özellikle cep telefonu numarası olmayan defter iyi bir defterdir, ev telefonları vardır belki hala sonucu çıkıyor burdan bakınca. arasında kurumuş çiçekler, kısa notlar vardır belki özenli el yazısından, mürekkebi biraz solmuş.
Kutu tozluydu. Güve delikleriyle desenlenmiş hurçların arasına sıkışmış gelmemi, gelip açmamı, açıp yazmamı bekliyordu. Kaç sene oldu öleli. Kınalı saçları, kulağına sıkıştırdığı karanfili, çilli begonyaları ile hala aklımda. Neden bıraktılar bu eşyaları burada. İnanmadılar mı gittiğine. Haşin kadındı. Dokundurtmazdı gizlisine. Büyüleri, falları, resimleri, eskileri bu kutuya koyar, kutuyu da yatağının altına ittiriverirdi. Alabilene aşk olsun. Ama bana gösterirdi içindekileri. Öyle bir tembihler, öyle çok yemin ettirirdi ki söylemezdim kimseye. Tesbihler, dualar, okunmuş üflenmiş envai çeşit eşya. Ve bu küçük defter. Önem sırasına göre dizilmiş telefonlar. Kızları, oğlu, ahretliği, terzi İbrahim, tüpçü ve sonlara doğru ben. Kaç yılın defteri. Bu kadar zamanda büyümüş de okumaya başka şehre gitmiş, telefon numarası edinmiş ben. Tek tek bakıyorum numaralara. Hepsi değişti. Evler bırakıldı, evler alındı. Şehirlere gidildi, ülkeler terk edildi. Kimsenin cebinde de değildi o zamanlar telefonlar. Ev lazımdı aranmaya. Şimdi hiçbir şey lazım değil artık. Alıp cebime atıveriyorum defteri. Bu bana lazım.
Belli bir yaştan sonra böyle oluyor, işte…Hatıralarla yaşamaya alışıyor, belki de sadece yaşamaya çalışıyor, her şey…Evet, her şey…Ben de öyle… Eğer doya doya yaşadıysanız, yetiyor da zaten… Heyecanla uzanıp değen parmaklardaki telaş, artık yok olanlardan kalan birkaç rakama bakakalan gözlerdeki hüzün, bir şehrin uzaklığı kadar uzayan numaralara sinen özlem…Hepsini gördüm, fazlasını da…Belli bir yaş dedikleri nedir, doya doya yaşamak nedir, bilmiyorum; ama herhalde bana benziyordur…Hem yok olma hem üç noktalara sığınacak kadar var olma isteği…Söyleyecek bir söz vaat etmiyorum, oysa…Peki, tüm anıları silmek istediğime emin miyim?
Sıcak , samimi
yıllar önce vefat eden dedemlerin telefon numarasını hatırladım ve hafızama teşekkür ettim.. sorsalar kendi numaramı hatırlamıyorum şu an ..
özellikle cep telefonu numarası olmayan defter iyi bir defterdir, ev telefonları vardır belki hala sonucu çıkıyor burdan bakınca. arasında kurumuş çiçekler, kısa notlar vardır belki özenli el yazısından, mürekkebi biraz solmuş.
Alo iyi günler kayıp defterler bürosu siz misiniz
Evet hanfendi ama ne yazık ki son aramalardan silinmiş gençliğiniz
ben bir telefon defteriyim kapağı uzuuun süredir açılmayan 🙂
*meandshadows*
Ben bir telefon defteriyim; sayfalarında hiç gelmeyecek telefonların numaraları kayıtlı olan…
Kutu tozluydu. Güve delikleriyle desenlenmiş hurçların arasına sıkışmış gelmemi, gelip açmamı, açıp yazmamı bekliyordu. Kaç sene oldu öleli. Kınalı saçları, kulağına sıkıştırdığı karanfili, çilli begonyaları ile hala aklımda. Neden bıraktılar bu eşyaları burada. İnanmadılar mı gittiğine. Haşin kadındı. Dokundurtmazdı gizlisine. Büyüleri, falları, resimleri, eskileri bu kutuya koyar, kutuyu da yatağının altına ittiriverirdi. Alabilene aşk olsun. Ama bana gösterirdi içindekileri. Öyle bir tembihler, öyle çok yemin ettirirdi ki söylemezdim kimseye. Tesbihler, dualar, okunmuş üflenmiş envai çeşit eşya. Ve bu küçük defter. Önem sırasına göre dizilmiş telefonlar. Kızları, oğlu, ahretliği, terzi İbrahim, tüpçü ve sonlara doğru ben. Kaç yılın defteri. Bu kadar zamanda büyümüş de okumaya başka şehre gitmiş, telefon numarası edinmiş ben. Tek tek bakıyorum numaralara. Hepsi değişti. Evler bırakıldı, evler alındı. Şehirlere gidildi, ülkeler terk edildi. Kimsenin cebinde de değildi o zamanlar telefonlar. Ev lazımdı aranmaya. Şimdi hiçbir şey lazım değil artık. Alıp cebime atıveriyorum defteri. Bu bana lazım.
Belli bir yaştan sonra böyle oluyor, işte…Hatıralarla yaşamaya alışıyor, belki de sadece yaşamaya çalışıyor, her şey…Evet, her şey…Ben de öyle… Eğer doya doya yaşadıysanız, yetiyor da zaten… Heyecanla uzanıp değen parmaklardaki telaş, artık yok olanlardan kalan birkaç rakama bakakalan gözlerdeki hüzün, bir şehrin uzaklığı kadar uzayan numaralara sinen özlem…Hepsini gördüm, fazlasını da…Belli bir yaş dedikleri nedir, doya doya yaşamak nedir, bilmiyorum; ama herhalde bana benziyordur…Hem yok olma hem üç noktalara sığınacak kadar var olma isteği…Söyleyecek bir söz vaat etmiyorum, oysa…Peki, tüm anıları silmek istediğime emin miyim?
Ben ise sadece bir çocuğum; her ağladığında yüzünü duvara dayayıp duvarı ıslatan.
Yani, 'unutulmayı göze alıp kalabalıkta bir yüz olmayı seçtin'.
-Bir zaman sonra insan incinmekten yorgun düşüyor, doğrudur.-
Yanıt: Artık bir telefon defterim bile yok.