Coşkun Aral: ‘’Sorgulamak, yargılamak için değil, sorgulamak için bilmeye ihtiyacımız var.’’

Duayen, hoca, usta tanımlarının tam karşılığını bulduğu bir ‘düş gezginiyle’, Coşkun Aral’la Noktalı Virgül’de buluştuk. Kalemi kağıdı hazırlayıp başına geçeceğiniz sohbetimiz için buraya bekleriz.

Coşkun Abi’nin ‘Bilgi artık parmağının altındaki bir düğmede, bahane yok.’ diye yola çakarak açtığı Youtube kanalına da buradan ulaşabilirsiniz.

YK: Çok özel bir konuğu var Noktalı Virgül’ün. Coşkun Aral. Hoş geldin Coşkun Abi. Ben hepsinden önce bir şey sormak istiyorum. Foto muhabirliği ilk ne zaman içine düştü, ne zaman başladı?

CA: Siirt’te doğdum, 13 yaşına kadar orada büyüdüm. Meraklı bir adam olduğum için, hayata dört buçuk sıfırla başlamış biri olduğum için… Raşitizm ve tüberküloz geçirmişim. Benden önce 2 kardeşim zafiyetten ölmüşler. Bunları yaşatan bir ülkenin doğusunda bir şehirde, varlıklı bir aile fakat sonradan bunların hepsini kaybeden bir ailenin çocuğuydum. Eve giren iki yayın vardı. Doğan Kardeş ve Hayat dergisi. Bu ikisi bende bir düş gezginliği başlattı. O dergide Ara Güler’i, Hikmet Feridun Es’i tanıyorum, dünyayı tanıyorum. Açılan pencereler bunlar. Çocukken doktor olup kendim gibi insanlara yardım edeceğim ve dünyayı gezip insanlara hikayeler anlatacağım diyordum. Ailemin, Diyarbakır Siirt arasındaki eşkıyalık sorunu yüzünden çoğu şeyini kaybettiğini anlatırlar. Bütün bunlar hep sorgulama ihtiyacı getiriyor bana.

YK: İlk defa fotoğraf makinesini nasıl ve ne zaman eline aldın?

CA: 7 yaşındayken, Şu anda Bilgi Üniversitesinin yayınlarının başında olan kuzenim Fahri Aral bana kendi makinesini vermişti. 

YK: Peki ‘tanıklık’ fotoğrafları çekmeye ne zaman ve nasıl başladınız?

CA: O fotoğraflar duruyor. Tarihi yerleri çekmişim ilk. 13 yaşıma kadar simgesel binaları çekmişim. Mesela Efes Hadrian Tapınağını, İzmir Kemalpaşa’da bir kaleyi çekmişim. Hasankeyf’e gitmişim 7-8 yaşında. 13’üme geldiğimde Istanbul’a taşındık. Burada kendime bir makine almışım, 29 Ekimde tankların geçişini çekmişim. Kalsiyum sandoz kutusundan kendime tele objektif yapmıştım. 1972’de boğaz köprüsünün açılışını çekmeye gitmiştim. 70’lerin başında hapiste olan kuzenim Fahri Aral’la irtibat kurmak için Siirt mücadele gazetesinden kalan bir basın kartımı kullanmıştım, duruşmaları izliyordum. Kapıdaki görevlilerin fotoğraflarını çekip bir sonraki duruşmada verme yöntemiyle onlarla ilişki sağlayıp tekrar içeri girebiliyordum.

YK: İlk büyük, ulusal gazetecilik başarın neydi?

CA: 1977 kanlı 1 Mayıs. Arkadaşım Savaş Ay’la birlikte 1 Mayıs en doğru gözleyip en iyi belgeleyen iki gazeteciydik. Çünkü olaya sebep olan ilk anın fotoğrafını çeken Savaş Ay’dı. İlk mermiyi atan kişiyi çekmişti. Ben de o kurşunda yere yattım, yerden çektiğim o fotoğraf Time dergisinde yayınlandı. Onu izleyen süreçte benim ve Savaş’ın çektiği fotoğraflar bütün dünyada yayınlandı.

YK: İlk savaş deneyimin hangisiydi?

CA: İlk silah sesiyle tanışmam Beyazıt meydanında oldu. İnsanlar şemsiyeyle kurşundan kendini korumaya çalışıyordu. Sonra 79’da İran devrimi patlak verdi. Çok değerli bir ustam vardı, Yalçın Kitapçı. Van’da ona gittim. Şu bölgeye geçebilir miyim diye. Beni Başkale’den öteki tarafa geçirdi. İlk silahlı adamları orda gördüm. Aynı dönemde Hakkari Çukurca’da 12 Türk köylümüz Iraklı Saddam yanlısı askerler tarafından kurşuna dizildiler. Onların cesetlerini almak üzere yolculuk yaptım. İlk savaş deneyimim oydu.

Coşkun Aral & Ara Güler

YK: Ara Güler. Ne diyeceksin?

CA: Birçok gazeteci, foto muhabir arkadaşım ulusal- uluslararası alanda çok başarılı oldu. Ara’nın hepsinden bir farkı var. Universal. Bütün zamanların insanı. 1900’lerin kahramanı değil. Anlatım biçimiyle, ele aldığı konularla, didaktik anlatımıyla universal. İnsani taraflarıyla ilgili saatlerce konuşabiliriz. Ama bir işi takip ederken birikimini fark ederdin.

YK: Son olarak You Tube maceran. Artık buradasın. Ve çok kısa zamanda inanılmaz büyük bir kitleye ulaştın. 

CA: Ben insanlara belgeseli sevdirmek istiyorum. Sorgulamak, yargılamak için değil, sorgulamak için bilmeye ihtiyacımız var. Artık elinin altında bir düğme var. İstediğin yerde istediğin zaman bakarsın. Bahane yok artık. You Tube’un büyük avantajı o. 

Comments (1)

Coşkun Aral, bir medyacı olarak kendime örnek almaktan gurur duyduğum kahramanken, Yekta Kopan da bana başta sinema olmak üzere edebiyat ve sanatı sevdiren kişilerden. Güzel bir röportaj olmuş. Bugün Coşkun Aral’ın Bilgi Üniversitesi’nde sunumu vardı. Gidemediğim için o kadar üzgünüm ki kelimelerle tarif edemem. Umarım bir gün kendisiyle tanışma fırsatı bulurum. Benim için çoğu şeyden daha anlamlı olur. Kendisi yeni nesil gazeticelere taş çıkarırcasına sosyal medyada bir devrim yapıyor. Yekta Kopan da sanatsal ve kültürel etkinliklerin takipçisi olmamızda büyük rol sahibi. Sizler bize yol gösteren en önemli değerlerimizsiniz. Ben de sizlerin bizlere aktarıp, tanıttığı kaliteli işleri ve içerikleri devam ettirmek için elimden geleni severek yapmaya çalışıyorum. Coşkun Hocam yakın zamanda bir ameliyat geçirecekmiş diye duydum. Şimdiden kendisine tez şifalar dilerim. Saygılarımla.
Osman Birinci

Leave a comment