Düşmüş bir harf gibi…

Dün yoktu.

Bugün var.
Ama bugün var.

Oysa dün yoktu, biliyorum. Aynı saatlerde, emin değilim ama belki de aynı saatte, aynı pencereden bakmıştım. Hava biraz daha kapalıydı. Beklenmedik sıcaklar iç bunaltan bir sise neden oluyor sabahları. Belki… belki sis yüzünden fark edemedim. Belki dün de vardı…
Üşenmezsem –son günlerde çok üşengeç oldum- gider bakarım; dokunursam anlarım ne zaman yapıldığını. Kurumuşsa dün yapılmıştır. Hâlâ ıslaksa, boya elime bulaşırsa anlarım ki, gecenin bir ânında, ben kocaman yatağın sol tarafına büzüşmüş uyuyorken, rüyâlar âleminin kilitsiz kapısından içeri girmişken, pamuklu pijamalarımın emmesi için daha çok terliyorken, horluyorken –artık horladığımı biliyorum, kimi geceler kendi sesime uyanıyorum-, üşüyen ellerimi yastığın altına sokmaya çalışıyorken yapılmış.

Kim bilir kaç dakikadır pencerenin önünde duruyor, fareli sarayın yıkılmamaya kararlı ahşap duvarına bakıyorum. Siyah boyayla yapılmış bir resim. Bir karalama. Bir leke.

İri gözlü, kalın dudaklı, uzun saçlı bir kadın.

Altında da kırık dökük bir yazı.

KAYIP
ARAN
YOR!

Dün yoktu. Bu sabah karşımda. Kâbuslarımdan çıkmış bir görüntü. Burnumun ucundan yola çıkan ter damlası, pamuklu pijamamın göğsüne düşüyor. Canım birden demli bir çay istiyor.

Elimin altında giderek ağırlaşan perdeyi bırakıp dünyayı, sisi, fareli sarayın duvarını, boyayı, lekeyi, kadını dışarıda bırakmadan son bir kez okuyorum yazıyı.

KAYIP
ARAN
YOR!

Seni çok özledim…

Comments (8)

kara boya ile kara bir leke bırakıyor kadın uykularda.. dün,bugün,yarın.. var ya da yok.. harf bIr kere düş(müş)tü yüreğe!

umarsızca son bir kez daha bakınıyorum düşüme: "kayıp aran yor!". yeniden heceliyorum usulcacık. yok! yok! yoksun!..

Dün aranmıyordu kadın, zira yanındayken gerek bile duymazsın. Bugün kaybolunca anladın, fark ettin ki şimdi arıyorsun. Ama asıl soru neden arıyorsun? Yarın bulduğunda bir daha aramamak için mi? Yoksa bir daha hiç kaybetmemek için mi?

Tekrar eden rüyalardan korkmadan üzerine gidebilmek gerek belki de.

""Sevmenin en zor yanı sevilmek…" Ne kadar aptalmışım, sevmenin en zor yanının, kendini bir kenara koyup, sevildiğini görmek olduğunu anlamak için, yalnızlığımı kendime tekrar tekrar tarif etmem gerekiyormuş demek ki."
Yazıyı okuduktan sonra elim Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri'ne gitti. Ve özlem duyulanları düşünerek paylaşıldı hikayeden yukarıdaki satırlar.
Sakın yazmayı bırakmayın…

rastlantılar ile ilgili bir yazı yazacağım bloguma. işte, özlediğim kişiyle rastlaştım o sokakta, Galata dan aşağıya doğru inerken geçiştik yanyana , baktık birbirimize, nereden tanıdığımızı hatırlamaya çalıştık. Kimdi yanımdan geçen, o, özlediğim?

"Kâbuslarımdan çıkmış bir görüntü"

Oysa dokunabilecek kadar yakınsındır ona…Hatta zamanla örtüşebilecek bir tahminler silsilesi de hemen o kapının dışında yok olmak için beklemektedir.
Belkiler, üşenmesemler ve daha birçok şey, kalemin ucunda yerinden oynatır yazanın aklını. Henüz yeri tam belli olmamış belki de yerinin tam olarak neresi olduğu kestirilememiş ufak, çoğu zaman rahatsızlık veren kıpırtılar…

"Düş'müş bir harf gibi" özlemek…Oysa çoğu zaman içimize kadar düş(ürül)müştür, işlemiştir ö-z-l-e-m-e-k!

kaç gündür benim de derdim harflerle. Ya bir rüzgâr alıp götürsün ağzımdan çıkar çıkmaz harfleri ya da bir ateşte eriyip birbirlerine karışsınlar, önce kızıl bir top olup göğe ağsınlar sonra kül olup toprağa yağsınlar istiyorum… bir yere varmak niyeti olmayan amacı sadece gitmek olan harfler var dilimin ucunda.

sis…bunaltıcı sıcaklarda da yüreği bir sis kaplıyor ne tuhaf değil mi?

Leave a comment