşma” hali bir bütün edebiyatına yayılmış durumda. “Huzursuzluğun Kitabı”nı okumuş herkes o tedirgin hesaplaşmanın izini sürmüştür muhakkak. “Pessoa Pessoa’yı Anlatıyor” adlı otobiyografiyi okuyanlar da aynı duygularla kapatacaklar kitabı. Otobiyografi deyince, akla alıştığımız akışta bir metin gelmesin; sonuçta bir Pessoa kitabı bu. Günlüklerinden sayfalar, çalışmalar, notlar, fragmanlar… Zaten böylesi bir edebiyatçının biyografisi de üretimlerinin izdüşümünden ötesi olamaz. Pessoa, yaşamını edebi bir metne çeviren ve o edebi metni de yaşamı haline getiren, kendi üretim sürecinin sarmalında varolmuş bir isim. Hikayesine kapanan anlatılar ya da kurmacasına kapanan kitaplar gibi, kendi yazısına dönüşen bir isim. Bir yazı-adam.

Kırk yedi yaşında bu dünyadan ayrılmış Pessoa. Yani yukarıda alınıtladığım satırları yazdıktan sadece 19 yıl sonra. O on dokuz yıla çok sayıda metin ve şiir sığdırmış. Bunların çok azının kitaplaşıp (sadece dört cildin) yayımlandığını görebilmiş. Pessoa’yı hiç okumamış, tanımayanlar için iyi bir başlangıç noktası “Pessoa Pessoa’yı Anlatıtıyor”. Işık Ergüden çevirisiyle Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından Türkçeye kazandırıldı.

Yazıyı noktalamadan aklıma hep takılan bir soruyu sorayım: Pessoa deyince Lizbon gelir herkesin aklına. Prag demek, Kafka demektir. Peki İstanbul deyince hangi yazar gelir aklımıza? Hangi yazarımızın ya da yazarlarımızın İstanbul’un sesiyle dünyaya haykırmasını sağlayabildik? Daha da önemlisi o sesi biz duyabildik mi? O ses kimin?

Pessoa, Lizbon sokaklarında…

 

Yorumlar (15)

Bir klasik belki de ama ilk aklıma gelen Beyatlı'dır.
Bir de, belgesel niteliği olan eserleri var da denebilir tabii, Burçak Evren.

Selamlar Yekta Bey, 2000 senesinde bir inceleme/biyografi kitabi olarak Everest Yayinlarindan "yirminci yuzyilin yalnizi" isimli kitabi okumustum sevgili Pessoa hakkinda, sonrasinda "huzursuzlugun kitabi" "anarsist banker" geldi ama onu okumak, yazdiklarini okumaktan daha eglenceliydi sanirim. Bu arada İtalik yazdiginiz yazi hangi karakterine aitti bilmiyorum ama gercek Pessoa o donemde de yaziyordu, kah bir muhasebeci, kah bir tezgahtar olarak.

"istanbullu" kitabı dururken yanımda yazarlığından çok şair kimliğiyle herkesin tanıdığı metin eloğlu demek isterim, şimdi en öne o yerleşmiş durumda. sayılmaya kalkışılırsa bitmeyeceklerdir, eksik kalanlar da gönül koyarlar, böylesi en iyisi oldu sanki bizim kütüphanede.

Elinize dilinize sağlık çok keyifli bir yazı olmuş.

Tek bir isim çıkarmak zor galiba…Benim için Attila İlhan'dır en çok. Onun gördüğü ve şiirlerinde aktardığı İstanbul'u ayrı severim. Bazıları Orhan Pamuk diyebilir. Bana ise İstanbul-Orhan Pamuk birlikteliği bir parça zorlama, bir parça da soğuk geliyor.

alıntıyı okuduktan sonra başım döndü. mecazi anlatım değil hayır hayır. başım döndü, midem bulandı, bayılmak istedim..28 yaş bunalımında 'aylak adam'dan sonra edebiyata düşülmüş en dürüst not. acaba dedim.. böyleyken, bir günlük tutmak için hala zaman var mıdır..

sevgiyle.

Hocam yazınızı cok keyifle okudum teşekkürler.

Güzel Blog teşekkürler.

pessoa gerçekten çok kısa zamanda edebiyat dünyasına birçok katkıda bulunmuş bir yazar ve bunu bir çok farklı karakterle başarması gerçekten takdire şayan …

yine de Türk edebiyat çevreelerince ya da okurlar tarafından bilinmemesi biraz üzücü bir durum …

paylaşım için teşekkürler …

galiba istanbul deyince orhan pamuk akla geliyor dunyada.
benim icin istanbul esebiyati daha kalabalik.

armag

Orhan Pamuk, Ahmet Ümit, Murat Gülsoy

Güzel Blog Elinize dilinize sağlık çok keyifli bir yazı olmuş.

Blogunuzu yeni buldum Yekta Bey:)
Kendisi sade içeriği zengin ve siz de samimisiniz. Elinize sağlık.
Pessoa benim de Huzursuzluğun Kitabı adlı eseriyle yeni tanıştığım bir yazar ve bence bilinen bir sürü yazardan çok çok daha dikkate değer bir yazar-kişilik.
İatanbul Sait Faiktir benim için.

Hocam yazınızı cok keyifle okudum teşekkürler.

bir yorum bırakın