Ama Sayın Willam Burroughs Yazmayın Öyle, Burası Türkiye!

Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan bir kitap, William S. Burroghs‘un “Yumuşak Makine”si soruşturmaya uğradı. Sel Yayınları da, bu yazının başlığıyle bir metin yolladı. Diyorlar ki; “Sonunda bu da oldu; yüce Türk yargısı Beat Kuşağı’nın ahlakını da yargılamaya başladı. Ocak ayında Sel Yayıncılık tarafından Süha Sertabiboğlu çevirisiyle yayınlanmaya başlayan William S. Burroughs’un “Cut-up” üçlemesinin ilk kitabı olan Yumuşak Makine İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturmaya uğratıldı, davayı açmak için ise bilirkişi raporu da yine o muazzam Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’ndan alındı. Kurul yine kitabın orasından burasından “Cut-up” tekniğiyle metinler kopardı ve bunlar Türk toplumunun ahlak yapısına uymaz diyerek cezalandırılmasını istedi. Savcılığa verdiğimiz ifadede alıntıladığımız bölümler raporun genel yapısı ve kurulun kafa yapısı hakkında yeterince fikir vermesi bakımından yeterince açıklayıcı olacaktır. Kamuoyuna esefle duyurulur.”

Ben de Fil Uçuşu’nda bu “bilirkişi raporunu” ve arkasından Sel Yayınları’nın mektubunu paylaşmak istedim. İlgilenenler için yorumsuz bir şekilde…

BİLİRKİŞİ RAPORU:

Hukuki Durum:
a) 117 sayılı kanuna 3266 sayılı kanun ile ilave edilen Ek-2 inci madde bir aydan az süreli mevkutelerde ve eklerinde 18 yaşından küçüklerin maneviyatı üzerinde muzır tesir yapacak nitelikte yayın yapılmasını yasaklamış, aksine davranışı cezai müeyyide altına almıştır.

Söz konusu kanuna göre bir mevkute veya eserin küçüklerin maneviyatı üzerinde muzır tesir yapacak nitelikte olup olmadığını tespitte göz önünde bulunduracak husus 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunundaki temel amaç ve temel ilkelerdir.

1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun Türk Milli Eğitiminin genel amaçları ve temel ilkeleri başlıklı bölümlerinde yer alan hükümlerinde de, Türk Milletinin bütün fertlerinin, Atatürk İnkılap ve İlkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, maddi ve manevi kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan; insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş; beden, zihin, ruh ve duygu bakımlarından dengeli ve sağlıklı şekilde gelişmiş bir kişiliğe ve karaktere sahip, insan haklarına saygılı, kişilik ve teşebbüse değer veren, topluma karşı sorumluluk duyan, yapıcı, yaratıcı ve verimli kişiler olarak yetiştirilmesinin hedef olduğu, milli ahlak ve milli kültürün bozulup yozlaşmadan kendimize has şekli ile evrensel kültür içinde korunup geliştirilmesine önem verileceği ifade olunmuştur.

Ayrıca 117 sayılı kanunda değişiklik yapan 6.3.1986 tarihli ve 3266 sayılı kanunun Türkiye Millet Meclisi Genel Kurulunu 6.3.1986 tarihli birleşimindeki görüşmelerde hükümet adına yapılan açıklamada da; kanunun amacının kanun dışı kazanç yollarına sapma eğilimleri uyandıracağı, ruh ve beden sağlığı üzerinde zararlı etkiler yaparak dengesiz şahsiyet oluşmasına neden olacağı, kanun dışı yollarla hak aramayı telkin edeceği, suçluları kahramanlaştırarak bu yolda özendirici etkilerde bulunacağı, milli duyguları, örf, adet ve inançları zayıflatıcı veya yok edici etkilerde bulunacağı halkın ar ve haya duygularını inciten veya cinsi arzularını tahrik ve istismar eden nitelik taşıdığı gibi bir çok amaçlar hedef alan muzır neşriyatı özlemek olduğu ifade edilmiştir.

b) Türk Ceza Kanununun 3.2.1986 tarihli ve 3266 sayılı kanunla değişik 426, 427 ve 428 inci maddelerinde müstehcenlik suçu müeyyide altına alınmıştır. Müstehcenlik suçunda maddi unsurların teşekkülü için ön şart bu fiillerin halkı ar ve haya duygularını incitmesi veya cinsi arzuları tahrik ve istismar eder nitelikte genel ahlaka ayrıcı olmasıdır.

Görüldüğü gibi ön şart iki hususu kapsamaktadır. Birincisi halkın ar ve haya duygularını incite nitelikte olmasıdır. Bu nitelik başlı başına yeterlidir. İkinci husus ise, cinsi arzuları tahrik ve istismar eder nitelikte genel ahlaka aykırı nitelik taşımasıdır. Bu ikinci halde fiilin hem cinsi arzuları tahrik etmesi ve hem de bunu istismar edilmesi birlikte aranacaktır. Buradaki istismardan maksat, insanlardaki cinsi tecessüsü genel ahlaka aykırı şekilde davet edip, bundan menfaat amacı gütmektir.

Halkın ar ve haya duygusunu, ortalama edep duygusu olarak anlamak ve bu halin takdirinde normal bir ahlak görüşünü esas almak gerekir. Müstehcen şeyin bata gelen vasfı, başkası üzerinde cinsi tahrik ve istismara yönelik olmasıdır.

Türk Ceza Kanununun 427 inci maddesinin 2 inci fıkrasında “426 ıncı madde ile bu maddede yazılı evrak ve eşya müsadere” olunur hükmü yer almaktadır.

Değerlendirme:
İnceleme bölümünde de belirtildiği gibi yazar hiçbir değer sistemini dikkate almayan, disiplinsiz anti sosyal bir seks bağımlısı tipi ile şahsiyetleştirdiği “Yumuşak Makine” isimli kitapta bir konu bütünlüğü olmadığı, gelişigüzel kaleme alınarak anlatım bütünlüğüne de riayet edilmediği, genelde argo ve amiyane tabirlerle kopuk anlatım tarzının benimsendiği, özellikle erkek erkeğe cinsel ilişkilerin zaman ve yer tasvirleriyle ar ve hayâ duygularını rencide edecek ölçüde anlatıldığı, zaman zaman tarihi mitolojik unsurların yaşam tarzlarından örnekler vererek kişisel ve objektif olmayan gerçek dışı yorumlarda bulunduğu anlaşılmaktadır.

Mezkûr kitabın bu haliyle edebi eser niteliği taşımadığı, okuyucu haznesine ilave katkısının olmayacağı, kriminolojik açıdan da kitapta, insanın bayağı, adi, zayıf yönlerinin işlenmesinin okuyucu üzerinde suça izin verici tavırları geliştirmektedir.

Bu nedenle; kitaptaki yazıların normal sınırlar içinde kaldığını ve toplumun sosyal normlarıyla çatışmadığını iddia etmek mümkün değildir. Zira insanlar ilkel hayatlarından bugüne kadar dünyanın her yerinde ve her toplumunda cinsi uzuv bölgelerini kapalı tutmayı ve cinsi münasebetin gizliliğini vazgeçilmez kural olarak uygulaya gelmişlerdir. Bu, toplumumuzda da böyledir. Toplumumuzun ahlak anlayışı ve kuralları ile örf ve adetleri cinsi münasebetin aşikarlığını kabul etmez. Toplumlar varlıklarını koruyabilmek ve toplum organları bizzat bu normlara uymak zorunda oldukları gibi, toplumu bu konuda yönlendirme, ikaz etme, hatırlatma görev ve sorunluluğu ile de yükümlüdürler. Bu görev ve sorumluluk toplumsal niteliktedir. Söz konusu kitapta yayınlanan yazıların bu toplumsal görev ve sorumluluk ile bağdaşması mümkün değildir. Kitapta asıl ağırlığın cinselliğe yöneltilmiş olduğu, kitabın toplumun ahlak yapısıyla bağdaşmadığı ve halkın ar ve haya duygularını incittiği, genel ahlaka aykırı olduğu müşahede edilmelidir.

Ayrıca müstehcen nitelikli bir kitabın öncelikle muzır olacağı muhakkaktır. Ancak, bir aydan uzun süreli yayınlar kategorisinde değerlendirildiğinden 117 sayılı yasaya 3445 sayılı kanunla ilave edilen Ek-2 inci madde kapsamına girmediği kanaatine varılmıştır.

Mütaala ve Sonuç:
İncelenen ve değerlendirilen “Yumuşak Makine” isimli kitapta yer alan yazıların: halkın ar ve haya duygularını incittiği, cinsi arzuları tahrik ve istismar eder nitelikte genel ahlaka aykırı olduğu, Türk Ceza Kanunu’nun 226. Maddesini ihlal ettiği, dolayısıyla müstehcen bulunduğu: kitabin süresiz yayın olması nedeniyle 1117 sayılı kanuna 3445 sayılı yasa ile ilave edilen Ek-2 inci madde kapsamına girmediği oy birliği ile mütalaa edilmiştir.

Ruhi Özbilgiç (Başkan), Mustafa Elçim, Abdil Celil Öz, Merdan Tufan, Halil Aşıcı, Doç Dr. Ahmet Arı, Dr. Seyid Ali Topal, Nazmi Bilgin, Prof. Dr. Nilüfer Voltan Acar

SEL YAYINLARI’NIN MEKTUBU:
 
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINA
 
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosunun isteği üzerine Başbakanlık Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu’na incelenmesi için gönderilen William S. Burroughs’un Yumuşak Makine adlı kitabı için adı geçen kurul bir rapor düzenlemiştir. Yetişkinler için hazırlanan ve piyasaya sürülen kitapların ‘çocuk’ kurullarına gönderilmesinde ısrarı anlamak mümkün değil, zira bu pencereden bakarsak televizyonlar, haber bültenleri gibi medya araçları ve binlerce kitap hakkında onlarca rapor yazılabilir.

140 sayfalık kitabın yirmi ayrı sayfasından bazen bir cümle bazen birkaç paragraf alarak “işte bu yazılanlardan dolayı müstehcendir” sonucuna ulaşmak bir edebiyat metnine yapılmış koskoca bir haksızlıktır. Tüm dünyanın okuyup bir öncü yazar olarak kabul ettiği William Burroughs’u Başbakanlığa bağlı edebiyatçı, estet, eleştirmen, çevirmen gibi sıfatlardan yoksun bir kurulun incelemeye kalkması böyle “ucube” bir durumu ortaya çıkarmıştır. Çünkü edebiyat ve karşı-edebiyat metinlerinin hiçbirinde kurulun yazdığı üzere; “konu bütünlüğü”, “anlatım bütünlüğüne riayet” aranmayacağı gibi, “tarihi mitolojik unsurların yaşam tarzlarından örnekler vererek kişisel ve objektif olmayan gerçek dışı yorumlarda bulunmak” ve “argo ve amiyane tabirlerle kopuk anlatım tarzının benimsenmesi” de bir suç teşkil etmez. Bu kurallar ancak resmi yazışmalarda, raporlarda ya da ders kitaplarında dikkate alınabilecek genel kurallardır. Oysa sanat ve edebiyat kavramları bu kalıpların hiçbirine oturtulamaz, böyle yapmayan yazar bir soruşturma konusu haline getirilemez. Kimsenin mitolojik unsurlara dair objektif bir yorumda bulunmak gibi bir zorunluluğu yoktur. “Mezkûr kitabın bu haliyle edebi eser niteliği taşımadığı, okuyucu haznesine ilave katkısının olmayacağı, kriminolojik açıdan da kitapta, insanın bayağı, adi, zayıf yönlerinin işlenmesinin okuyucu üzerinde suça izin verici tavırları geliştirmektedir.” Ayrıca hiçbir yazarın insanın her koşulda güzel yönlerini göstermek gibi bir mecburiyeti olmadığı gibi, okuyucu haznesine katkısının ne olacağının ve edebi nitelik taşıyıp taşımadığının ölçütü de resmi bir devlet kurumu değildir, kitabın okurudur.

Hak ve özgürlükler, özgür bireylerin, edebiyatçıların, sanatçıların, düşünürlerin fikirlerini, eserlerini hiçbir baskı, yasak ve tabunun olmadığı ortamlarda ortaya koydukları zaman gelişir. Yine çağdaş, sorgulayıcı, yaratıcı bireylerden oluşan toplumlar en uç örnekler sayılabilecek edebi metin ve sanat eserlerini okuyarak, görerek oluşur.

Başbakanlığa bağlı bu kuruldaki kişiler bilmiyorlarsa dahi basit bir internet araştırması yapsalardı yazarın “Beat Kuşağı” (Beat Generation) isimiyle anılan bir akımın öncülerinden biri olduğunu göreceklerdi. İkinci Dünya Savaşı sonrası Amerika’da hakim olan statükocu orta sınıf ahlakına bir başkaldırı olarak doğan Beat Kuşağı, her türlü toplumsal hegemonyaya karşın bireysel başkaldırıyı düstur edinen, her türlü kural ve baskının karşısına hem hayat tarzları hem de eserleriyle dikilen, ortaya çıkışlarından bugüne dek bir çok yazarı, müzisyeni, sinemacı ve sanatçıyı etkilemiş bir sanat ve hayat akımıdır. Halen tüm dünyada bu yazarların kitapları sürekli yeni baskılar yapmakta, haklarında inceleme kitapları yayınlanmakta ve filmlere konu edilmektedir.

Yumuşak Makine ise W. Burroughs’un, edebiyat çevrelerinde büyük bir yenilik olarak kabul edilen ‘Cut-up’ ‘Kes-yapıştır’ tekniği ile yazmış olduğu bir kitaptır. Burroughs, yaşam biçimindeki yerleşik kalıplara karşı çıkmakla kalmaz edebiyattaki yazma biçimlerine de bir karşı koyuş geliştirir bu teknikle. Hal böyleyken ve zaten kitabın yazılış amacı, sınırların dışına çıkmak iken “kitaptaki yazıların normal sınırlar içinde kaldığını ve toplumun sosyal normlarıyla çatışmadığını iddia etmek mümkün değildir” gibi ifadelendirme ve suç unsuru aramanın absürtlüğü aşikârdır. Üstelik raporda belirtildiği üzere Milli Eğitim Kanununun “Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, maddi ve manevi kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan;” gibi saikleriyle yetişmemiş Willam S. Burroughs’tan bu çerçevede bir metin ortaya çıkartmasını beklemek de anlamsızdır.

Ayrıca belki kurul farkında değil ama Beat Kuşağı’nın Willam Burroughs, Jack Kerouac, Allen Ginsberg gibi temsilcilerinin kitaplarını bu ülkede satın alan, okuyan, hakkında kültür-sanat dergilerinde yazılar yazan, arkadaşına tavsiye eden binlerce insan var. Bu raporda defalarca kez geçen “ahlaki normlarla bağdaşmazlık” ve “halkın ar ve hayâ duygularını incitmek” tabirleri ile bu “halkın” bir kesimine ahlaksız sıfatı yapıştırılmış olmuyor mu? Devletin herhangi bir kurumunun toplumun genel ahlak çerçevesinin sınırlarını çizmek, bu sizin için ahlaklıdır ve bu da değildir gibi bir hüküm vermek, üstelik halkın haberi olmadan onun ar ve hayâ duygusunun incindiğine dair karar çıkartmak gibi görevi mi var? Üstelik böyle bir mantığa toplumsal sorumluluk atfetmeye çalışılarak, nasıl bir mühendisliğe soyunulmaktadır? Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu bir edebiyat metni için aşağıdaki tespitleri yaparken cahilliğini göstermekle kalmıyor gülünç de oluyor: “Zira insanlar ilkel hayatlarından bugüne kadar dünyanın her yerinde ve her toplumunda cinsi uzuv bölgelerini kapalı tutmayı ve cinsi münasebetin gizliliğini vazgeçilmez kural olarak uygulaya gelmişlerdir. Bu, toplumumuzda da böyledir. Toplumumuzun ahlak anlayışı ve kuralları ile örf ve adetleri cinsi münasebetin aşikarlığını kabul etmez. Toplumlar varlıklarını koruyabilmek ve toplum organları bizzat bu normlara uymak zorunda oldukları gibi, toplumu bu konuda yönlendirme, ikaz etme, hatırlatma görev ve sorunluluğu ile de yükümlüdürler. Bu görev ve sorumluluk toplumsal niteliktedir. Söz konusu kitapta yayınlanan yazıların bu toplumsal görev ve sorumluluk ile bağdaşması mümkün değildir. Kitapta asıl ağırlığın cinselliğe yöneltilmiş olduğu, kitabın toplumun ahlak yapısıyla bağdaşmadığı ve halkın ar ve haya duygularını incittiği, genel ahlaka aykırı olduğu müşahede edilmelidir. “

William S. Burroughs’un bir kitabını ele alarak orada kelime avına çıkmak bilimsel insan aklının geldiği yere saygısızlık olmaktan öte, bir kuşağa haksızlıktır da. Bireysel hak ve özgürlüklerin sürekli tartışıldığı ve herkesin “kendi düşüncesini ifade etmesi” “başka yollara sapmaması” teşvik edilen 2011 Türkiye’sinde yaklaşık elli yıl önce yazılmış ve edebiyatta öncü bir akım olarak kabul edilen Beat Kuşağı’nın önemli bir temsilcisinin kitabını “halkın ahlakını bozar” düsturu ile yargılamaya kalkmak, “bize özgü” gülünçlüklere bir halka daha eklemekten öteye gitmeyecektir. Ve bu davanın ülkemiz sınırları dışında hiçbir hükmü, saygınlığının olmadığı da çok açık ve nettir.

Biz tüm dünyada sanat ve edebiyat çevrelerinde bir yeri olan bu akımın temsilcilerinin eserlerini Türk okurunun da okumaya hakkı olduğunu düşünen aracı bir kurumuz; sizler bu dava ile yazarın düşüncesini mi, Beat Kuşağı’nın ahlakını mı, bizim faaliyetimizi mi yoksa bu projede sözleşmeli olarak çalışan ve yalnızca kitabı Türkçeye aktaran çevirmenini mi yargılıyorsunuz?

Sel Yayıncılık, yirmi yıldır yerli ve yabancı birçok ünlü yazarın edebi eserlerini okura sunan saygın bir kurumdur. Yine yurtiçinde ve yurtdışında faaliyetlerinden dolayı birçok saygın ödüle layık görülmüştür. Faaliyetlerimizi zora sokan soruşturmalara ve kitapların herhangi bir nedenle yargılanmasına son verilmesini istiyoruz.

Saygılarımızla.

İRFAN SANCI

Comments (4)

aynı konu hakkında dün tepkimi dile getirmiştim.. bilgilendirici yazınız çok güzel denk geldi. umarım bu ve benzer kadere mahkum kitapların akıbeti için bir yararı olur Yekta Bey..

Bir "zihniyet" aşılmadıkça yararı olacak mı bilemem ama en azından biz okurların konular hakkında daha donanımlı olması gerektiğini biliyorum. İlginize teşekkür ederim.

Merhabalar,

Benzer bir olay ABD'de yaklaşık 60 yıl önce, Uluma yayınlandıktan sonra yaşanmıştı herhalde.
Burroughs'un kitabının böyle bir değerlendirmeye tabi tutulması… Tam da seviniyorduk beat yazarları güzelce çevrilmeye başlandı diye.

Türkiye 1980 darbesinden daha beter bir sıkıyönetimle yönetilirken bu raporun gelmesi kaçınılmazdır. Yönetimin yapısının nedenleri üzerine yazmak için yorum mahallini kullanmayacağım. Sadece söylemeliyim ki, bu ülke geri dönüşü olmayan bir gerileme dönemine girdi. Suçlu aramıyorum. Suçlu toplumun kendisidir zaten.

Leave a comment