Hür Yumer: “Ahdımvar”

Kitabın arka kapağındaki fotoğrafına bakıyorum uzun uzun. Kucağındaki kedi, kediseverlerin o çok iyi bildiği hareketle yarı teslim olmuş yarı kaçmak ister bir halde. Sağ omzuyla kedinin başını objektife yönlendirmeye çalışmış Hür Yumer. Sanki başıyla da yön vermek istemiş; gözleri son anda muzipçe yakalamış fotoğraf makinesini. Çenesindeki çukur yukarı kıvrılmış, bir iki saniye içinde gülümsemesinin kahkahaya döneceği kesin. Belki de bir söz çıkacak ağzından, muhtemel ki “Bak, bak, şuraya bak,” diyecek kucağındaki kediye. Kedinin adı ne acaba?

Fotoğraf altındaki ilk cümleye bakıyorum sonra: “Henüz bir masal olan şu zaman, sana göstermeden bir yere gizlenmiş olabilir.”

Bir kedi gibi kucağıma alıyorum o cümleyi. Hür Yumer’in kedisi, Hür Yumer’in cümlesi. O cümleye dünyayı göstermek değil amacım, dünya onu görsün istiyorum.

Kitabın ilk sayfasındaki yaşam öyküsü şöyle: İstanbul doğumlu (1955-1994). Grenoble Üniversitesi İktisadi Bilimler Fakültesi’ni bitirdi. İ.Ü. Yabancı Diller Bölümü’nde Fransızca okutmanlığı yaptı. Edebiyat çevirileriyle tanınan Hür Yumer’in başlıca çevirileri şunlardır: Doğu Öyküleri, Marguerite Yourcenar (Adam, 1985), Bir Ölüm Bağışlamak, Marguerite Yourcenar (Adam, 1988), Giacometti’nin Atölyesi,  Jean Genet (Metis, 1990), Ölüler Ansiklopedisi, Danilo Kiş (Remzi, 1991).

O kadar.

Sonra ilk öyküyü açıyorum. Mesed. Oktay Rifat’tan yaptığı alıntının sonrasındaki satırları okuyorum.

Sana yazmaya başlarken adının anlamını bile bilmediğimi fark ettim. Sana başka bir ad vermeye dilim varmıyor. Sana yazmaya başlamak bile sana kıymak aslında… Yazmak!”

Ardı ardına sıralanıyor güzelim öyküler. Hür Yumer’in öyküleri. Okuyorum bitiyor. Ama bitmiyor bir türlü.

Aklıma Sırma Köksal’ın harika “Akrep ‘ideal’i sever” yazısı geliyor. “Akrep derin suların gamlı yolcusudur. Hep daha derine inmeye çalışır, indikçe
iner, inmenin sonu yoktur, çıkmaya çalışır, o zaman tehlikeli olur. (…) Akrep zaten toplu yapılan şeyleri de pek sevmez, tekil işlerin insanıdır, keşiş
ruhludur. İnzivaya çekildiği yer ise kendi düş dünyasıdır. (…) Bazı Akrepler ise fikirleri değil, düşleri sever, Sylvia Plath “Mantıktan kaçış
yok mudur?” diye sormuştu acı acı. Ama Akrep sadece düşünüp kurmaz, eyleme de geçer. Tekil eylemlerinde intihar ona
uzak değildir. Sylvia Plath gibi, çevirmen ve şair Hür Yumer de intihar etmişti.
Ama Akrep başkalarına karşı da eyleme geçer. Burada da dürüstlükten yanadır.
Kalbinizi en kıracak bir gerçeği, artık hiç bilmek istemediğiniz bir zamanda,
yaklaşık olarak olayın üstünden on sene geçtikten sonra açıklayıverir. Sizi
uyarıyordur.”

Baştan başlıyorum okumaya. Bir uyarı olduğunu düşünerek her satırın.

Hür Yumer’in öykü kitabı elimde: Ahdımvar.

Kitabın kucağına yatıyorum belki de adı Panter olan o kedi gibi. Bütün o satırların içinde kaybolmaya, o yolun ucuna kadar koşmaya Ahdımvar benim de…

 

Comments (4)

çok güzel yazıyorsunuz. okurken farkına varmadan gülümsüyorum.

Sylvia Plath denince Nilgün Marmara'yı hatırlarım,üzülürüm,anlarım.Hür Yumer'i de yazdıklarıyla, bize bıraktıklarıyla tanıyabilmek,anlayabilmek için Ahdımvar'ı okumaya başlamak gerekecek…Tanıtım yazınız için teşekkür ederim.
Hatice Çakır

Alıntıladığınız cümlelerin derinliklerinde kaybola ola bloguma birşeyler yazarken buldum kendimi. Sevdiklerime, bu şeylere ihtiyacı olanlara postalarken buldum sonra. Ahdımvar, melankoli ve garip absürdlükler içerdiği kadar; kapağındaki renklerle aydınlatmayı da başarıyor gibi bir izlenim verdi bana. Meraklandım.

Kucağındaki kedinin adı Püftük'dü Yekta… Fotografı çekense ben…
Serra

Leave a comment