Neden vlogger değilim?

YouTube’da program yapmaya başlamak, internet üstü yayıncılığa yoğunlaşmama ve üstüne düşünmeme neden oluyor.

Yayıncılığın geleceği demek kolay. Bunun nedenlerini anlayabilmek için bugüne bakmak gerekiyor. Ve bugünü oluşturan koşullara…

Fil Uçuşu’nda bloglar üstüne yazdım daha önce. Şimdi de vlog meselesi üstüne düşünmeli biraz. Temel sorudan başlayarak… Neden vlog yapmıyorum?

1. Öncelikle zamanım yok. Elbette bu “bahane” gibi görünüyor ama gerçek.

2. Teknik konularda yeterli değilim. Elbette bu “öğrenilebilir” bir süreç. Ama yine de “şimdilik” bir sorun.

3. Görünen olmayı değil, gösterileni önemsiyorum. Her zaman böyle oldu. Elbette yaptığınız bazı işler “görünen” olmanızla sonuçlanacaktır. Ancak böyle bir durumda bile “gösterilen” öne çıkmalıdır. Dikkat edin, “anlatılan” değil, “gösterilen”.

4. “Google’a sorar, öğrenirim,” diye özetlenebilecek bir bilgi çağındayız. Öğrenilmiş bilgiler değil, edinilmiş bilgiler çağı bu. Bir başka zihnin ya da yapının filtrelediği bilgilerin aktarılması söz konusu. Google’a gir, ilk on sıradan bilgi “edin” ve aktar. Elbette bütün vloggerları aynı potada eritmiyorum. Ama böylesi bir aktarım kirliliğinde dikkatli olmak gerektiğine inanıyorum.

5. Röntgenlenen olmanın, ünlü olmaya evrilmesi hayallerinden rahatsızlık duyuyorum. 90lardan bu yana konuşulan bir konu bu. Çoğu vlogda “aktarılan” değil, “aktaran” takip ediliyor. Kişinin kendisini bir “arzu nesnesine” dönüştürme çabası, aktarılanın önüne geçiyor. “İçerik” giderek kişinin kendisi haline geliyor. Düşüncelerden çok “Ben buradayım!” çığlığı duyuluyor. Herkes kalabalığın içinde kendi Waldo’sunu arıyor. Amaç “aranan” değil, “anlatılan” olana kadar vloglara karşı bir mesafe duyuyorum.

6. Bir başka önemli konu “vasatın kutsanması”. Vlogların (ve elbette blogların) vasatı yüceltmesi oldum olası canımı sıkıyor. Samimiyetle hafifliğin, eğlenceyle ergenliğin birbirine karıştığı noktalar var. Geçen hafta yaşanan Kürk Mantolu Madonna’yla Madonna’nın karıştırılması olayı boşuna değil. Vasatlık kutsanıyor. Cahillik alkışlanıyor. Blog-vlog ikilisinin bu alkış korosuna katılması can sıkıcı.

7. “Hız” çağımızın en hastalıklı fetişlerinden. Hızlı olmalıyız. Kimsenin bir şeylere uzun konsantre olacak hali yok. Hemen anlatmalıyız. Eğlenceli olmalıyız. İşte bütün bu düşünceler, bilgi aydınlanması yaşamamış toplumlarda daha da patetik bir sonuç ortaya çıkarıyor. Hız değil bilgi. Tekrar ediyorum. Hız değil bilgi.

8. Herkes her şeyi biliyor. Bu durumda yapan değil, bakan olmak yeterli.

9. Herkes iletişim dilini iyi biliyor. Bu durumda ileten değil, iletiyi alan olmak yeterli.

10. Herkes yayıncılığı iyi biliyor. Bu durumda yayan değil, toplayan olmak yeterli.

İşte bu nedenler yüzünden (ve bu nedenleri sıralayan bir ukala olduğum için) vlog meselesine giremiyorum. Snapchat ve Instagram hikayeleri ile iyice “mikro” alana sıkıştırılan röntgenlenme meselesine bir başka yazıda bakarım.

Vasatın sofrasında “fast food” beslenmeye devam…

Comments (1)

Tespitleriniz gerçekten harika.

Leave a comment