Bir arkadaşımın beş yaşındaki kızı jimnastik hareketleri
yapmaya bayılıyor. Olur olmaz yerde, aklına estikçe, çevredekilerin ne
diyeceğine aldırmadan sergiliyor marifetini. En sevdiği hareket, köprü
hareketi. Hani şu vücudun geriye kıvrıldığı, ellerin arkada yere değdiği
hareket. Kimileri de ‘ters köprü’ der. Bu ufaklık için köprü kurmanın
yeri-zamanı yok. İçinden gelmesi yeter.
yapmaya bayılıyor. Olur olmaz yerde, aklına estikçe, çevredekilerin ne
diyeceğine aldırmadan sergiliyor marifetini. En sevdiği hareket, köprü
hareketi. Hani şu vücudun geriye kıvrıldığı, ellerin arkada yere değdiği
hareket. Kimileri de ‘ters köprü’ der. Bu ufaklık için köprü kurmanın
yeri-zamanı yok. İçinden gelmesi yeter.
Bir gün neden en çok bu hareketi sevdiğini sordum: “Her şeye
tersten bakmak hoşuma gidiyor!” dedi.
tersten bakmak hoşuma gidiyor!” dedi.
Gün boyunca bu cevap aklımdaydı: “Her şeye, dünyaya tersten
bakmak…”
bakmak…”
O gece oturdum, Ceyl’an Ertem’in yeni albümü ‘Amansız
Gücenik’i dinledim.
Albümü dinlerken zihnimde hep kafasını geriye yatırıp köprü kuran ufaklığın görüntüsü vardı. Dünyaya tersten bakmayı seven küçük kız.
Ceyl’an Ertem’in de dünyaya tersten bakmayı sevdiğini düşündüm sonra. Yakın durduğu iki damarın arasında köprü kurup tersten bakmayı. Sezen Aksu ile Yıldız Tilbe arasında bir köprü bu.
Sezen Aksu, derinlerde bir yere inmeye başlar. Ama belki yılların tecrübesinden, belki kendince kontrollü olması gerektiğinden, tam o en derindeki noktaya inecekken susar. Tam olarak susmasa bile, sesi bir anda mırıltıya dönüşür. İsyanı, kontrollüdür. Büyük cümlesini söyleyeceği zamanı seçer, tartar.
Yıldız Tilbe ise tamamen kontrolsüz, kafasına estiği gibi söyler söyleyeceğini. Çılgınlık gömleğiyle dolaşır kimi zaman. Bazen de görünmezlik kalkanının arkasına çöküverir. Bakışları ürkektir. Bitmek bilmeyen bir derdin fotoğrafı gibidir.
Aksu’nun sessizliği birikimin bilgeliğinden, Tilbe’ninki anlayış gösterilmesi gereken bir cehalettendir çoğuna göre.
Ceyl’an Ertem, bu iki ismin arasında bir köprü kuruyor. İkisine de tersten bakıyor. En doğru notayı basmak, en doğru armoniyi yakalamak gibi bir derdi yok. Şarkı söylemek istiyor sadece. Albümüne gizli kayıt olarak “Ah Bu Şarkıların Gözü Kör Olsun” klasiğini almış olması da bundan belki. O şarkılar olmasa, ayakta duramayacak gibi söylüyor söyleyeceğini. Notalar bedenine yayılıyor.
‘Amansız Gücenik’te çok beğendiğim şarkılar da var, dinleyip geçtiklerim de. Ama temelde dünyayla meselesi olan bir ses sarıp sarmalıyor. O meselenin, sonraki albümlerde nasıl vücut bulacağını merak ediyor insan. Ceyl’an, dünyaya tersten bakmaya devam edecek belli ki. Bundan sonraki alübmlerinde başka uçların arasında köprü kuracak belki de. Bekleyip göreceğiz.
Albümü mutlaka dinleyin. Tavsiyedir.
Yazınızı keyifle okudum.Ceylan Ertem'in sesiyle 4-5 sene önce kışları da gitmeyi sevdiğim Bodrum'da bir festivalde seslendirdiği şarkılarla tanıştım.Kendi şarkıları yanında bildiğimiz sanatçıların bildiğimiz şarkılarını kendi yorumuyla seslendirmişti.Bayılmıştım..
Eve döndüğümde hemen bir CD sini aldım,alış o alış."Amansız Gücenik" de hemen aldığım albümlerinden.İlk şarkı "Hırpalandı Mayıs" insanı nasıl da sarıp sarmalıyor.Bir solukda "ah bu şarkıların gözü kör olsun" farklı bir şekilde kulağımda çınlıyor.Türk Sanat Müziği dinleyicisi olan bana son şarkı farklı bir tat verdi.Yadırgamadım.
Yolu açık olsun.
Çok sever, çok takdir ederim Ceylan Ertem'i Yekta Bey 🙂