Noktalı Virgül’de FD günüydü. 10. stüdyo albümü geldi. Uzun bir zamana yayılmış bu 10 albümde neler ‘evet’ neler ‘hayır’, hepsini konuştuk. Özlediğiniz Feridun Düzağaç sohbeti için buraya bekleriz.
YK: 10. stüdyo albümüyle Feridun Düzağaç Motto Müzik’te. Uzun bir zaman dilimine yayılmış 10 albüm hem de. Nasıl geçti?..
FD: FD 7’yi o zamanın ruhuna aykırı bir şekilde yaptık. Onun dışında hepsinin ruhu aynı aslında. Ama bu son albüm, eser sahipliği bakımından dinleyicim için çok keskin bir fark barındırıyor. Kendi mutfağımdan dostların şarkıları var.
YK: Peki hepsi tek başına sana uygun tınılar da olsa onlar, bir bütünlük oluşturmak zor muydu?
FD: Zordu. Egom üzerinden okuyabileceğimiz, bir takım eski kırgınlıklar da vardı. Yapıyoruz ama kim dinliyor ki acaba?.. Acaba hala eski dinleyicim duruyor mu, gibi. Aslında artık belli kaygılardan arınması beklenecek kişiye yakışmayan bir takım hezeyanlarım oldu, küstüm. Dijital çağdayız, tıklandığımız kadar varız. Bu güzel ülkenin bir bireyi olarak yaşadığım içsel kırgınlıklarım da oldu. Bunlar üst üste gelince ben gerçekten inandırmıştım kendimi albüm yapmamaya. 2016- 17 çok sert geçti benim için.
YK: Peki müzikal kırgınlıkların?
FD: Yetişemediğimizi, bir albümün insanlara ne kadar dokunduğuyla alakalı tatminsizliklerimiz olduğunu hissettik. Benim ilk iki solo albümümü Aşık Veysel’i de kaydeden Sıtkı Azim kaydetti. Ben o kültürü biliyorum. Konsept albüm denen şey vardı. Albümün dinleyiciye önermesi gereken şeyler vardı. Meselesi vardı. Benim çok özlediğim, artık olmayan, kartonet dediğimiz şey vardı. Bir şeyler hızlı akıp gidiyor ve ben kendi reflekslerimle buna cevap veremiyor, dahil olamıyordum.
YK: 2016-17 sürecinde konserlerde dinleyicilerin yeni dinleme hallerinde değişim var mıydı?
FD: Aslında tam kaynağı o. Bizim konser mekanlarımızın çoğu bar- bistro tarzı yerlerdir. 18 yaş altı söz konusu olduğunda kültür merkezleri devreye giriyor ama onların da nedense hep tadilata giresi geliyor. Ne mutlu ki festivaller var, o tam bir oksijen çadırı. Ama genelde bahsettiğim bistro tarzı mekanlarda çalıyoruz ve bunlar, dinleyicimin beni asıl sevme sebebi olan şarkılarımı çok da çalamadığım mekanlar oluyor.
YK: Peki bu kırgınlıklardan sonra yeniden nasıl ikna oldun?
FD: Dostum Mehmet Esen bir gün bir not defteri verdi bana. Dipteyim Sondayım Depresyondayım şarkısı da benzer bir hikaye barındırır. İçine seni tekrar yazmaya cesaretlendirebilecek bir şeyler karaladım dedi. O kadar kırılmışım ki ben onu eve gittim, bir yere koydum. Açmadım bile. Çok sonra elim gitti bir şekilde. Sanatoryum’u şarkılaştırma sebebim odur.
YK: Tüm bunlardan sonra yeni albüm için dostlardan eserler alma kısmına nasıl geldin?
FD: Keyboardları ve vokalleriyle bana 12 yıl eşlik eden ve ben artık albüm yapmayacağım diye saçmaladığım dönemde bana gülen tek kişi olan Ata Akdağ’la sürekli konuşuyorduk. Albümde de 3 şarkısı var. Sanatoryum oluşurken devamlı paslaşıyorduk. Albümün açılış ve kapanış şarkısı baştan vardı. Hatta bu albümde zamanlamadan ötürü yer veremediğim, birlikte bir şeyler yapmak istediğim özellikle kadın sesler de var. İklim Tamkan ve Senem Demircioğlu mesela. Onlara borçlu hissediyorum. Üzerine çalıştığımız şeyler var. Ekin Beril, Nova Norda da bayıldığım isimlerden. Peyk şarkısı da albümün armağanı.