Muhteşem Pink Floyd albümü The Dark Side Of The Moon bu yıl 50.yaşını kutluyor.
Gerçi kutlama deyince törenler, partiler falan gelmesin akla. Roger Waters’ın “Arkadaş, ben bütün albümü yeniden kaydedeceğim” çıkışının dışında grubun hayatta olan üyelerinden, bu kaydın efsane mühendisi Alan Parsons’tan ve 1973 kadrosundan bir ses yok.
Yeri gelmişken Waters’ın yeniden kayıt çıkışıyla ilgili düşüncemi de söyleyeyim: Sözler ona ait. Bestelerin çoğu ya tümüyle onun ya da aslan payının sahibi. İsterse kaydeder, kimse de bir şey diyemez. Ama ortaya çıkan başka bir albüm olur. Çünkü her grubun müziğinde, ama özellikle de Pink Floyd müziğinde “bütün elementler” önemlidir. Grup müziğinde sözler-besteler kadar prodüktöründen teknisyenine, konuk isimlerden grup üyelerinin o kayıtta kullandığı ekipmana kadar her şey önemlidir, belirleyicidir. Kısacası; kimse sana yapma diyor Roger Abi, ama belki de bazı güzellikleri olduğu gibi bırakmak daha değerlidir.
Bu konuda son yorum: Vay arkadaş! Ne bitmek bilmez öfkeymiş ne bitmek bilmez kavgaymış bu. Ey Roger, ey David! Paylaşamadınız o güzel mirası Yediniz bitirdiniz Pink Floyd sevdamızı.
Neyse biz dönelim muhteşem albümümüze…
1971 kışında albüm için ilk çalışmalar başladığında grup üyelerinin elleri bomboş değil aslında. “Music From The Body” ve “Zabriskie Point” için yazdıkları film müziklerinden malzemeleri var. İlkinden Breathe (In The Air), ikincisinden de Us And Them çıkacak zaten. Atom Heart Mother ve Echoes ile grup “büyük anlatı” rotasına girmiş durumda. Bu rotanın dümeninde Roger Waters var elbette. Syd Barret sonrası dönemin tüm iplerini ele geçirmiş, kendi meselesini grubun meselesi yapmış durumda. Bunda grubun diğer üyelerinin de rolü var. Kimse Roger’ın karşısına dikilip “Dur Efendi, ben de öndeki adam olmak istiyorum” demiyor.
1972 yılının haziran ayında, Abbey Road stüdyolarında ilk kayıtlara giriliyor. Önceleri Eclipse adıyla kodlanan albümün adı çoktan belirlenmiş durumda: The Dark Side Of The Moon
Alan Parsons’ın muhteşem katkısıyla ortaya çıkıyor albüm. Örneğin Time’ın başındaki saat alarmı falan hep onun fikri. Yani sadece bir kayıt teknisyeni gibi değil, grubun beşinci üyesi gibi katkı sağlıyor albüme.
Adım adım ilerleyelim o zaman:
Speak to Me: Bu parçanın fikri de Antonioni filmi “Zabriskie Point” için yaptıkları film müziğinden geliyor. Alan Parsons’ın varlığını hemen girişte hissediyoruz. Aslında tam olarak parça da diyemeyiz. Breathe (In The Air) için bir giriş daha çok.
Breathe (In The Air): Zirvede bir çığlıkla giriyoruz şarkıya. Sonrasını Gilmour’un üst üste kayıtları belirliyor. Benim albümde çok sevdiğim şarkılardan biri. “Koş, tavşan koş / O deliği kaz, güneşi unut / Ve sonunda işin bittiğinde / Sakın oturma, çünkü başka bir delik kazma zamanı”
On The Run: Albümde Mason hariç herkesin kullandığı EMS VCS3 synth’in dünyasıyla bir geçiş parçası. Ama tavşanın tekdüze koşuşunu, bireyin bitmek bilmeyen “delik kazma” çabasını, güneşin unutulduğu günleri çok iyi anlatan bir gerilimi var. Alan Parsons etkisi yine baskın.
Time: Muhteşem. Alarm sesleri ve saat tik-tak’larıyla giriyoruz şarkının dünyasına. Mason’un bas tomtom’larda dolaşması ve sonrasında şarkı boyunca kurduğu dünya nefis. Waters net ve saat gibi işleyen bir bas yürüyüşünde. Gilmour’un gitar tonu sakin görünse de hafiften ısırıyor. Delay pedallarını her notada hissediyoruz. Wright şarkıya sürekli bir boyut daha ekliyor. Bir de şarkının gizli kahramanları var; geri vokaller. Lesley Duncan, Barry St.John, Liza Strike, Clare Torry, Doris Troy. Ama şarkı bittiğinde aklımızda kalan Gilmour’un o muhteşem solosu (delay ve tube driver birlikte) ve Waters’ın haykıran sözleri oluyor: “Koşuyorsun, güneşi yakalamak için koşuyorsun ama batıyor işte”
The Great Gig In The Sky: “Ve ölmekten korkmuyorum” diye giriyoruz şarkının dünyasına. Ama bu şarkıdan geriye kalan Clare Torry’nin benzersiz vokali.
Money: Bütün Floydian’lar, Roger Waters’ın o 7/8’lik bas yürüyüşünü ağızlarıyla yapabilir. Şarkı 7 Haziran 1972’de bas, davul, Wurlitzer piyano ve wah-wah’lı bir gitarla ilk kaydını görmüş. Sonrasında Alan Parsons dokunuşlarıyla yine çalışmışlar. Gilmour’un eski arkadaşı Dick Parry’nin saksafon solosu ve oktav gitarları çalan Bill Lewis’in katkısı muhteşem.
Us And Them: Rick Wright’ın enstrümantal bir versiyonunu 1970’te kaydettiği şarkı. Haziran 1972’de ise bu albüm için yeninden kaydediliyor. Yine Dick Parry’nin saksafonu belirliyor şarkının ruhunu. Waters’ın iktidarla, küçük adamın dünyadaki yeriyle meselesi sürüyor. Şarkı sükunetle çığlık arasında gidip geliyor. Benim albümde en sevdiğim şarkılardan biri.
Any Colour You Like: Albümde Waters parmağı olmayan tek şarkı. Wright, Gilmour, Mason çalışması.
Brain Damage: Süper şarkı. Önceleri adı The Lunatic Song imiş. Waters’ın Syd Barret ve Cambrdige yıllarını düşünerek, Meddle albümü sırasında yazdığı bir şarkı. “Ayın karanlık tarafında görüşürüz”
Eclipse: Brain Damage’tan aldığı güçle kapanışa gidiyor albüm. Waters’ın bütün duygusunu bir manifesto gibi aktardığı sözlerle ve muhteşem geri vokallerle. Gilmour’un üst üste gitar kayıtları, Mason’un zillerde dolaşması, Wright’ın güçlü akorları ve unutulmaz final: “Güneşin altındaki her şey uyumlu / Ama güneş, ay tarafından gölgede bırakılıyor”
The Dark Side Of The Moon elli yaşında. Şimdi yeniden dinlemeye başlayabiliriz.