DOT izleyicisiyle arasına mesafe koymayacak: Bilenler bilir, herhangi bir DOT mekanına ve oyununa gittiğinizde oyunculardan-ekipten-hatta kemikleşmiş izleyicilerden biri mutlaka “oralarda bir yerdedir.” Oyunun başlamasını beklerken tiyatrodan, sinemadan, edebiyattan, hayattan, aklınıza ne gelirse ondan konuşabilirsiniz. İzleyiciyi ekibin, ekibi hayatın bir parçası yapan bu etkileşim hiç kaybolmayacaktır.
DOT “dilini” değiştirmeyecek: DOT, kurulduğu günden bu yana mekanlarıyla, ekibiyle, oyunlarıyla, söyleşileriyle bir dil oluşturmuştur. İzleyicisiyle paylaşmaktan-çoğaltmaktan keyif aldığı bu dilde kekelemeden-yuvarlamadan konuşmaya devam edecektir.
DOT estetik anlayışından ödün vermeyecek: Aynı kalmayacaktır elbette, gelişecektir. Ama alışıldık bir estetik DOT mekanlarına uğramayacaktır. Grafik tasarımdan, kostüm-ışık-ses tasarımına, mekan konforundan oyunculuk-reji anlayışına uzanan ve çok daha geniş bir perspektifte değerlendirilmesi gereken bir anlayıştır bu.
DOT cesaretini kaybetmeyecek: Oynadıkları oyunlar kimi çevrelerin eleştiri oklarını çekmiştir. Ama DOT bildiğini okumaya, cesaretle devam etmiştir. Kimi tutucu, aklı-evvel çevreler dart tahtasına çevirmeye çalışsa da yürünecek yol bellidir.
DOT bir türe yapışıp kalmayacak: Bilenler bilir, DOT çoğunlukla “in-yer-face” akımının metinleriyle izleyicilerini sarsmıştır bugüne kadar. Ancak uzun süreceğini düşündüğüm ömründe, farklı ve yine YENİ akımların da sözcüsü olacaktır.
DOT sadece Batı’dan konuşmayacak: Bugüne kadar Batı’dan konuşmuş bir tiyatro olan DOT, yeri geldiğinde ve kendi ruhuna uygun metinler bulduğunda Güney Amerika’dan Japonya’ya dünyanın her yerinden konuşacaktır. Önemli olan “bir yerden” konuşmak değil, genel insanlık durumunu kavramaktır. En çok merak edilen ne zaman “buradan-bu coğrafyadan” konuşacağıdır belki; eminim ki, doğru projelerle buradan konuşmak DOT’un da kendisinden beklediği bir şeydir.
DOT klasik mekanlardan uzak duracak: Üç tarafı kapalı sahne DOT’un sergileyiş anlayışının dışındadır. Çok özel durumlar (bir başka şehirde, ülkede gerçekleştirilecek özel gösteriler gibi) olmadıkça, DOT, “kara kutu” mekanlarından vazgeçmeyecektir.
DOT klasik oyunculuklardan uzak duracak: Oynanan bir oyunu izlemez DOT’un izleyicisi. Yaşanan bir olayın tanığı olur. Bunu sağlayacak bir reji ve oyunculuk vardır mekanda. İzleyici ile oyuncuyu birbirinden ayıran “yapay”lıklar DOT’ta görülmeyecektir.
DOT “imza”ların altında ezilmeyecek: Sahne gerisinden sahne önüne DOT bünyesinde üreten insanlarda isim değil, ekip çalışması önemlidir. Rüştünü çoktan ispat etmiş, hatta deyim yerindeyse popüler anlamda da ünlü olmuş bir oyuncu, sahneye ilk kez çıkan bir oyuncu ile aynı düzlemdedir. DOT’ta önemli olan kişisel “imza”lar değil, çıkarılan işle atılan büyük “imza”dır.
DOT yüzleştirmeye devam edecek: Aslında tiyatronun ve daha büyük bir cümleyle sanatın tanımı, varlığı olan yüzleştirme konusunda DOT, sınırları-sınırlarını zorlamaya devam edecektir.
DOT edepli olma derdine düşmeyecek: Ailenin sevilen ve özel günlerde başı okşanan çocuğu olmak gibi bir derdi olmadığından DOT, her zaman hayatın edepsizliğini bir tokat gibi yüzümüze vuracaktır. Gerektiğinde göstererek gerektiğinde küfrederek.
DOT üretimini tiyatro ile sınırlamayacak: Bu kaçınılmaz görünüyor. DOT, kültür-sanat ortamının ihtiyacı olan “bileşik hareketleri” yapabilecek kabiliyet ve esneklikte olduğuna göre, aynı isimle (ya da başka isimlerle) farklı alanlarda da üretim yapacaktır.
DOT yaşlanmayacak: Üretim alanlarını birer organizma olarak gördüğüme göre, bir ömür biçmem, dolayısıyla yaşlanmayı da kabullenmem gerekiyor. Ama DOT, düşüncede hep genç kalmayı başaracaktır.
DOT ağlamayacak: Bilinen bir gerçektir, ticari gözyaşları çok dökülür bu topraklarda. DOT ya izleyicisiyle birlikte yürüyüp gülecek ya da (yine birlikte) “Bu kadarmış,” diyecektir. Ama ağlamayacaktır.
DOT sistemin içine çekilmeyecek: DOT yola çıktığı günden bu yana popülerleşmiştir. Bu merkeze çekilme tehlikesini beraberinde getirir elbette. DOT gerçek muhalefetin peşinde olduğuna göre sadece tiyatronun değil, hayatın da merkezine çekildiğini anladığı gün nefesini tutarak hayatına son verecektir.
DOT’u duymamış olanlar, yaptığı işleri bilmeyenler için bir hatırlatma:
http://www.go-dot.org/
Önemli Not: DOT kurulurken “oradaydım”. İlk sohbetlerden bu yana her adımı izledim. DOT bünyesinde 17 Mayıs 2006’da izleyici karşısına çıkan ve bir Bülent Erkmen projesi olan “İki Kişilik Bir Oyun”un metnini yazdım. Ayrıca bütün aileyi de yakından tanıyorum, dostluğumu bilen bilir. Ancak bu metni organik bir bağ ile yazmadım. Bir izleyiciden daha fazla söz söyleme hakkım yok. Sıradan bir izleyici olarak, yıllardır büyük bir beğeni ile takip ettiğim bir tiyatro topluluğundan beklentilerimi yazmak istedim; hepsi bu. (Yeri gelmişken, kulağa ukalaca gelen -cektir, -caktır üslubundan dolayı da özür dilerim. Aslında daha söyleyeceklerim vardı ama dostluğumdan dolayı yazdığım sanılır diye elimi tuttum; demek ki ben DOT kadar cesur değilim.) Unutulmamalı ki; bu metinde yazanlar sadece beni bağlar, DOT’u değil.
Bir çırpıda ve heyecanla okudum. Dot ile ilgili endişem sisteme kapılmasından ziyade yanlış anlaşılmasındandır. Tv'den geçinen büyük çoğunluğun içinde atlaması mı gerekiyor yoksa kendisini anlayan azınlıkla mı yetinmeli. Aslında belki de Yekta Bey, öncülerin sorunu bu. Anlayan azınlıkla mı geçirmeli ömrü ve bu bilinci yoksa topluma mı mal olmalı. Benim eleştirim biraz da sizi kapsayarak bu kadardır. Saygılarımla, Volkan Özyeşil
harika bi dot manifestosu olmuş.
DOT üretimini tiyatro ile sınırlamayacak ve DOT sistemin içine çekilmeyecek maddelerini çok önemli buldum.. kesinlikle başka alanlarda da üretim göstermeli DOT. ki bence geçen seneki dotbilsarda projesi pekala böyle bi şey sayılabilir. evet orası da öncelikli olarak tiyatro gösterileri için oluşturuldu ama siz de biliyorsunuz sadece oyun izlemeye gitmedik bilsar binasına. tiyatroyla ilgilenenlerin biraraya geldiği, bi sosyalleşme mekanı oldu. bunda vur/yağmala/yeniden gibi tüm sezona yayılan bi projenin de rolü büyüktü elbette. işte o yüzden farklı üretimler de bekliyoruz DOT'tan. yılda 2 oyun kesmiyor artık bizi. ama işte popülerleşmenin tuzaklarına düşmeden…
Geçen sezon Dotbilsarda projesiyle farkını ve kalitesini gösterdi Dot…Bu sezon da yine birbirinden harika iki oyunla karşımızdalar.Klasik tiyatro çizgisinin dışında tarzlarıyla her daim var olacaklarına eminim.Çizgilerini bozmadan ama devamlı gelişerek yeni ve cesur projelere imza atan tüm Dot oyuncularına ve Murat-Özlem Daltaban çiftine sizin aracılığınızla teşekkür etmek isterim Yekta Bey.
Öyle güzel anlatmışsınız ki şu ana kadar onları izlemediğim için çok şey kaçırdığımı düşündüm. Sanırım daha fazla kaçırmamam gerek. İçten yazınız için teşekkürler.
Dot seyircisi ne yapacak?
Dot İzleyicisi, Dot ekibiyle arasına mesafe koymayacak, bildiğini, duyduğunu, hissettiğini,sevdiğini semediğini ekibin “yüzüne” söyleyecek.Yüzünü çevirmeden,desteğini eksiltmeden.
Dot seyircisi, dilini değiştimeyecek, dil birliğini kaybetmeyecek.Söylediğini anlatacak, izlediğini anlayacak.
Dot seyircisi, estetik beklentisinden ödün vermeyecek. Genel geçer estetik anlayışlarının dışında kimi zaman“yaratıcı”, kimi zaman “protes” bir tavırla Dot karakteristiğine yakışır olmalı.
Dot seyircisi, karşısında asla cesaretini kaybetmiş bir Dot görmek istemeyecek.Gerektiği yerde cesur desteklerden kaçınmayacak ve sahnede şahit olduğu casaret ürünlerini ayakta alkışlayacak.
Dot seyircisi, dünya üzerindeki yaşamsal ve sanatsal çeşitliliğin farkında olacak ve tiyatrosundan da bu doğrultuda beslenecek.
Dot seyircisi, anlatılacak hikayeleri dünyanın heryerinden dinlemek isteyecek.Batı’yla yetinmeyecek. Orta Doğu’dan sedef kakmalı sandıkların içinden çıkan tutsak kadın hikayelerini,Balkanlar’a anlatılan masalların bölücülük görevlerini,Uzak Doğu’nun küçük,mistik sömürü yöntemlerini de Dot’un yorumuyla izlemek isteyecek.
Dot seyircisi, fiziksel özellikleriyle içeriğini besleyecek yeni ve ayrıcalıklı olduğuna inandığı mekanları Dot’a yakıştıracak ve mekanları dolduracak.
Dot seyircisi, oyunlardan, klasik ve kocaman oyunculuklardan arınmış çıkacak.Şişirilmiş egolardan arınmış oyuncu profilinden uzaklasacak.Her oyun sonunda oyuncuyu da tüm içtenliğiyle alkışlayacak.
Dot seyircisi, hayati öncüllerin sırasını şaşırmayacak ve çoğu zaman şahısın değil amacın yada mesajın önemini bilerek alkışlayacak.
Dot seyircisi, sınırların hep yakınında dolaşacak ve Dot’un sanatsal gücünü sınırları zorlarken hep arkasında hissedecek.Dot’tan da en büyük beklentisi zamanın gücüyle sınırların içine hapis olmaması olacak.
Dot seyircisi, aradığı hayat adabını Dot’un edep korkusu gütmeyen oyunlarında görmek isteyecek.
Dot seyircisi, Dot gibi bir oluşumun; hayatın ve sanatın çok yerinde farklı şekillerede yer alabileceğine inandığı için onu pek çok ortamda destekleyecek.
Dot seyircisi, her değişimi bir gelişmeymişcesine sahiplenmeyecek ama değişimlerden beslenen genç bir düşünce yapısına ihtiyaç duyacak.Bugünün şuuruyla dünü özümseyebilecek ve Dot’u daha iyi anlayabilecek.Yine de bunları yaparken yaşlanmayacağına söz veremeyecek
Dot seyircisi, ağlamadan hüznü ve acıyı anlatabilen, alt metinleriyle, simgeleriyle algıyı zorlayan ve “yüzüne” anlatan oyunları hep dört gözle ve gerekirse ağlayarak bekleyecek
Dot seyircisi, kimi zaman sistemin tam da içerisinde olacak ama Dot’la birlikte farkındalıkları artacak ve sistemden arınma çabası anda olacak.
Dot bile çoğu zaman sistemden beslenmek zorunda kalırken neyi nereye kadar zorlarız bilemiyorum ama bu tatmin edici ve gurur verici bir beraberlik umarım devamlı ve kalıcı olur.
Dot'a bir türlü bilet bulamadım:( Çok üzülüyorum.
Cak, cek üslübundan ukalalık değil ince bir espri anlayışı altında verilmiş beklentilerin olduğunu sezerek mutlu olmuştum:)Tam tersine çok hoş olmuş.
bence süper bir yazı olmuş…zira, son yıllarda türkiye'de gördüğüm en güzel oluşumlardan biri DOT… dolayısıyla bu yazıdaki görüşlerine katılıyorum…
bütün yazdıklarınıza ek olarak Dot Anadolu ya gelecek, örneğin Ankara ya…haydi bekliyoruz…
Yazılanlar etkileyici ama izlediğim DOt oyunlarının birbirini tekrar eden, hepsi olmasa da çoğunun samimiyet iddiasına rağmen, samimiyetten uzak, küçük bir azınlığa hitap eden ve yereli es geçtiği için evrensele nereden eklemlendiği belli olmayan, cesur olma savıyla ortaya çıkıp, F&S'de mesela, bütün aksiyonu masa, podyum, platformun arkasına alarak, izleyiciyi röntgenci durumuna düşürerek, pornografik bir dil yaratılmasına ve şiddetin estetikleştirilmesine katkıda bulunan oyunlar yaptıklarını düşünüyorum. Cesaret kendi coğrafyanın tabularıyla dürüstçe, araya uzak bir iklimin, uzak bir mentalitenin metinlerini koymadan hesaplaşabilme cüretiyle ölçülür, ölçülmelidir. Yoksa elitist ya da marjinal, "yabancı" bir grup olarak, kendilerine benzeyenlere, döne döne aynı oyunları oynayıp dururlar. Bu da bir seçim tabii ama iddialarının karşılığı bu değil…
DOT'u fakirler izleyemeyecek.
DOT zenginlerin ve ülkemizde yaşayan yabancıların tiyatrosu olmaya devam edecek.
DOT sistemi eleştirirken sistemin parçası olmaya devam edecek.
DOT kendini kandırmaya devam edecek.