Puşkin’in 1836 tarihli romanı “Yüzbaşının Kızı”, daha önce farklı yayınevlerinden farklı çevirilerle Türkçede karşımıza çıkmıştı. Birçoklarına göre yeni Rus edebiyatının kurucusu sayılan yazarın, büyük eserlerinden biri olarak anılan roman, İletişim Yayınlarının Dünya Klasikleri serisinden, Ergin Altay’ın Rusça aslında yaptığı çeviriyle bir kez daha Türkçede. Ayrıca kitabın sonunda Rus edebiyatı konusunda uzman bir profesörün, Columbia Üniversitesinden Irina Reyfman’ın eserdeki otobiyografik izleri sürdüğü önemli bir makalesi yer alıyor.
Reyfman, bir edebi eseri yorumlarken, araştırmacıdan metnin son versiyonuna bağlı kalmasının istendiğini, ancak müsveddelerin ya da son versiyondan çıkarılan bölümlerin, yazarın yaratma sürecini anlaşılır kılması açısından önemli olduğunu söylüyor. “Yüzbaşının Kızı”nda da atlanan bir bölüm var. Bu bölümde kahramanımız Pyort Andreyeviç Grinev’in baş düşmanı, işbirlikçi Şvabrin’in, aşağılama ve alay etme amacıyla kullandığı “Belogorsk kalesinin Don Kişot’u” benzetmesi, dikkate değer. Gerçekten de Grinev’in ergenlikten yetişkinliğe, bireyselden toplumsala yaptığı yolculuk bir çeşit Don Kişot yolculuğu olarak okunabilir. Duygunun sesi ben-anlatıcı Grinev’in yanında roman boyunca aklın sesi olarak dolaşan ve yaşamın önceliği için gerektiğinde yalvarmaktan gerektiğinde başkaldırmaktan çekinmeyen lalası Saveliç, çoğu yerde Sancho Panza’yı andırmakta. Üstelik Grinev, bütün bir yolculukta, tıpkı Don Kişot’un Dulcinea’sı için ilerleyişi gibi, bir kadın için, Yüzbaşının kızı Marya İvanovna için ilerlemekte. Daha çocuk yaşlarında, aldığı yüksek eğitim sayesinde, dünya edebiyatının belli başlı eserlerini okumuş Puşkin’in romanında böyle bir yapı kurması şaşırtıcı değil elbette. Puşkin’in, Pugaçov ayaklanması gibi üstüne bir de inceleme yazdığı tarihsel gerçeklik zeminine yerleştirdiği hikayesinde, attığı en cesur adım, başta Grinev olmak üzere, savaşın öznesi olan bütün bireyleri, kişisel zaaflarıyla, eksiklikleriyle, sıradanlıklarıyla hatta saçmalıklarıyla resmedebilmesi. Özellikle de, savaşın kendi oyunları olduğuna inanan erkeklerin zayıflığı, kişisel zevklerine düşkünlüğü, bütün o baskınların, ölümlerin ortasında alaycı bir üslupla sergileniyor. Asker olmayı içki içmek ve kumar oynamakla ölçen Zurin’den, Belogorsk kalesini karısının kontrolünde idare eden Yüzbaşı İvan Kuzmiç Mironov’a, savaş oyununda kazanan olmaya çalışan çocuk-erkekler resm-i geçidi. Bütün bu “oyun” içinde sonuçta belirleyici olan kadınlar; Vasilisa Yegorovna, Marya İvanovna ve elbette Çariçe Katerina.
Romanda boy gösteren en küçük karakterin bile kişisel özellikleri, savaş ortamındaki ruh halleri üstüne kalem oynatıyor Puşkin. Seven, düşünen, kaygılanan, aldatan, sorgulayan insan olmayı, savaşan insan olma durumundan önde gören tutumunu alaycı bir dille besliyor. Savaş sahneleri, mahallede savaş oyunu oynayan çocukların şaşkınlığı, beceriksizliği içinde geçiyorr kimi zaman. Ama bir yandan da uçan kelleler, asılan subaylar, ölüme terk edilen halkla, acının da tanığı “Yüzbaşının Kızı” romanı.
“Kılavuz” başlıklı ikinci bölüm, Grinev ile Pugaçov’un tesadüfi karşılaşması ve hemen öncesindeki rüya sahnesiyle, Puşkin anlatısının gücünü gösteren bölüm. Grinev, bu rüyada ölüm döşeğindeki babasını ziyarete gittiğinde, babasının yerinde yatan siyah sakallı bir köylü görür. Annesi “Babalığın o senin, öp elini de kutsasın seni,” der ama Grinev razı olmaz. Ölüm döşeğindeki Çarlık yanlısı baba simgesinin yerine, isyan eden halkı temsil eden köylünün elini öpmez. Bunun üstüne yataktan fırlayan köylü, belindeki baltayla önüne geleni kesmeye başlar. Köylünün tek istediği, genç Rusun, kendi yanına geçmesi, bu halk isyanını kabul etmesidir. Bu güçlü rüya sahnesi, bir anlamda romanın sonrasını da anlatıyor okura. Grinev, bu kabustan hemen sonra yolda siyah sakallı bir köylü görüyor, onu donmaktan kurtarıyor ve hatta tavşan kürkü gocuğunu hediye ediyor. Bu köylü, Kazak isyancı Pugaçov’un ta kendisidir.
“Yüzbaşının Kızı”nın Gogol’den Tolstoy’a kendisinden sonra gelen bütün büyük Rus yazarları etkileyen önemli yönlerinden biri, insan olana yaptığı bu vurgu işte. Özellikle Grinev-Pugaçov ilişkisinde neredeyse tarafsız bir denge kuruyor Puşkin. Grinev, bir tavşan kürkü gocukla yaptığı iyiliğin karşılığını hiç unutmayan ve Marya İvanovna’ya kavuşması için her şeyi yapan, Rus tarihinin en korkunç isyancılarından biri olarak görülen, Kazakların ise büyük bir halk kahramanı olarak andığı Pugaçov’dan ayrılırken şöyle düşünüyor: “Bu korkunç adamla, benden başka herkes için bir canavar, bir cani olan bu adamla vedalaşırken hissettiklerimi anlatamam. Gerçeği gizlemenin ne gereği var? O anda güçlü bir yakınlık duydum ona. Önderlik ettiği canilerin arasından çekip çıkarmak, henüz geç olmadan başını kurtarmak isteğiyle içim yanıyordu.”
“Yüzbaşının Kızı”, üst-anlatıcı kullanımıyla, ele aldığı konuyu ezberlenenden farklı yansıtışıyla, sadece Rus edebiyatına değil, dünya edebiyatına etkileriyle “gerçek” bir klasik. İletişim Yayınlarının, Orhan Pamuk editörlüğündeki serisinin önemli bir halkası. Ergin Altay’ın özenli çevirisine diyecek yok ama keşke kitap daha az düzelti sorunuyla okura ulaşsaymış. Yanlışı ve doğrusuyla şöyle bir liste verilebilir: Binle/dinle (sf: 18), papazın karısın/papazın karısı (sf: 26), ah su zaman/ ah şu zaman (sf:28), yutsak eden/tutsak eden (sf:41), köleninim/kölenim (sf:41), subay rütbene olduğuna bakmadan/ subay rütben olduğuna bakmadan (sf: 55), Pugaçon’la/Pugaçov’la (sf:87), yok edilmesini salar/yok edilmesini sağlar (sf:101), ister istemek/ister istemez (sf.117), kilit çıktı terinden/kilit çıktı yerinden (sf: 125), zincirlendiler/zincirlediler (sf: 140)… Ayrıca “…her zamanki alışkanlığıyla hesap konusunda ne tartışmamıştı onunla, ne de pazarlık etmişti,” gibi kimi bozuk cümleler ve kimi satır kaymaları da okuma zevkini duraklatıyor. Böyle güçlü bir yayınevi ve editörün, kitabın sonraki baskılarında bu hataları yok edeceğine eminim.
severek ve bir çırpıda okuduğum bir romandı. yazınız için de aynı şeyi kolaylıkla söyleyebilirim. zevk alarak okuduğum, çok güzel bir eleştrisini yapmışsınız romanın. "Yüzbaşının Kızı"nı yıllar önce okumuştum. şimdi anlatımınızla az çok hatırladığım kısımlar oldu ama en kısa zamanda, Ergin Altay ın çevririsinde tekrar okumak istiyorum …
geçen sene okumuştum,aslında hikaye basit ama anlatım çok iyi,sanırım bu yüzden klasik Rus edebiyatının kurucusu diyorlar.
gerçekten bi solukta okunabilecek nadir dünya klasiklerinden bence.diğerleri biraz sıkıcı olsa da yüzbaşının kızı benim için çok çok özeldir.