Platonov’un “İnek” isimli öyküsünde, bir başka oğlun, demiryolu bekçisinin ilkokul öğrencisi oğlu Vasya Rubstov’un, çocukluktan ergenliğe hatta erkekliğe geçiş sürecini okuyoruz. İki dünya ortasında bir noktada Vasya: Bir tarafta buzağısı hastalanan inekleriyle yaşadığı içedönük dünya, diğer tarafta trenle-teknolojiyle-trenin gittiği coğrafyalarla vücut bulan dışadönük dünya. Buzağısı hastalanan inek ile arızalanan lokomotifin arasında dimdik ayakta durmak zorunda olan, duygusallıktan uzakta, kolhoz yaşamının dayattığı kararları veren, ölümleri kabullenen Vasya’nın simgesel düzlemde okunabilecek hikayesinde, Ekim devriminin, Rus kırsalındaki karşılıklarını bulmak mümkün. Vasya’nın zekasına ve çalışkanlığına bakıp “Keşke benim oğlum olsaydı,” diyen makinist, demiryolu işçileri sendikasına inanan ama yardım için verilen parayı da almak zorunda olan baba, buzağısı elinden alınınca yemeden içmeden kesilen ve kendi hazin sonunu hazırlayan inek ve bütün bu olaylar zinciri içinde “büyüyen”, “gördüğü bir nesne ya da maddenin kendi içinde nasıl yaşadığını ve faaliyet gösterdiğini anlamadığında azap duyan” Vasya.
Bütün ikincil anlamları bir kenara bırakılarak, sadece kurduğu dünya, karakterler ve hüzünlü olay örgüsü takip edilerek düz bir okuma yapıldığında bile, akılda kalıcı, vurucu bir öykü “İnek”:
“Bak sen!” dedi makinist. “Otur da sen götür katarı madem, ben de yanından yürüyeyim.”
“Olur!” diye kabul etti Vasya sevinerek.
Lokomotif hürriyete hasret tutsak gibi, durduğu yerde bir çırpıda, son hızla döndürdü tekerleklerini, altındaki raylar bile uzaklara değin gürledi hat boyunca.
Platonov’un Rus dilinde yarattığı etki Kafka’nın bütün Batı edebiyatında yarattığı etki ile kıyaslanıyor. Kimi kaynaklar Rus edebiyatının George Orwell’i olarak tanımlıyorlar. Batının “bir şeyi bir başka şeye benzeterek kategorize etme hastalığını” hiç sayarak Platonov’u sadece kendi metinleri üstünden değerlendirerek, zorlamasız-temiz-dünya kurmayı-karakter oluşturmayı bilen ve özellikle çağının gerçek tanığı olabilmiş bir edebiyattan söz edebiliriz.
Platonov’un üç ayrı kitabı üç ayrı yayınevi tarafından yayımlanmış. “Çukur” adlı romanı Turkuvaz’dan, “Can” adlı romanı Sel’den çıkmış. (Çevengur adlı romanı da Metis’in yayın programında.) “Dönüş”, yazarın Metis Yayınları tarafından yayımlanan öykü kitabının adı. Günay Çetao Kızılırmak tarafından Rusçadan çevrilen dokuz öyküden oluşan bir seçki.
Yalnızca "İnek"i okuyunca bile kitabın zamane Rus iktidarı tarafından neden sevilmediğini anlamak mümkün. Öykünün adı "İnek" yerine "Mujik" de olabilirmiş; zira kişiler, kurumlar, imgeler değişse bile anlatılanlarla vurgulanmak istenen ortada.
Kitap seçerken kullandığım "ilk cümle" teorim vardır. Teorime göre, bir kitabın ilk cümlesini okuduğunuzda onun nasıl bir yazar kalitesinden döküldüğünü, hatta kitap olup olmadığını anlarsınız. Platonov'un ilk cümlesini okuduğumda hayran kalmıştım. İşte o ilk cümle:
"Astrahan ilinin kumlara gömülü, kuytu, küçük bir şehrinde yaşayan yirmi yaşındaki Mariya Narışkina, güçlü adaleleri, sağlam basan ayaklarıyla delikanlıyı andıran, genç ve sağlıklı bie insandı."
http://twitter.com/mabutuner
giriştiğiniz işler ve yaptığınız yorumlar gerçekten taktire şayan bu ülkede sizin gibi insanların olması bizim gibi genç nüfüsa ilham ve özgüven veriyor başarılar..
Vasya…belkide gece ile gündüz gibi farklı iki vasya vardı…platonov belkide karakterin düşüncelerini özgür bırakmıştı…vasya yazara bağlı olamadan düşünebiliyordu,yaşayabiliyordu..
Baska dunyalari tanimak icin okumak, yasamak icin okumak, esinlenmek icin okumak… Cikisi ne olursa olsun yasamin vazgecilmez parcasi. YEKTA KOPAN'IN OKUDUKLARINI paylasmak ise büyük zevk!
Planatov'un olüm yolu sahiden garip. Insani diger yazarlarin olüm yollari üzerinde de düsündürüyor. Ben ressamlarin olümleriyle ilgilenmistim bir zaman.
Sevgili Yekta, sitenin takipcisi olacagim.