Çin Daması: Bedenin Huzursuzluğu

Mario Bellatin, kurduğu dünyayı, olayların hızlı ve tedirgin edici akışına emanet eden bir yazar. Öncelikle süslemelerden, dil oyunlarından, kurgu cambazlıklarından uzak bir okuma alanı içine davet diyor okurunu. Öyle hızlı bir tempoda, ardı ardına diziyor ki olayları, okur bir süre sonra, sanki basit bir el hareketiyle, öylesine devet edilmiş olduğu bu dünyanın bir parçası, hatta giderek tutsağı olmaya başlıyor. Yazarın anlatı gücü de bu noktada devreye giriyor zaten. Basitin çekiciliğine hapsediyor okurunu. Sayfaları hızla çevirmeye, olay akışının hızında bir okuma maratonunda koşmaya başlıyor okur.

‘Çin Daması’ da böylesi bir kitap işte. Bir roman ya da bir anlatı; her ne derseniz deyin. Ben-anlatıcımız elli sekiz yaşında bir jinekolog. İşinde başarılı, iyi kazançlı bu adamın, dışarıdan bakınca sıradan gibi görünen yaşamı, sayfalar çevrildikçe, tuhaflıklar evreninde bir girdap etkisi yaratıyor. Yaklaşık altmış sayfalık bu kitabın, olay örgisi ile daha fazla sır vermeyeceğim. Ama kısa ve diz cümlelerle yaratılan bu evrende atılan her adımın daha tedirgin edici olduğunu söylemeliyim.

1960 doğumlu bir yazarmış Bellatin. Daha önce okumamıştım. Oysa ‘Güzellik Salonu’ isimli romanı yine Notos Kitap tarafından yayımlanmış. Bu kitabının girişindeki kısa biyografisinde, yazı dilinin Samuel Beckett‘le kıyaslandığı, adının David Cronenberg ve Frida Kahlo‘yla anıldığı notu var. İlk kısma pek katılamsam da ikinci kısım yabana atılmayacak bir tespit kaınmca. Adının bu isimlerle anılmasında, sakat olan kolunu sergileyiş biçimlerinin de rolü olsa gerek. İnsan-makine sarkacının orta yerinde salınmak, üç ismin bedenle olan ilişkisinde kalıcı bir komşuluk ilişkisi sağlıyor. Dolayısıyla okur, Bellatin’i okuduktan sonra Cronenberg’in filmlerini yeniden izlemek, Kahlo’nun tablolarına başka bir bakış açısıyla bakmak isteği duyuyor.

Çin Daması, İspanyolca edebiyatın son yıllarda çokça konuşulan bir ismiyle tanışmak isteyenler için iyi bir fırsat.

Yorumlar (4)

bir yorum bırakın