Hayatın anlamını sorgularken, ölümün kaçınılmazlığıyla yüzleşebilir miyiz?
Bence cevap net; evet. Ancak burada yüzleştiğimiz ölüm çok sevdiğimiz birinin zamansız ölümüyse durum değişecektir. Hele bir de bu ölümde kendimizi de sorumlu/suçlu/olayın parçası olarak hissedeceğimiz bir durum varsa…
İngiliz oyun yazarı Simon Stephens ile DOT sayesinde tanışmıştım. Önce Punk Rock, sonra da Pornografi’yi DOT’un cesur sahnelemesiyle izlemiştik. 2009 yılında izlediğim bu iki oyun, tiyatronun yeni hikayelere kapı açışıyla da tanıştığım zamanlardı.
Stephens, karakterlerinin psikolojik derinliklerinden olabildiğince faydalanan bir yazar. Eserinin dramatik yapısını olaydan önce, anların psikolojik yansımasından kuruyor. 2008 tarihli oyunu Sea Wall / Dalgakıran bu yaklaşımın net örneklerinden biri. Eser, İngiltere’de Andrew Scott tarafından oynandığında çok ses getirmişti.
Bir monolog bu. Alex’in monoloğu. Çok sevdiği karısı Helen, biricik kızları Lucy ve büyük bir saygı duyduğu kayınpederi Arthur ile kurulu bir hikaye anlatıyor Alex. Aşka, ebeveyn olmaya, kuşaklar arası ilişkilere, Tanrı’nın varlığına, bireysel varoluşa, kaybetmeye ve hayatın anlamına dair uzun ve sarsıcı bir monolog. Dramın sertliğinin altını çizecek tebessümlerle dolu ama yeri geldiğinde (ki sıklıkla geliyor) salya sümük olmaktan korkmayan bir anlatı. Oyununun sürprizini kaçırmamak için hikaye konusunda daha fazla bilgi vermeyeceğim.

Dalgakıran, Craft Tiyatro tarafından sahneleniyor ve yönetmen olarak Çağ Çalışkur’un imzasını taşıyor. Sahnede Alex rolünde Serkan Altunorak var. Alex’in anlatısı, oyuncunun duygusal zeminde savrulmasına, bir tarafa doğru kayıp dengeyi kaybetmesine, oyunculuk gücünü bir damara bağlamasına imkan veren bir yapıya sahip. Serkan Altunorak, bu tuzaklara düşmeden, dengeyi bir an bile kaybetmeden yürüyor metnin dikenli yollarında. Reji seçimi ve mekanın imkanlarından da faydalanarak seyirciyi hipnotize etmeyi başarıyor. Açıkçası benim için Alex’in “çok kişisel ve kanatıcı” olan dramını izlenir kılan da oyuncunun bu muhteşem dengeli hali oluyor. Oyundan çıkınca bir yerleriniz kanıyor olacak ama iyi hissedeceksiniz. Sizi yerden yere savuran da, sonunda iyi hissettiren de bu işte; oyuncunun gücü – dengesi.
Kişisel not: Serkan’ın kırk yıldır tanıyorum. Yolculuğunun çoğu durağına tanık oldum. Onu böylesine güçlü bir performans ile izlemek mutlu etti. Bana sahnedeki kişinin, kırk yıldır tanıdığım Serkan olduğunu unutturduğu ve Alex olarak bir saat boyunca nefesimi kestiği için teşekkür ederim.