Anı Kutusu

giriş

“Anılarımı sakladığım bir kutum var. nasıl bir kutu mu?.. Bir kutu işte, belki biraz sıradan… Ama anılarımı saklıyor, beni saklıyor… Neler mi var içinde? Dedim ya; anılarım… Keyifli bir günde yenen bir yemeğin hesap pusulası, eski bir sevgiliyle gidilmiş bir filmin yırtık bileti, yalnız bir tatilin mühürü bir deniz kabuğu, bir kalem, bir fotoğraf… Anılarım işte… Yoksa senin bir anı kutun yok mu?”

gelişme

Böyle dedi bir dost. Ve benim bir anı kutum yoktu. Olsaydı neler koyardım içine, diye düşündüm ister istemez. Anılarım neler? Nedir bir nesneyi anı kutusuna girmeye değer kılan? Sadece nesneler midir anı olmaya hak kazanan?

Sonra bir kutu alıp, içine sözlerimi fısıldadım. Anı kutumu seslerle, sözlerle doldurdum.

Mutluluk: mutlu bir martı gibi çığlıklar atmaktır her bir sözcüğü farklı bir cümlenin gelini yapmak.

Kalem: yıllarca kör bir çakıyla ucunu sivrilttim kalemimin, kan dolu bir hokkaya banıp, damarlarıma saplamak için.

Sevgi: nefes aldırmayan bir sıcakta, kar tanelerini kovalayacak kadar mevsimsiz sevmek istiyorum. aşkın mevsimi var mı?

Kitap: bir fasulye tanesini pamuklarla sarmalayıp sularsın, filizlenir, büyür… kendini kitaplarla sarmalayıp…

Kapı: kapının önünde durmuş bağırıyordu adam: bir anahtar… bir anahtara krallığım…

Çocuk: Hangi çocukların neye imrenmesi yalınayak şiirdir? Ece Ayhan

Oyun: Gözlerini kocaman açıp, masanın üstünde koşturan söze sesleniyor kurabiye tadında bir çocukluk: ebe sensin!

Müzik: her dönüşte aynı şeyleri göreceğini bildiği halde, kahkahalarını atlıkarıncaya hediye eden bir çocuk gibi dönüyorum geceyarısının çevresinde

Şehir: öpüşmeli ankara ile istanbul, bilmediğim bir gecede gölgem bedenimi terkedip başka bir şehre yürümeye karar verdiğinde.

Yol: dünyaya gelirken karanlık bir yoldan geçip aydınlığa ulaşıyorsun. sonrasında hep ışığa yürümek istemende şaşılacak ne var?

sonuç

Peki senin bir anı kutun var mı ey okur? Neler olmalı içinde… Neler saklanmalı…. Peki, sen anı kutuna nelerini koydun ey okur?

Comments (21)

Meandshadows dedi ki;
Benim bir anı kutum olsaydı, kapağı açık, kilidi kırılmış olurdu. Güzel olan hiçbir şeyi anı kutusuna hapsetmek istemezdim. Güzel anılarımı niye hatırlamak isteyim ki?. Adı üstünde ''anı'':Bitmiş,tekrar yaşanması mümkün olmayan, baktıkça geride kalmışlığın ızdırabını verecek güzel yaşanmışlıklar. Belki de kötü anılarımı koyardım anı kutusuna. Sonra kutuyu kapatıp mühürler, kocaman bir taşı bağlayıp, en derin okyanusa bırakırdım bir daha çıkamasınlar diye…

bu okur sizin yazınız karşısında büyülendikten sonra düşünür ve sarf ettiği sözcükleri kendisinden başka kimsenin anlıyamadığını görür. Belki 3 belki 5 kaç tane yüzü var o da bilmez ama hepisini birleştirdikten sonra kelimeler dökülür. Hepsi kendinden başkasına yabancıdır onu hiç tanıyan yoktur tek umudu da budur.

çok mu ara vermişti uçmaya fil; pek gecikmişti doğrusu. sevinmiştim görünce kapıda(?!) sevincimi koydum kanadına ki yeni kutusunda gelinlere, kan hokkaya, çocukluğunun kahkahalarına, tutkulu şehir öpüşmelerine eşlik etsin. peşinden gittiği "ışık" olsun diye. benim anı kutum mu? anlattım ya…..

Benim de bir anı kutum var.İçine bir kağıda yazdığım büyük hayalimi attım, bir zamanlar sevdiğim adamın verdiği kitap ayracını, ilk içtiğim sigaranın paketini, şimdi çok özlediğim bir arkadaşımın benim için yaptığı kağıttan gemiyi, atlattığım hastalığın tahlillerini…

çocukluğumu henüz kirletilmemiş saf ve masum çocukluğumu…

Bir terazi konulmalı içine. Bazen, yıllar geçtikçe fotoğraflar, tiyatro biletleri, anahtarlıklar, notlar ve nice zerzevat memnun etmez sizi; acıtır aksine. O zaman kanserli kısımlar çıkarılmalıdır kutudan, mutsuz ya da artık mutluluğunu yitirmiş hatıraların çoğalıp ağır basmasına izin verilmemelidir. Çünkü hayat değiştikçe kimileri kasten gider hayatımızdan, kimileri mecburen, kimileri ardında enkazlar bırakarak… Tüm her şeyi yüklenerek yola devam edilemez. İnsan yön, hatta şekil verebilmelidir hatıralarına.

Otobüs-sinema-tiyatro biletleri,çakıl taşları, mektuplar,kurutulmuş çiçekler, şarkılar, kokular, dizeler, cümleler…
ve şairin dediği gibi kaçıp giden baharların anısı, bir kavganın anısı, tozlu bir gümüş tabağın, çiçeksiz bir sardunyanın
bir kadifenin avuçları kamaştıran anısı…

Anı kutum vardı. İstanbul'a benimle gelen, o yolculukta hep yanımda olan… İçinde deniz kabukları, uçak biletleri, mektuplar, hediye bir çift küpe ve daha neler neler. Kutuyu açtığım her an, eşyalara her dokunduğumda gerçek evimde hissettim uzun süre.
Anılarım çoğaldıkça ve ben büyüdükçe, o kutuya da sığmaz oldu eşyalar. Belki de artık nesneler değil, "sözler" ve "olanlardı" anılar. Ya da onlara yüklediğimiz anlamlar…
Anı kutum yok artık. Ama her şey yerli yerinde. Bazıları unutulmaya yüz tutmuş, bazıları hiç bir zaman unutulmayacak bir yerde: kalbimde ve zihnimde…

anılarımı bir deftere saklıyorum…sığmayanları dolabıma..İçinde bir zamanlar annemle kızılaya gittiğimde arayarak bulduğum İmge Kitapevinin karton kutusu,Antalya'da büyük bir sahaftan aldığım karpostal , sonra tanıştığım her sevgiliden kalma müzikler ,mendil,söz,kitap,broşür,marka,etiket…Sonra sığmadı bunlar deftere..Şimdi de anılarımı sakladığım bir dolabım var:)

Yaşamın,yaşadığın kadardır.Yaşadığın zaman ise yaşadığın anların toplamıdır.Kimini güzel,kimini hüzünlü,kimini acı,üzüntülü,mutlu v.s. yaşamışsın.Benim anı kutum,bloğum.Baştan sona yazdıklarım beni anlatıyor.Yazamadıklarım da var,cesaret edemiyorum.Belki bir gün belleğimden çıkıp bloğumda bir şiir,bir masal,öykü,günce,fotoğraf olarak yer bulacak.Bilmem,belki bir gün…Ama her şeye rağmen yaşananlar olumlu da olsa olumsuz da olsa güzel.Anılar da bunların toplamı değil mi?

benim cok cok ozel bir ani kutum var icinde neler var neler buyuklerimin isledigi mendiller onlara ait eski bozuk paralar sevdiklerimin nikah sekerlerinin ustune takilan isimlikler en ozel anlarimin fotograflari tatil biletlerim ilk mac biletim sevgilimin aldigi gullerin yapraklari benim icin topladigi denizkabuklari oss sonuclarim okul kartlarim ilk haberim gibi bir suru ozel ani var icinde ve en guzelide o kutuyu acip tekeer tekeer bakmak

Siz kutu gibi narin ve nispeten orta boy bir eşyadan bahsedince yazmaya utandım ama benim anı kolim, tamam dürüst olacağım kolilerim var. İçindekileri düşünmek sırıtmama neden oluyor. İnsan önem verdiği şeyleri saklamaya ortaokul gibi bir yaşta başlayınca, biriken nesneler bayağı tuhaf olabiliyor ama işte zaten en keyif veren şey de bu tuhaflıklar bana.

anı kutusuna bir önceki sefer doğru dürüst yazamam ya da belki abartır, oldukları yerde kıpırdatırım diye yazmaya girişememiştim ama bu sefer yoklayınca öneriye kafa sallayanlar oldu:

tahta kapılar: yazıya aynı kokarlar, küçük sessiz bir köyün doğru yaşamış ve çok şey bilen gözlerini arkalarında saklamış, yabancılığı yıkmış, çoğu gerçekte tamamen kapanmış hatta yerini başka kapılar almış; hala yanlarında olmadığım sürece eskisi gibi karşıma dikilen kaçış bahçelerine açılan kapılar.

ankara: bir sürü iyi, garip, küçük, büyük ,insanı gri bir fonun ardına koyup uğultusuyla başta kulakları biraz tıkasa da, sonrasında buna alışınca onun sesini unutmanın mümkün olmadığı ve gri güvercinlerinin bile yorgun ve arsız olduğu ama her şeyi bağrına basan babaanne gibi bir şehir. diğer şehirleri ona benzediği kadarıtyla sevmek de sonrasındaki süreci.

yumuşaklığı: çocukluk aşkı. yastığın yorganın yumuşaklığı gitmemelidir, giderse dünyalar kararır, yaygaralar koparılır. hasta ziyaretine gelenlerin bile, yani her ne sebeple ve her kim olursa olsun yorgana oturulması tehlikeli ve yasaktır.

benim anı kutum yok,yaşadığım güzel anlar beni inciten anların gölgesinde kalıyor hep.Sürekli bir savaş içindeyim anılarımla,onlar bana kendilerini her hatırlattığında zihinmin daha bir derinlerine gönderiyorum,hatırladıkça tekrar tekrar unutuyorum.

Bana hep "Anı yaşlılar içindir." gibi gelmiştir ama yazıyı okuduğumda aslında ne kadar çok anı biriktirdiğimi ve bunlara ne kadar bağlı olduğumu anladım, özellikle de mektuplara.

Ani Kutusu yazinizi ilk okudugumda yazmistim "Suskind, Anilar, Kokular"i. Cok da sevilmisti bu yazi. Kokulari saklamaksaklayabilmek icin katil mi olmak lazim acaba?

http://ruzgarinfisildadiklari.blogspot.com/2011/01/suskind-anlar-kokular.html

Bundan yaklaşık 8.5 yıl önce sizin bir yazınız üzerine şöyle bir anı kutusu hazırlayıp size e-posta atmıştım: "dostluk, aşk, kardeş, sevgi, kitap, istanbul, kaş, fotoğraflar, yazılar, nefretler, sevinçler, talihsizlikler, tesadüfler, rastlantılar, şaşkınlıklar, tiyatro-konser-sinema biletleri, akşam sefaları, kurumuş çiçekler, sıra bekleyen hayaller, isimsiz kahramanlar, isimli hayatlar, uzak umutlar…" Hatta sizden de bana hemen cevap gelmişti ve çok mutlu olmuştum. Yıllar sonra fark ediyorum da bu listeye eklediğim sadece 3-5 tane daha ani var: "philadelphia, doktora, mutluluk, daha büyük hayaller, bitmeyen yazılar…"

Ne bilim dusununce o kadar cok sey biriktiriyoruz ki, ani adi altinda degil tabiki…

Galiba insanin en birincil ani kutusu hafizasi , bedeni ,teni … Ve anilar biriktikce ve gecmisi yuklendikce ister istemez tarihi yaslilikla birlikte vucuduna nakis nakis isleniyor. Ve bedenine baktiginda daha cok sey animsiyor.Ikincil anakutulari vardir ki sevdikleri etrafi …baktikca gordukce elinde tuttukca animsattigi sanilandan cok en cok animizi biriktirdigimiz galiba gidenler, yokluk, eksiklik…Ve ne yazik ki elle tutunurlugu olan seyler insana yeterli gelmiyor. Belkide sacmaliyorum suan ama insanin evinden ve ic dunyasindan buyuk ani kutusu olur mu ki? Turgut Uyar siiri geldi aklima, goge bakma duragi…

Bir değil birden fazla anı kutum var, Jean-Paul Gaultier 'le male' kutuları vardır. Metaldendir.

Yazdıklarımı, şiirlerimi, resmettiklerimi, karaladıklarımı, özellikle aşklarımı bu kutuların içine gömdüm.

Bana yazılanları, verilen hediyeleri, bırakılan ufak tefek aşk notlarını, …

Kim daha çok acıttıysa en fazla kutu ona ait oldu.

Son seferinde artık kutulara koyamayacağımı anladım. Sığmazdı çünkü hiçbir tanesine. O her şeyden, hepsinden daha büyüktü, daha üstündü, daha acı vericiydi, daha başkaydı. Koyacak yer bulamadım.

Onun bir tokası, doğum günü pastasından bir mum, bana özel yaptığı bileklik, onun çizdiği gerçeküstü bir resimin tekraryapımı-hediye-, çektirdiğimiz resimler, et.al…

rulo rulo rulo yapa yapa yapa

işte bu kutuları sonra kocaman ve kara küp şeklinde bir kutuya koydum.

Anıları depolamak.

Belki bir şekilde iyidir, unutmak demek geçmişi unutmak demek, kendini yoketmek demek.

Bazen gecmisinizi alirlar sizden, anilariniz bogaziniza dugumlenir..

Ilk askin verdigi naiflikle yasadiklariniza yuklediginiz tum o derin anlamlar, inandiginiz mitlerin ve yasanmisliklarin gercekligini sorgularsaniz bir gun, iste o zaman belki de bir kutuya saklamali gecmise dair herseyi..

Yakin bir tarihte bazi gercekleri ogrendigimde dunyanin obur ucundaydim, hala da oyleyim.. Dondugumde neler koyacagim o kutuya hatirlamaya calisayim..

Mektuplar, Fransizca ogrenince okuyacagim bir Fransizca mektup, universitede ilk flort ederken derste birbirimizle yazisarak konustugumuz bir kagit, kartpostallar, resimler, konser, sinema biletleri,benim icin doldurdugu bir Chopin cdsi, bana Gocek'ten getirdigi bir cam kolye, cok sevdigim icin aldigi morrissey, pj harvey ve lhada de sela cdleri, ona yazdigim ama vermedigim yazilar, kendi kitaplarinin okunmasini sevmedigi icin bana aldigi Ilahi Komedya..

Aslinda o kutuda ben olacagim, gecmisteki benden parcalar..

Leave a comment