Çocukluğumuzun netlik ayarı

Ankara’da geçen bir çocukluk denize uzak olmak demektir. Denize ve deniz insanlarına. Güneşten sararmış saçların, güneşe emanet edilmiş tenlerin, kırık midye kabuğuyla kesilmiş ayakların hayali demektir. “Ben kolluksuz yüzüyorum oğlum,” cümlesinin çocukluğun o öfkeli, tiz sesiyle haykırılacağı güne kadar nöbet tutmak demektir. Altı ya da yedi yaşlarındaydım. Babamın düzensiz bir işi, dayımın kapı gibi memuriyeti vardı. Bizim aile için yaz tatili dede evinde geçirilen günler, dayımlar için ise kamp anıları demekti. Sonunda o yaz biz de, dayı torpiliyle, Petrol Ofisi’nin Erdemli’deki kampına gittik. Kuzenlerimle birörnek mayo alındı bana; her ne kadar onlar buna memnun olmasalar da. Kavuniçi kolluklar valize utanç içinde yerleştirildi. Kamp uzmanı olmuş çocukların dünyasında bir kumdan kale boyu yer edinebilmek için günlerce uğraştım. Ama babalarının memuriyet dereceleriyle konuşan çocuklar aleminde yer edinemeyeceğimi anlamam uzun sürmedi. Neyse ki Tayfun vardı. Kamp personelinden Samim Amca’nın oğlu, Mersin’li Tayfun. Böylece kamp süresi boyunca Ankaralı bir çocuğun hüznüyle, Mersinli bir çocuğun kahkahasına birdirbir oynatma şansı bulduk. Ankaralı temkini severken, deniz çocuklarının cesaretinin ufuk çizgisinin bile ötesinde olduğunu o vakit öğrendim ben.

Mahir Ünsal Eriş’in öyküleri de, samimiyet ve duygu sınırını, ufuk çizgisinin çok ötesine koyuyor. Dünyanın yuvarlak olduğunu kanıtlamak istercesine. Değil mi ki, her tür duygudan geçip gitsek de, sonunda başladığımız noktaya döneceğiz. O yolculuğa çıkmaya cesaretimiz varsa elbette. Eriş, okuruyla aynı pencereden bakıyor akıp giden manzaraya. Oturuyor okurunun yanına, bir yandan çekirdek çitleyerek başlıyor fısıldamaya. Kısa, içten, rahatlıkla söylenen cümlelerle ne görüyorsa anlatıyor. Okuruna bilgiçlik taslamadan, edebi maharet gösterme kaygısına düşmeden, kelimelerle sirk cambazı gibi oynamaya çalışmadan kuruyor öykülerinin dünyasını. Ama bir yandan da mahallenin en iyi top sektiren delikanlısı gibi, anlatısının kelimelerini kafasından göğsüne, oradan dizine, ayak üstüne alıp düşürmeden sektirmeyi başarıyor. En sonunda, öykünün özünü hissettiği noktada da abanıp meşin yuvarlağın merkezine, dikiyor topu gökyüzüne. Biz okurlara da, o uzaklaşıp giden topun ardından, buruk ve sakin bir ruhla bakmak kalıyor. Uçsun gitsin anlatılanlar, kimin bahçesine düşerse düşsün.

1980 doğumlu Mahir Ünsal Eriş’in ilk kitabı “Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde” İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Bu noktada yayınevinin editörlerinden Levent Cantek’e ayrı bir selam çakmak lazım. Barış Bıçakçı, Emrah Serbes, Hüseyin Kıyar, Barış Uygur gibi yeni ve içten bir dilin önemli temsilcilerini okurla buluşturan İletişim Yayınları’nda, bu önemli edebi katkıda Tanıl Bora ile birlikte Levent Cantek’in de önemli bir rolü var. Devamını bekliyoruz.

Adını andığım bütün yazarlar gibi Mahir Ünsal Eriş de dili ekonomik kullanmayı, kendiliğinden söylenmiş sözlerin samimiyetiyle bir dil dünyası kurmayı tercih ediyor. Çocukluğu kareli bir piknik örtüsünün üstüne yayarken, sahte bir romantizmden uzak duruyor. Hoyrat ve aldırmaz çocukluğun gerçekçi izini sürüyor. Küçük yerlerin, mahallelerin, sokak aralarının çocukluğuna acımamız için, şiirli sözlere sırtını yaslamıyor; ne gördüyse onu anlatıyor, olsa olsa frekansı iyi sabitlenmiş bir radyonun Arkası Yarın temsili duygusallığıyla. Hikaye etmeyi seven bir öykücü Mahir Ünsal Eriş. Daha ilk kitabında kendinden emin bir duruşla koşuyor bir öyküden diğerine. Antropolojik değerlendirme yapmadan, sosyal zeka gösterilerine girişmeden, altı çizilecek kelime biriktirmeye çalışmadan, parmak sallamadan, mesafe koymadan anlatıyor. Mahareti de en çok bu noktalarda ortaya çıkıyor.

Çocukluğun o çok renkli atmosferinden bildiğim için söylüyorum. Ankaralı bir çocukla, bir deniz çocuğunun kesişim kümesi zor bulunur; bulunduğunda da bırakılmaması gerekir. O kesişim kümesinin rehberliğinde kendi çocukluğumuza netlik ayarı çekmenin tam zamanı. “Bangır Bangır Ferdi Çalıyor Evde” son zamanların en iştah açıcı kitaplarından biri. Mahir Ünsal Eriş’in bir sonraki kitabını şimdiden merak etmemek elde değil.

Yorumlar (3)

İlk paragraftaki duygu dolu yazıdan çok etkilendim, çok beğendim.
Kİtap ise beni merakta bırakan bir kitaplardan.Bu güzel yazı için teşekkürler…

Bu sabah, çocukluk anıları ile ilgili olarak okuduğum ikinci yazı.
Kitabı tanıttığınız için teşekkürler, okumak isterim.

İzmirli olarak kesişim kümesi: Ankara da evimin koridorlarında yürümek gibidir…

bir yorum bırakın