“Karısını Şapka Sanan Adam” 1996 yılında Türkçe olarak yayımlandığında büyük bir ilgiyle karşılanmıştı. Elbette Oliver Sacks’ın kitabı, alanının ilk popüler kitabı değildi ama büyük kitapçılarda yeni bir reyon açılmasına neden olacak kadar dikkat çekici bir hareket getirdiği de ortadaydı. Peki ne olmuştu da herkes nöroloji ile bu kadar yakından ilgilenmeye başlamıştı? Oliver Sacks’ın, nöroloji pratiğinin içinden gelen hikayeleri, neden bu kadar çekici bulunmuştu? Bu soruların cevabını insanoğlunun ‘öteki’nin içine bakma isteğinde ve kendisiyle yüzleşmesinin dayanılmaz çekiciliğinde arayabiliriz. Ama Sacks’ın çıkışındaki asıl yenilik, çoğu kişi için ‘bakılan’ olanı ‘görünen’ kılmaktaki başarıydı. Olağanüstü bir uzmanlık gerektiren, çoğu kişi için anlaşılmazlıklarla-gizemlerle dolu bir alanın üstünden koyu renkli takım elbiseyi çıkarıp, rahat günlük bir kıyafet giydirmişti öncelikle. Üstünde konuştuğu konuyu, bilgi birikimiyle kavranabilecek özel alanlarını ihlal etmeden, herkesçe anlaşılabilir, dokunulur bir basamağa indirmişti. “Hepimizi bu konuda konuşabiliriz,” duygusu, popülerliği ve yoğun paylaşımı da beraberinde getirmişti elbette.
Kariyer çizgisi
Oliver Sacks’ın öncesi vardı var olmasına ama sonrası tam anlamıyla bir fırtına oldu. Farklı dalların, özellikle de psikoterapi pratiğinin içinden çıkma hikayeleri paylaşan kitaplar, neredeyse her yıl çoksatanlar listelerinde kendilerine yer buldu. Kimileri güçlü kitaplardı, kimileri ise çıtanın altında kaldı. Bu kitapların bir yenisi, Gary Small ve Gigi Vorgan tarafından yazılan ve Duygu Akın’ın çevirdiği “Bir Psikiyatristin Gizli Defteri”. Yayınevi bir başlıkla yetinmemiş ve kitabın orijinalinde olamayan “En Sıradışı Vakalar” alt başlığıyla albeni etkisini güçlendirmek istemiş. Aslında okurun genel ilgisini düşününce, kitabın bu alt başlık desteğine pek de gereksinim duymayacağını söyleyebiliriz.
Kitabın belki de en ilgi çekici noktası, hikayelerin Doktor Gary Small’un mesleki hayatının kronolojik bir akışı biçiminde ilerlemesi. Bu sayede okur, doktorun kariyer varoluşunda çocukluktan ergenliğe ve sonrasında yetişkinliğe geçiş evrelerini adım adım izleyebiliyor. Daha kitabın 1979’da geçen ilk hikayesinde/vakasında, Gary Small henüz 27 yaşında, tıp fakültesini ve stajını yeni bitirmiş bir ‘çaylak’ olarak nevrotik bir kadınla karşı karşıya. Kadının davetkar tavırları ve örtük bilgileriyle başa çıkamayan Small, çareyi her seanstan sonra gözetmenine koşmakta buluyor. Terapistin terapisi sayesinde çözülebilecek bir vakayı izlemeye başlıyoruz. Başarısızlık korkusuyla babasına sığınan bir çocuk gibi davranan Small, bütün bu süreci olabildiğince dürüst aktarıyor okura. Kariyerindeki ilerleyişiyle birlikte okurun da bu yolda adım adım bilgilenmesini, psikoterapinin dinamikleri konusunda yeni evrelere geçmesini sağlıyor. Nasıl ki psikoterapinin temel ilkelerinden biri insanların duygularını eyleme değil, kelimlere dökmelerini sağlamaksa, kendisi de mesleği ile ilgili duygularını kelime kelime aktarıyor sayfalar boyunca.
Rahat okunsun diye
Buradaki anahtar ‘duyguları aktarmak’ olmalı. İşte aslında bu noktada kitabı Gary Small’un anlattıklarından yola çıkarak kaleme alan ve bu projenin arkasındaki isim olan Gigi Vorgan’dan söz etmek gerekiyor. Belli ki Vorgan, 1979’dan 2008’e kadar geçen sürede 15 hikayenin anlatıldığı kitabı kaleme alırken, okurun rahat okuması-hızlıca sayfa çevirmesi için gereken bütün dinamikleri göz önünde bulundurmuş. Kısa ve basit cümleler, akılda kalıcı sahneler, gevşek bir doku, bolca diyalog ve “Acaba şimdi ne olacak?” sorusunu sıkça sorduran bir üslup. Bütün bunlar okurun kitaba bilimsel bir çerçevenin içinde yaklaşmasını engelliyor elbette ama zaten bu kitapla olan ilişkiden muradımız da bir Oliver Sacks kitabı okuduğumuz zamanla aynı olmamalı. Kitap kendimize bakışımızda temel birkaç soruyu sordurmak ve kolay okunmak konusundaki vaadini yerine getiriyor.
“Bir Psikiyatristin Gizli Defteri”, şaşırtıcı vakaları ve hastaları payalaşan bir kitap olmaktan öte, bir psikiyatristin zihnine ve mesleki yaşamına yapılan yolculuk olarak ilgi görecektir.
'' insanoğlunun 'öteki'nin içine bakma isteği ve kendisiyle yüzleşmesinin dayanılmaz çekiciliği''
benim için en vurucu cümle bu oldu bir psikoloji öğrencisi olarak!!
güzel paylaşım eline saglıkfilm izle