Issız bir sokak. Sağ yanımda apartmanlar var, sol yanımda ağaçlar. Ağaçların ardında bir park olduğundan eminim. İçinde çocukların oynadığı, çay bahçesindeki ahşap masalara semaverlerin yerleştirildiği, yapay gölün çevresindeki banklarda âşıkların öpüştüğü bir park. Oldum olası sevmişimdir böylesi parkları. Ağaçların arasından geçmeye cesaret edebilsem karşıma camekânlı arabasıyla bir simitçi çıkacağına eminim. Pantolon cebimden çıkardığım bozuklukları uzatırken maşasına sarılacak, üst üste dizdiği simitlerden birini gazete kâğıdına sarmaya başlayacak. Bir yandan da son hecesini uzata uzata “Akşam simidi!” diye bağıracak, alışveriş yapmakta olan bir müşterinin diğerlerine davetiye çıkaracağı düşüncesiyle. Canhıraş haykırışı, rahatsız edecek öpüşen bir çifti. Kız uzaklaşmaya çalışırken, oğlan “Susar şimdi,” diyecek. Tömbeki kokusu kovalayacak ebelemece oynayan çocukları. Simidi kurtaracağım, gazete kâğıdından giysisinden. Artık ölümü anlatan bir düğün fotoğrafıyla çöpü boylayacak gazete. Bir banka oturacağım. Serin. Nemli. İlk ısırık, bütün korkularımı alıp götürecek.
Ağaçlara bakmaya korkuyorum. Yine de orada olduklarını bilmek bana güven veriyor.
Gerçekte neye güveniyorum peki? Gözümün önündeki ağaçlara mı? Ağaçların ardındaki varlığına inandığım parka mı?
Oradayım. O noktadayım.
Öncelikle o parkı çevrelediğine inandığınız ağaçlara tabii ki. Anlattığınız tüm detaylarıyla benim de gözümün önünde beliriveren parka da .
O nokta… Bir sahne..
Orada sıralanarak zihninize kaydolanların verdiği güven. Ve farkında olmadığınız garip bir mutluluk aynı zamanda…
hepimiz o noktadayız. varlığına inandığımız anların, insanların olduğu bahçelerdeyiz ve o inançların önündeki ağaçlardan sızan güneş kırıntılarında. hepimiz aynı noktadayız ve sadece inanmak istiyoruz bir simiti ısırırken giden korkularımızın artık
hepimiz o noktadayız. varlığına inandığımız anların, insanların olduğu bahçelerdeyiz ve o inançların önündeki ağaçlardan sızan güneş kırıntılarında. hepimiz aynı noktadayız ve sadece inanmak istiyoruz bir simiti ısırırken giden korkularımızın artık dönmeyeceğine…
güvendiğim şey, edebiyatın sözcüklere kanat takarcasına onları yücelttiği ve birlikte bir parçamızı da yanına alıp büyülü bir diyara götürdüğü bir tılsımdan başkası değil …
yüreğinizdeki bu güzel tılsımı paylaştığınız için teşekkürler..
beğenerek okudum….
"artık ölümü anlatan bir düğün fotoğrafı" ifadesini anlamlandırırken aklımda iki ihtimal canlandı. ama önemli olan tümünü keyifle okumuş olmam..
Harika! Betimlemelerin bu kadar iyi kağıda dökülmesini okumak büyük zevk veriyor.
Orada olmak, her neresiyse… Kimi zaman noktaların içine doğru bir yolculuk yapmak geçiyor içimden. Bizi durduran, hayal gücünün insafına bırakılan noktalara doğru… Deniz dalgalarının sahille birleşmesi gibi yahut zamanın herhangi bir karesinin zihinde dondurulması.
Orada olmak iyidir! Orada olanların varlığı da!
betimlemeniz o kadar iyiki herşeyi yaşadım okurken…
Hani büyük parklarda, ormanlarda olur ya dolaşırken haritalar çıkar karşınıza ve kırmızı bir noktada yerinizi,yönünüzü belirtmek için 'siz burdasınız' yazar…bu hep etkilemiştir beni, yazınız gibi…aklımda kalacak.
Bugün gerçekten böyle hissediyordum, karşılaşmamız iyi oldu.
Yazının devamı dileğiyle.