Arnon Grunberg ile sohbet…

Asmalımescit’in gece hareketliğinde sohbet ediyoruz Arnon Grunberg’le. Öncelikli konumuz “Tirza”. Hofmeester karakterinin ortaya çıkış sürecinden parti sahnesine konuşacak çok şey var romanla ilgili. Yorumlarımı ilgiyle dinliyor. “Tirza”nın tiyatro ve sinema uyarlamaları konusundaki düşüncesini merak ediyorum. Tiyatro uyarlaması için “Fena değildi,” diyor. YouTube’dan izlediğim bölümlerin üstünden sevmediğim noktalarla ilgili bir değerlendirme yapıyorum, çünkü başrol oyuncusunun Hofmeester’i gereğinden fazla komediye kayan bir çizgide yorumladığını düşünüyorum. Gülümsüyor. Yorumuma katıldığını belli eden bir gülüş bu. Hemen toparlanıp “Oynayan oyuncunun adı Kees Hulst ve çok iyi bir aktördür,” diyor. Ama sonra yine gülüyor; “Haklısın, biraz abartılıydı değil mi?”
Bu samimi itirafla sohbetin havası iyice ısınıyor. Sinema uyarlamasını da konuşuyoruz. “Çöl bölümüne ağırlık verildi sinemada,” diyor. Kaisa rolünü oynayan küçük kızı özellikle beğenmiş. “Bir yazar için uyarlamalar elbette heyecan verici ama hiçbiri romanın kendisi kadar güçlü, sarsıcı olamaz. Hele söz konusu olan Tirza gibi güçlü bir romansa…” diyorum. Sevdiğim bir romanın yazarına söylenen torpilli sözler değil bunlar.

Öykülerden konuşuyoruz. En heyecanlı kısmı bu, edebiyat konuşmak ikimize de iyi geliyor. Son kitabımın aldığı ödülleri duymuş, tebrik ediyor. Yazmakta olduğu romandan söz ediyor biraz. Türkiye ve Orta Doğu’ya gazeteci kimliğiyle baktığı bir roman bu. Şimdiden meraklanıyorum.

Sonrasında kalabalık yemek masasına oturuyoruz birlikte. Arnon, gazetecilikten gelme bir refleksle Türkiye’nin bugünü ve masadaki yazarların iktidara bakışı konusunda sorular soruyor. İçten cevaplar alıyor. Ama her cevap yeni bir soruyu doğuruyor. Öyle ki, kendimizi usta bir gazetecinin sorularla dolu atağı altında hissetmeye başlıyoruz. Atakları kesen Hakan Günday oluyor ve Arnon’a “Peki sen Hollanda’nın yeni yönetim anlayışı ve Avrupa’da yükselen milliyetçi akımlar hakkında ne düşünüyorsun?” diye soruyor. Benim yapamadığımı yapan Hakan’a içimden teşekkür ediyorum. Sözünü sakınmadan cevaplar vermeye başlıyor Arnon. Türkiye ile karşılaştırmaları oldukça etkileyici. Üstelik bu konudaki kişisel deneyimleri de ilginç: Mart ayında İstanbul’dan Bağdat’a bir araba yolculuğu yapmış. Ankara, Konya, Adana, Gaziantep dudaklarıyla ilgili deneyimleri var. Bağdat’tan sonra ise Diyarbakır’a gitmiş. Hem gazeteci olarak hem de yeni romanı için bilgi toplamak amacıyla. Sohbet uzadıkça uzuyor, kadehler kalkıyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusundaki fikirlerle politikaya son veriyoruz.

Sonra Arnon’la bir kenara çekilip edebiyat konuşmaya devam ediyoruz. O sırada bir de fotoğraf çektiriyoruz. Gecenin sonunda yarım kalan sözlerimizi elektronik postalarla tamamlama söz veriyoruz. İlk e-posta Arnon Grunberg’den gelecek. Bakalım neler diyecek, bekliyorum.

Comments (2)

Hofmeester karakteri nasıl çıktıgı hakkında bişiler paylaşmak istermisiniz? merak uyandırıcı bir karakter doğrusu.

Hofmeester'ın doğum sürecini çok merak ettim.
O akşam tesadüfen bile olsa o civarlarda olmak isterdim:)

Leave a comment