Ankara yıllarımda, dostum Levent Gönenç ile mizahın muhalefetiyle adım adım ilerlemeye çalıştığımız o yıllarda, Engin Ergönültaş adı bizim için tanığı olamayacağımız dünyalara açılan bir pencereydi. Şehrin korunaklı alanındaki yaşamlarımızın kapalı ve kırılgan haliyle yüzleşebilmemiz için bir pusulaydı onun çizdikleri. Levent Cantek “Türkiye’de Çizgi Roman” adlı kapsamlı ve önemli kitabında çerçeveyi daha iyi çiziyor: “Ergönültaş, ezilmiş insanların, marjinallerin argoyu, cinselliği, şiddeti kullanışlarını ustaca masseden öykücülüğü ve backgroundu tamamlayan çizgileriyle yeni anlatıcılar arasında farklı bir yere oturur. Süalp’in mizahla yaptığını daha gerçekçi, sert bir dille anlatarak özgünleştirir. Komikliği yalnızca çizgide bırakır -ki bu çizgi komik çizgiden ziyade 68 ve underground comics akımının devamcısı olarak özellikli bir çirkin çizgiye tekabül eder.”
Zalim Şevki ve Kelek Osman ikilisinin maceralarında, Cantek’in bu tespitlerini tümüyle görrüz. Ötesi, şimdilerde çokça konuşulan kentsel dönüşümün, sosyolojik yansımaları müthiş bir mizahın içinde her macerada bir tokat daha atar bize. Background tesbitini bu noktada bir adım ileri götürmekte fayda var. Ergönültaş çizgisi, arka planlar sayesinde hikaye içinde hikaye anlatarak, bakmakta olduğumuz sayfada birden çok olayı görmek ve takip etmek konusunda ders niteliğindedir. Çizgilerde karşılığını bulan “bakmak-görmek” eksenini, hikayelerine de taşır ve sınıflar arası ilişkileri görmeye başlamamızı sağlar usta çizer.
Üstelik Ergönültaş hikaye kuruşunda ve bunu çizgiye aktarışında, kahramanlarının tarafını tutmak gibi bir davranışın içinde değildir. Bireyler iyinin ve kötünün içinde hemhal olurken, hesaplaşma hep toplumsal olanla yani büyük resimle gerçekleşmektedir. Levent Cantek’in usta işi yorumuna son katkım ancak şu olabilir; ziyadesiyle komiktir Ergönültaş’ın çizgi romanları. Benzersizdir.
İletişim Yayınları‘ndan ustanın romanının çıkacağı haberi geldiğinden beri heyecanlıyım. Sonunda dayanamadım, okumadan tavisye etmeye karar verdim. Ama tavsiyem romanla sınırılı değil. Ulaşabildiğiniz kaynaklardan Engün Ergönültaş’ın çizgi romanlarına da ulaşın derim. Benden söylemesi.
Minare Gölgesi bu günlerde raflarda olacak. Yayınevinin tanıtım metniyle noktalıyorum tavsiyemi.
Bir yoksul mahalle peyzajı… Sürüsüne bereket kedi köpek, cam çerçeve, mutfak soba, duvar kaldırım, cami minare değil ama sadece; insan hallerini, kalpleri nazmeden bir peyzaj. İklimle akraba, kâh rüzgârın, kâh yağışların, kâh yaz sıcağının refakatinde, delirmenin ayartısıyla koyun koyuna, kırık gönüllü hayatlar… Çaresizliğin içinde ümidini ve iç huzurunu taştan çıkartan, kimi de çıkartamayanlar…
Hele ümidin taşocağındaki kadınlar…
İçinde, bir eski “orospunun” hikâyesi. İçinde, mahalleye yatır olmuş bir uyuyan adam hikâyesi.
İçinde, bu “büyük” dünyadan büyülü kuytulara ve birbirlerine sığınan iki çocuğun hikâyesi – yolu, minarenin şerefesine çıkan…
Büyük bir çizer olarak zaten edebiyata peri tozları serpmiş olan Engin Ergönültaş’tan, üzerinde beş sene çalışılmış büyük bir roman.
Değişik bir romana benziyor. Yazıyı güzel yazmışsınız emeğinize sağlık.
Deneyimli Oyuncunun Bloğu
çok başarılı.Kesinlikle okumanızı tavsiye ederim arkadaşlar..
Ben yeni okudum, guzeldi, iki gun once gecti elime, bugun bitti. tasviri bol, argosu bol. Sesleri kokulari yansitiyor tek tek.