Öykülerden konuşuyoruz. En heyecanlı kısmı bu, edebiyat konuşmak ikimize de iyi geliyor. Son kitabımın aldığı ödülleri duymuş, tebrik ediyor. Yazmakta olduğu romandan söz ediyor biraz. Türkiye ve Orta Doğu’ya gazeteci kimliğiyle baktığı bir roman bu. Şimdiden meraklanıyorum.
Sonrasında kalabalık yemek masasına oturuyoruz birlikte. Arnon, gazetecilikten gelme bir refleksle Türkiye’nin bugünü ve masadaki yazarların iktidara bakışı konusunda sorular soruyor. İçten cevaplar alıyor. Ama her cevap yeni bir soruyu doğuruyor. Öyle ki, kendimizi usta bir gazetecinin sorularla dolu atağı altında hissetmeye başlıyoruz. Atakları kesen Hakan Günday oluyor ve Arnon’a “Peki sen Hollanda’nın yeni yönetim anlayışı ve Avrupa’da yükselen milliyetçi akımlar hakkında ne düşünüyorsun?” diye soruyor. Benim yapamadığımı yapan Hakan’a içimden teşekkür ediyorum. Sözünü sakınmadan cevaplar vermeye başlıyor Arnon. Türkiye ile karşılaştırmaları oldukça etkileyici. Üstelik bu konudaki kişisel deneyimleri de ilginç: Mart ayında İstanbul’dan Bağdat’a bir araba yolculuğu yapmış. Ankara, Konya, Adana, Gaziantep dudaklarıyla ilgili deneyimleri var. Bağdat’tan sonra ise Diyarbakır’a gitmiş. Hem gazeteci olarak hem de yeni romanı için bilgi toplamak amacıyla. Sohbet uzadıkça uzuyor, kadehler kalkıyor. Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusundaki fikirlerle politikaya son veriyoruz.
Sonra Arnon’la bir kenara çekilip edebiyat konuşmaya devam ediyoruz. O sırada bir de fotoğraf çektiriyoruz. Gecenin sonunda yarım kalan sözlerimizi elektronik postalarla tamamlama söz veriyoruz. İlk e-posta Arnon Grunberg’den gelecek. Bakalım neler diyecek, bekliyorum.
Hofmeester karakteri nasıl çıktıgı hakkında bişiler paylaşmak istermisiniz? merak uyandırıcı bir karakter doğrusu.
Hofmeester'ın doğum sürecini çok merak ettim.
O akşam tesadüfen bile olsa o civarlarda olmak isterdim:)