Adımı bilmiyorum

Adımı bilmiyorum ben. Elbette var bir adım. Çevremdekilerin beni çağırmalarına yarayan bir adım var. Var. Ama bilmiyorum ben. Biliyorum da, unutuyorum aslında. Pof diye bir ses çıkıyor, uçuyor aklımdan. Unutuyorum. Evet, evet en doğrusu böyle söylemek; unutuyorum. Karıştırıyorum. Kekeliyorum. Oysa adımı ezbere bilen birileri var, senin adın bu değil ki diyorlar; hemen gülümsüyorum onlara, şakalar yapıyorum, yalanlar söylüyorum, bahaneler uyduruyorum: göbek adım bu, diyorum göbeğime şap şap vurarak. Bir teyzem vardı, beni hep bu adla çağırırdı, diyorum olmayan bir teyzenin anılarını çoğaltarak. Karşımdaki beni hiç tanımayan biriyse, onun belleğine o anda kekelediğim adla kazınıyorum. Onlarca adım var benim. Yo! Yüzlerce. Bildiğim, bilmediğim, uydurduğum, duyduğum bütün adlar benim.

Ben tanıştığım insanların adlarını bilmiyorum. Ben kimsenin adını hatırlamıyorum. Bilmiyorum kim kimdir. Gözler var, eller var, burunlar çeşit çeşit, saçlar renk renk, dirsekler, diz kapakları, kulaklar, ayaklar var. Var işte bir şeyler. Ama adlar yok. Bildiğim bütün adları yapıştırıyorum çevremdekilerin sol göğüs cebine. Böyle yaşıyorum. Kimi zaman yoruluyorum, dert etmiyorum yine de.

Önemli Not: İsteyen bu iki paragrafın arasına bir paragraf ekleyebilir, isteyen paragraflardan sadece birini alıp devam ettirebilir, isteyen metni kısaltabilir, isteyen uzatabilir, isteyen okuyup geçebilir, istemeyen zaten okumamıştır. Bu iki paragrafı dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Üstelik yazmaya oturmak için adınızı bilmeniz de gerekmiyor…

Leave a comment