Yekta kopan ve onun bir sözü daha… Çok iyi ama bir şey sölemek istiyorum. Tarih her zaman tozlanır. Yeni boyaysa daha parlaktır ama kalitesinden şüphe edilmelidir. Önemli olan unutmamayı bilmek.
Termosifonun kazanı delinip de ortalığı anneannemin hassas ölçümlerine göre üç parmak su kapladığı günün ertesi günü, ezelden beridir oturduğumuzu sandığım evin duvarlarının sarı değil de nefis bir yeşil olduğunu fark ettim. Annem tavrını, dizlerine kadar sıvadığı ıslak eşofmanı, elindeki su kovası ve özellikle yüzündeki ifade ile açıkça ortaya koyduğunda, babam eşyaların da bir ömrü olduğu gerçeğini daha fazla inkar edemedi ve işte bu nefis yeşil rengi görmemi sağlayan, eskisine göre daha modern fakat küçük termosifonla çıkageldi. “Burayı boyamak” lazım lafları ile bir süre daha oturduk o evde. Hayatın benimle başladığını sandığım zamanlardı. Çocukken ne çok hayalkırıklığı yaşanıyor. Kimdi bu yeşil seven insanlar? Nereye gitmişlerdi? Biz de gidecek miydik? Büyüdükçe hayatın benimle başlamadığı gibi benimle bitmeyeceğini de sezince, ben’i bir kenara bırakıp onlar’ı düşünmek daha çok işime geldi. Taşındığım her evde kurdum hayalini o eski renklerin. Ne kadar saklanırsa saklansın, bir çizik, yapışkan bir bant, nem kabartıları, bir şey mutlaka fısıldadı tarihi. Tanımadığım bu insanları unutmadım. Biri beni de hatırlasın istedim belki.
Aklıma bir şey geldi yazmazsam içim rahat etmez :). Ben tozlu bir pencere camıyım; içerde kalana dışarısının renklerini göstermemek için simsiyah is ile buğulanmış.
Ben kirli bir duvarım; her yeni kiracıda tarihi bir kez daha yağlı boyanın altında bırakılan; ama bu seferki bir başka. Daha eve bakmaya geldiği ilk gün anladım. Öyle bir baktı ki tüm geçmişimi görür gibi… Kendimi çırılçıplak hissettim karşısında. Dokunuşu bile başkaydı. Onca insandan yüklendiğim acıları taşıdığım hayalleri, duyduğum duaları, nihayet vedaları bilmiş gibi ince, saygılı… Öyle çok istedim ki burada olmasını… Günün kaç saati onu görebilecektim, kendi kendine konuşur muydu, belki yazardı, ya başucundaki kitaplar, şiir sever miydi acaba, uyandığında nasıl olurdu keyfi, hemen müziği açar mıydı? Belki zevklerimiz ortaktır. Peki ya ben, onun kurduğu dünyaya ait olabilecek miyim bu hatıralarla, hangi renk kapatır bunca hikayeyi? Bir gelseydi… Geldi, içimde saklı kalmış tüm renkleri gördü, sonra beyaza boyadı beni.
Yekta kopan ve onun bir sözü daha… Çok iyi ama bir şey sölemek istiyorum. Tarih her zaman tozlanır. Yeni boyaysa daha parlaktır ama kalitesinden şüphe edilmelidir. Önemli olan unutmamayı bilmek.
İmza: Meandshadows
Ben kirli bir anıyım, hatırlamak istenmeyip, bilinçaltında esir tutulan.
Henüz üzerine tek bir tuğla bile konulmamış bir duvardan daha iyisindir o vakit. Olmayan duvar.
Termosifonun kazanı delinip de ortalığı anneannemin hassas ölçümlerine göre üç parmak su kapladığı günün ertesi günü, ezelden beridir oturduğumuzu sandığım evin duvarlarının sarı değil de nefis bir yeşil olduğunu fark ettim. Annem tavrını, dizlerine kadar sıvadığı ıslak eşofmanı, elindeki su kovası ve özellikle yüzündeki ifade ile açıkça ortaya koyduğunda, babam eşyaların da bir ömrü olduğu gerçeğini daha fazla inkar edemedi ve işte bu nefis yeşil rengi görmemi sağlayan, eskisine göre daha modern fakat küçük termosifonla çıkageldi. “Burayı boyamak” lazım lafları ile bir süre daha oturduk o evde. Hayatın benimle başladığını sandığım zamanlardı. Çocukken ne çok hayalkırıklığı yaşanıyor. Kimdi bu yeşil seven insanlar? Nereye gitmişlerdi? Biz de gidecek miydik? Büyüdükçe hayatın benimle başlamadığı gibi benimle bitmeyeceğini de sezince, ben’i bir kenara bırakıp onlar’ı düşünmek daha çok işime geldi. Taşındığım her evde kurdum hayalini o eski renklerin. Ne kadar saklanırsa saklansın, bir çizik, yapışkan bir bant, nem kabartıları, bir şey mutlaka fısıldadı tarihi. Tanımadığım bu insanları unutmadım. Biri beni de hatırlasın istedim belki.
Aklıma bir şey geldi yazmazsam içim rahat etmez :).
Ben tozlu bir pencere camıyım; içerde kalana dışarısının renklerini göstermemek için simsiyah is ile buğulanmış.
Ben kirli bir duvarım; her yeni kiracıda tarihi bir kez daha yağlı boyanın altında bırakılan; ama bu seferki bir başka. Daha eve bakmaya geldiği ilk gün anladım. Öyle bir baktı ki tüm geçmişimi görür gibi… Kendimi çırılçıplak hissettim karşısında. Dokunuşu bile başkaydı. Onca insandan yüklendiğim acıları taşıdığım hayalleri, duyduğum duaları, nihayet vedaları bilmiş gibi ince, saygılı… Öyle çok istedim ki burada olmasını… Günün kaç saati onu görebilecektim, kendi kendine konuşur muydu, belki yazardı, ya başucundaki kitaplar, şiir sever miydi acaba, uyandığında nasıl olurdu keyfi, hemen müziği açar mıydı? Belki zevklerimiz ortaktır. Peki ya ben, onun kurduğu dünyaya ait olabilecek miyim bu hatıralarla, hangi renk kapatır bunca hikayeyi? Bir gelseydi… Geldi, içimde saklı kalmış tüm renkleri gördü, sonra beyaza boyadı beni.