• Hayal Kahvesi’nin 20.yaşını güzel bir partiyle kutladık. Yüzler gülüyordu, müzik her zaman olduğu gibi sağlamdı. Ankara Rock ruhu, İstanbul’da dolaşıyordu sanki. Özge Fışkın ev sahibesi heyecanıyla dolaşırken, gecenin organizasyonunda büyük emeği olan Feride Fışkın herkesle tek tek ilgileniyordu. Tolga Akyıldız, uzun süredir haberleşmemiş olmanın serzenişiyle girdi sohbete. O sırada “Cins” sahnedeydi. Muhsin Akgün’le önümüzdeki yılın konser takvimini konuşurken, sahnede “Deniz Kızı”nı gördüm. (Bu arada Muhsin’le konuşurken Iron Maiden, Amy Winehouse ve hatta Radiohead isimlerinin geçtiğini söylemek isterim.) Sina Koloğlu ile ortak meselemiz TRT Radyo 3 oldu. Nejat Abi’nin keyfi yerindeydi, zaten öyle bir “Uçtu Uçtu” patlattılar ki, mekan inledi. Soul Stuff’tan Alper Cengiz dayanamadı sahneye fırladı Nejat Yavaşoğulları’na eşlik etmek için. Sahne önünde ise televizyon dizilerinin en bilinen yüzlerinden oluşan bir “kızlar korosu” vardı. “Soul Stuff”ın performansı ise ünlüler geçidine tanık oldu. Mirkelam’dan Aslı’ya, Teoman’dan Şebnem Ferah’a kimler yok ki? Finali Özge Fışkın bomba gibi bir performansla yaptı. Çok acayip bir geceydi ama doğruyu söylemek gerekirse gecenin bir bölümünde ortamdan uzaklaşıp, Ankara’ya “A Bar”a gittim. Farabi Caddesi, 34 numaralı binanın altını bir dönemi yaşayanlar iyi bilir. Çok acayip adamların, çok acayip müzik yaptığı, çok acayip bir okul-bardan söz ediyorum. Gençliğimin en güzel mekanlarından biriydi. Yok artık. Tarih oldu. Şimdi Hayal Kahvesi binasının yeni sahiplerinin, barın yaşamasına izin verip vermeyeceği konuşuluyor. “Yok,” dedim, “olmasın, sadece müziğin değil, bir başka dostluğun kalelerinden biri daha tarih olmasın.” Nice yaşlara Hayal Kahvesi!
• Şilili ressam Alex Pelayo’nun büyüleyici desenleriyle gerçek anlamını kazanan, çocuklar için resimli kitabım “Burun”un imza günü nedeniyle ana okullarına gittim hafta içinde. Amaç çocuklarla sohbet etmek ve onlara “Burun”u okumak. Ama sonuç, çocukların o anki kararlarına bağlı, onlar ne isterse o oluyor. Yüzlerce çocuk, bir anda bir ağızdan sorular sormaya başlıyorlar. Cevap alana kadar ısrarlı bir şekilde devam ediyorlar. Soruların, benimle da kitabımla ilgisi yok genelde. Hatta bazıları bana “gaipten gelen adam” muamelesi yapıp, “Yarın kar yağacak mı? İdil yarın okula gelecek mi?” gibi sorular bile soruyorlar. Arada benim sorabildiğim sorulara da, kafalarına göre cevap veriyorlar elbette.
Soru: Sabah kahvaltısında ne yemeyi seviyorsunuz?
Cevap: Sosisli makarna.
Soru: En sevdiğiniz koku, ne kokusu?
Cevap: Gazlı kalem kokusu.
Soru: En sevmediğiniz koku, ne kokusu peki?
Cevap: Sigara. Benim babam çok sigara içtiği için kalp krizi geçirdi ama daha ölmedi.
Soru: Bu sabah kalkınca, ilk iş olarak ne yaptınız?
Cevap: Ben kakamı yaptım, hem de kocaman.
Soru: Senin adın ne canım?
Cevap: Kaan! Tek çocuğum!
artık kavuştuk bloglara sanıyorum…A Bar'ı kim nasıl unutabilir. Ankara'da, birçok anımızın olduğu mekanların bir bir kapanmasına şahit olduktan sonra İstanbul'da hiç anımın olmadığı yeni mekanlarda anı yaratmaya çalışıyorum. Çocuk kitabınızı merak ettim…Hayırlı olsun:)