Kahve kokan bir yazı

Bitmeyen mide sorunlarım doktora sürüklediğinde hep aynı sözü duyuyorum: “Kahveden uzak dur, hiç değilse azalt!” Olmuyor. Yaş ilerledikçe gece kahveleri çarpıntı yapmıyor mu? Yapıyor. Ama vazgeçilmiyor. Market raflarını, aktarları süsleyen türlü türlü meyve-bitki çayları akıl çelmiyor mu? Çeliyor çelmesine de kahvenin krallığını sarsamıyor. Sohbet, kahvenin o baş döndüren kokusuyla öğreniyor yürümeyi, coştukça coşuyor. “Fil Uçuşu”, takipçileriyle-yorumcularıyla yeni bir sohbet ortamı madem, işte kahve kokan bir yazı.

Bir süredir “twitter”da hayatın içinde ıskaladığımız, günün geriliminde yüzümüzü güldürecek, anı defteri açtıracak sorular soruyorum; “Seyrek Sorulan Sorular (SSS)” dediğim kimi sıradan kimi saçma sorular. Son olarak “En güzel kahve hangi kahve, nerede içilen kahve?” diye sordum. Öyle cevaplar geldi ki, bunları paylaşacağım bir yazı şart oldu. Aslında ben bir şey yazmış olmayacağım, gelen önerilerle hepimiz için bir kahve haritası çizmeye çalışacağım o kadar.

Herkes kahvesini sevdiği ile içmek istiyor; kimi uyandığımda yatağıma getirmiş olsun diyor kimi ben onun için hazırlayayım. Bir bahar sabahı terasta olsun, soğuk kış günü el ele olsun; yeter ki sevgiliyle olsun diyenler çoğunlukta. Ben yalnız içmeyi sevenlerdenim açıkçası, ama bu romantik bakışı da ötelemiyorum.

Türk kahvesi tartışmasız önde. Mekan önerileri Çorlulu Ali Paşa Medresesi ile başlıyor. Kadıköy’de Fazıl bey, Cihangir’de Firuzağa ya da Orhan Kemal Müzesi, Üsküdar’da Dilruba’da, Galatasaray’daki Danışman Geçidi içinde Mustafa Amca, yine Galatasaray’da Mandabatmaz, Emirgan Çınaraltı, Kapalıçarşı’daki Şark kahvesi, Piyer Loti, akşamüstü saatlerinde Yeniköy kahvesi, Ramazan aylarında Sultanahmet, Beşiktaş çarşıda Kartal heykelinin yakınındaki büfede kumda kahve –hem de meydanda dolaşan insanları seyrederek-

Ama Türk kahvesi önerileri İstanbul’la sınırlı kalmıyor: Örneğin Bozcaada’ya gidenler için Çınaraltı kahvesindeki damla sakızlı kahve, yanında acıbadem likörü ve çikolatayla öneriliyor. Gökçeada Zeytinliköy’de Madamın dibek kahvesinin kaçırılmaması gerekiyormuş. Ayvalık-Cunda’daki Taş Kahve elbette anılıyor, ki burayı ben de çok severim.

Ege bölgesi Türk kahvesi ikramı konusunda çok hevesli. İzmir-Kemeraltı’nda fincanda pişen Türk kahvesi, Kızlarağası Hanı’nda dibek kahve (özellikle Kızlarağası çok tekrar edilen bir öneri oldu). Foça köyü Kozbeyli’de dibek ya da Alaçatı Kırevi’nde sakızlı Türk kahvesi…

Manisa Cilveli kahvenin adı ne kadar neşe veriyor. Peki Muğla şehir merkezinde bulunan Ramazan’ın Gavesi’nde kulpsuz fincanlarda içmeye ne dersiniz? Bodrum-Gümüşlük’te Meydan kahvesinde kahve iyi de oradan hemen akşamüstü rakısına geçmek lazım. Marmaris Netsel marinada rüzgarın çarpmasından dolayı teknelerin direklerinden gelen sesi dinleyerek içilen kahvenin tadı başka olurmuş. Biraz yukarı çıkıp Balıkesir’e uğrayınca Salı pazarına, Mehmet Abi’nin merdiven altındaki ufacık çay ocağında mola vereceğiz. Elbette hep söylenen kahvenin sevgiyle, yavaş yavaş, kömür ateşinde pişirilmesi şartı. (Önerilen formül şu: İyi Türk kahvesi= Bakır cezve + kaynar su + bir taşım kaynatma + üzerine damla soğuk su + demleme.)

Ankara’da Hacı Baba’da kızgın kum üzerinde cezvelerde hazırlıyorlarmış kahveyi. Yine Ankara’daki Plaklı Figüran Kahvesi’nin ortamı özellikle parlatılıyor. Sivas’ta Çerkez’in Yeri, Gaziantep Bakırcılar Çarşısı’nda melengiç kahvesi, Van’da Saçıbeyaz (fakat önce saray burma yenilecek)! Hiçbiri olmazsa evde yapılan, pişerken içine bir tutam tarçın ve bir tutam toz zencefil katılan Türk kahvesi.

İtalya’da büyük bir aile barındıran, kocaman evde ,büyükannenin ocak üstü esspresso makinesinde yaptığı kahveye kim itiraz edebilir. Dileyene Viyana Damel pastanesinde içilen melange, dileyene Saraybosna’da yanında lokumla ikram edilen Bosanska Kafa. Üsküp’te bakır cezvede pişmiş Türk Kahvesi ya da Kosova’nın sevimli kenti Prizren’de sarı ışıklı,huzurlu minik bir kafede diz boyu karı unutturan macchiato. Starbucks’lar da seviliyor ama Prag’daki Wenceslas Starbucks yeri ayrı. Lavazza’cılar da var ama Momo’da içilebilecek Julius Meinl açık ara önde gidiyor.

Dostça önerilerden oluşan bir yazı. Kimsenin kahve gurmeliği tasladığı yok. Özel ve güzel anların çoğaltılması için fısıldanan sözler. Belki arada gözümden kaçanlar olmuştur, belki yanlış yazdıklarım; kusuruma bakmayın. Dileyen bu listeyi yorumlar bölümüyle uzatabilir, çoğaltabilir, arkadaşlarıyla paylaşabilir. Ama en iyisi, şu adı geçen yerlerden hiç değilse birine gidip kahve içmek. İster sevdiğinizle ister yalnız. Yanında bir de güzel bir kitap olursa, insan daha ne ister…

Not: Belki bir gün de kahve yanında okunacak kitaplar listesi yaparız.

Yorumlar (39)

Bu kadar çok seçeneği gördükten sonra insanın canı sahiden kahve çekiyor, keşke şu şehirdeki o kahvecide bunun tadına bakabilsem diyor.Kocaman bir paylaşım duygusu, bu listelemelerin başka hususlarda da devam etmesi gerekliliğini gösteriyor kanımca. Dediğiniz gibi kahvenin yanında okunacak kitaplar listesi, kahvenin yanında dinlenebilecek şarkılar, kahve öncesi yemekler 🙂

elinize sağlık hoş bir yazı olmuş yekta bey. kahve demişken, hala sigara içiyor musunuz?

evet kahvesiz bir hayat düşünemiyorum bende…ve miğdeme çok vurmaya başladı farkındayım…bırakılmıyorda:)
kitaplar listesini heyecanla bekliyorum efendim;)

İşte, kahve yanında okunacak bir kitap fikri: Ölmeden Önce Kahve İçilecek 999 Yer (Daha henüz yazılmadı, yazarını ve yayıncısını arıyor…)

Bu arada, blogspot'ta yayınlanan blog yazılarının içine Google haritaları gömülebiliyor. Birisi bu yazıda sözü edilen mekanları haritada işaretlese, böylece bir kahve haritası ortaya çıksa ve bu yazının sonunda harita da yer alsa ne güzel olur?!

Amerikalıların bir sözü var, söylemek şart oldu şimdi: "Çok iyi fikir, neden sen yapmıyorsun?" Aman abi, biz kim kahve haritacılığı kim, hadi kaçtım ben!

İzmir Hisarönü'nde -ki Kızlarağası Hanı'nın Kemeraltı tarafından girişidir- "Şükrü Bey'in Yeri" nde fincanda pişen kahveyi deneyebilirsiniz. Fincanda pişen kahve ile dibek kahvesi farklı kahve içimleri değildir; fincanda pişen kahvede de dibek kahvesi kullanır. Kaymak kıvamındaki köpüğü son yuduma kadar bitmez. Fincanı kulbundan tutmaya özen gösteriniz aman dikkat!

Gönül Ne Kahve İster Ne Kahvehane Gönül Sohbet İster Kahve Bahane.

Afiyet Olsun!

istanbul'un yüksek sayılabilecek ve soğuk tepelerinden birinde, manzarası köprünün ayakları olan bir öğrenci yurdunun en üst katının sağ tarafındaki mutfakta; ahmet kaya, candan erçetin ya da yeni türkü şarkılarının çaldığı, kaynar suyla değil soğuk suyla ve kurukahveci mehmet efendi'den alınmış kahveyle yapılan, annelerin çeyizlerinden kalma çeyrek asırlık fincanlarda servis edilen ve tabii ki varlığı neşe, mutluluk, güven veren arkadaşlarla içilen kahvedir bizi mutlu eden kahve. fal bakabilecek ve kahve bulaşıklarını yıkayacak gönüllü birileri de varsa değmeyin keyfimize… bekleriz…

Çay sevmeyen bir kahve tiryakisi olarak Çorlulu AliPaşa Medresesi kesinlikle ev sınırları dışında en keyifli kahve içtiğim yer. Ama herşeye rağmen, ister türk kahvesi ister filtre olsun, evin salonunda pencere kenarındaki kanepeden dünyayı size süze yudumlanın keyfi başka!

gönül bir kahve ister, gecenin bir yarısı yüzüne çarpan bir rüzgar eşliğinde..
bir zaman kahve ile bir dost arar ki yürekteki ayazı ısıtmak için..
bazende yaşa(t)mak için gidilmiş o kahvehaneye gider,okursun eskiyi,dokunursun yüreğe..

bana kalırsa kahvede,kahvehânede,dostta hepsi bahane.. 🙂

güzel bir sss ti, tşk..

günüm aydınlandı resmen okurken. etrafta uçuşan kokular da cabası. ellerinize sağlık..

Bir yudum içecek sizi alıp essiz dost muhabbetlerine goturur mu den ote
kokusunda bile muhabbete, dostluga, aska davet var kahvede..
Yazida bahsedilen mekanlari elimden geldigince ziyaret edip kahvenin tadini oralar da da aramaya calisacak olsamda, nerede içildiginden ote ise kimlerle içildigi daha onemli bence..
Muhabbetle..
Uzaklara aitken yakınlara hapsoldugum donemlerde her gun aynı dostla aynı mekanda ictigim kahvenin tadını simdi yalnızken veya farklı kişilerle içsemde ve tadıyla,gorunusuyle o "aynı" dedigim kahve "aynı kahve" degil ve olmayacakta hicbir zaman..
Muhabbetle..

Bakır cezve ve kısık ateş ritüeli atlandı mı ne?

Bir de tabii çifte kavrulmuş lokum beraberinde.

Müzik olarak mı? Ben dingininden bir Norah Jones tercih ederdim herhalde.

Kahve gibi kırk yıl hatırı olan bir yazı olmuş. Sıcacık, köpüklü, keyifli, mis gibi kokan ve yine ruhlu bir yazı. Sizi yıllardır ekranda izlemenin verdiği alışkanlıkla, coşkulu sesiniz ve ifadenizle, karşımda izler ve dinler gibi okudum. Artık listeyi not aldığım kağıtları da rahatlıkla atabilirim.

Hemen bir orta kahve içmem lâzım. Arkadaşlar siz nasıl alırdınız kahvenizi?

"Yatmadan önce son bir kahve içeyim" diyen biri olarak bayıldım bu yazıya. Okurken yanında bol köpüklü bir türk kahvesi içmeyi de ihmal etmedim. Sanırım ben en çok bir şeyler okurken kahve içmeyi seviyorum.

hoş bir yazı olmuş Yekte Bey tesekkür ederim.
bende kahveyi sizin gibi yalnız içmeyi sevenlerdenim.
ama mekanların o basık havası kahvemden ne tat ne de haz aldırıyor bana. o yüzden ben kahvemi açık havada içmeyi sevenlerdenim.
doğanın seslerinin içinde gizli olan sessizlikte içilen bir türk kahvesi kadar haz verici bir şey olamaz bence…
tesekkür ederim.

Buram buram günaydın kahvesi…
Özellikle sakızlı türk kahvesi!..
Kahve kokan bu yazıdaki kokuyu içime çektiğim gibi, hevesle alınan yudumlar. O tat hiç gitmesin diye ardından içilmeyen su, ve bazen çok özel bir insanla, bazen de sadece insanın kendisiyle ettiği su gibi sohbetler.
Moda'daki kır kahvelerinden birinde denize bakarak, sobanın yanında kahve yudumlayasım geldi. Köpüğünün rengi, denizin renginden bile daha çok uzağı çağrıştıran bir kahve!

Kahve falınızda üç vakte kalmadan mutluluk, kısmet, güzel haberler ve bol yazılar çıksın.

yazıda türk kahvesine değinilmiş ama günümüzkahve markalarının(starbucks,gloria jeans,kahve dünyası vb..)yaptığı o muhteşem çeşitli kahveler gözardı edilmiş onları kahveden saymıyormuyuz?oldukça lezzetli vede baş ağrısı yapmıyor;)

Kahvenizi içerken okunabilecek ve kahveyi her sayfasında benzersiz bir keyifle yudumlayacağınız en özel kitap Salah Birsel'in "Kahveler Kitabı"dır. Yanında kahve olmasa dahi uykusuzluk yaratacak bir kitap. Okumayanlara kesinlikle öneriyorum.

Ehli keyfe kahve verse tazeler
Ehli keyfin keyfini tazeler

Kahve içmeyen,içmekten zevk almayan insanlarla ilgili bir dolu hakaret duyuyorum yazılardan.Ama ne yapiim sevemiyorum 🙂
İlk kez bu durumun bir avantajı olacağını düşündüm;sizin gibi müzmin mide sorunum olmayacak 🙂

ben telefon konusmalarinda;eger konusma uzun surecekse,telefondakine:"seni 10 dk sonra arayacagim" deyip o arada kendine kahve yapanlardanim.kahveyi fincana koyduktan sonra karsi tarafi arayip kahve esliginde onunla konusanlardanim.ben bu kesimdenim.gerci boyle bir kesim var mi bilmiyorum.

bizim evin mutluluk içeçeğidir kahve..sabahın ilk saatlerinde yaşlı çiftlerimizin selamlaşmasına şahit olan bir yudum kahve..annemin ve babamın tablosudur…bana göre mutluluk tablosu..

nasılsın Yekta Amca ?

Teoman Gönenç 2-F

Ankara'da Meşrutiyet Caddesi'nde bir kahve evi vardı eskiden. Belki hala vardir. Menulerinin arkasinda bir Brezilya deyisi olduğu söylenen bir cümle yaziyordu.. SAnirim soyle bir seydi: "kahveyi gece kadar karanlik, cehennem kadar sicak, kadin gibi tatli iceceksin.."

okumaya ve/veya bir göz atmaya vakit ayırma nezaketini gösteren tüm kahvesever dostlara selamlarımla…
http://photobloggrapher.blogspot.com/

Bir fincan 'sütlü' kahve? Artık içinde şeker yok. Teksler dağınık, altlarını da çizmeliyim. Telaşım var. Kahve yapmalıyım. 'O' geldiğinde hepsi hazır olmalı.
Ne güzel günlerdi…

Siz kahve çeşitlerini sayarken anında misk kedisinin sindirim sisteminden geçen ve bu esnada mayalanan kahve türü geldi aklıma (detayları yazmayayım buraya sabah sabah)..
Bir de Doğu'da pek sevilen ''mırra''…

Odun ateşinde pişirilen bir Türk Kahvesinin üstüne yoktur dense de ben Nescafe Gold tercih edenlerdenim. Hafif, klasik bir müzik eşliğinde ve elimde bir romanla..
Dışarıda da yağmur varsa değmeyin keyfime..

Kahve sayesinde buldum güzel blogunuzu 🙂
Teşekkürler…

Kahve yazınız beni çocukluk yıllarıma götürdü,Şehrimde iki koku baskındı diğerlerinin yanında;bisküvi fabrikasının hergün çıkardığı taze bisküvilerin iç açıçı kokusu ile,çarşının içinde Hamamyolu diye adlandırılan caddesinde sıra sıra dizilmiş kahvecilerin çektikleri taze kahvenin buruk kokusu..kahve içmek istediğimizde büyükler çocuklar kahve içerse kahve gibi kararırlar derdi,kahve içmek büyüdüğümüzün göstergesi oldu zamanı gelince..ancak o sıra sıra küçük kahveciler yok oldular zira memlekette kahve sıkıntısı başlamış,kahvenin yerini nohut kahveleri almıştı:(
Kahve rituelleri vardır, unutulmamalı;bakır cezve,bol köpüklü kahve ve kahve falı bilen bir dost…Ama gönül ne kahve ister ne kahvehane gönül sohbet ister kahve bahane..
Şimdi kalkıp koleksiyonunu yapmaya çalıştığım eski minik kahve fincanlarıma bakıcam,kimbilir kimlerin sohbetlerine tanık oldular….

Kahve yanında okunacak kitaplar listenizi büyük bir merak ve heyecanla bekliyorum …

Miiis gibi kahve kokusu geldi burnuma. Hemen şimdi kendime bir french press yaparak yetineyim şimdilik. En kısa zamanda da türk kahvemi içerim 🙂 Çok güzel bir toplama olmuş. Teşekkürler..

2 Kasım 2009'da bloguma şöyle bir not düşmüşüm:

"Kahve, müzik, yağmur…

Bir fincan sıcak, tam kıvamında, mis gibi kokan filtre kahve (Sumatra illaki), Cihat Aşkın'ın büyülü kemanı ve Çağatay Akyol'un sihirli arpinden Bach ve Donizetti nameleri, yıkanıp tozundan arınmış ağaçların ıslak yeşilliği eşliğinde Halep'te sonbahar yağmuru…

Keşke günün bu saatleri hiç bitmese…"

Türkiye'den gelirken, sınırı geçtiğiniz andan itibaren rastlayacağınız yol kenarında minibüs/kamyonetten bozma "kiosk"lardan espresso (şaka değil) alıp içebileceğiniz, şehir içinde trafik ışıklarında durduğunuzda elindeki termoslarla mırra satıcılarının etrafınızı çevirdiği, özellikle kakuleli, bazen damla sakızlı, koyu, kaynatılmış, köpüksüz ama ne hikmetse adı Türk kahvesi olanın tercih edildiği ama bunun yanında Kolombiya, Sumatra, Brezilya'dan gelen envai çeşitten değişik usullerde hazırlanmış kahvenin de bolca tüketildiği, kahve kültürü oldukça gelişmiş bir ülke Suriye…

bir vakte kadar muradın kapında, eteklerin havalanacak, mutluluktan basın donecek ,
basının üstünde kocaman bir balık … ve daha nice ballı temenniler. sade kahvemin en şekerli sunumu karsımda işte. 5 duyuya hitap tamamlandı boylece !! önce icimi gıdıklayan kokusu, sonra renklerin uyumu gozlerimde en kopuklusunden .. tadı damagımda … kahve taneleri dudaklarıma dokunuyor dilimle damagım arasında eriyerek damarlarıma hucrelerime doluyor . ve simdi kahvenin fincanla sevismesi ardında kalan izler bana yorumlaniyor . dinliyorum … dudaklarımda en sade tebessum.. ee nede olsa beyaz atlı prensim kapımda 🙂

mide sorunlarımla ilgili her doktora gidişimde gözlerrimi kaçırıyorum.. o soru yine gelecek biliyorum.. ama olsun değiyor ya.. kahve ve kitap. kahve ve müzik. bunları mutlaka hayata geçirmeliyiz..
bakın kitap için ilk önerim can dündar, uzaklar.. müzik içinse: edith piaf, la vie an rose.. ah şu tütün.. seni unutmak istiyorum ama başaramıyorum. git.. istemem.. git.. istemem..! ah.! ne dedim. gitme..! git dedim. dedim ama sen işitme…( sabahattin ali'ye sevgiler…)

elimde bir kahve fincanı, ne içtiğimi anlamıyorum bile. alıştığım bir sevgili gibi. ne tutku ne iştah ne başka şey. çay gibi ısrarla içtiğim, artık neredeyse anlamını yitirmiş fincan fincan arsız, tüm yan etkilerinden beni mahrum etmiş ama yine de mecbur olduğum, acılığını ezip geçen başka acılık bulamayışımdan gecemden gündüzümden atamadığım, bırakamadığım kahve…

saf kahve için etiyopya kahvesini öneririm..telvesi yogun ve iri..ama mukemmel bir tada sahip..olur da bir gun yolunuz addis abeba şehrine düşerse bi kahveciye girinn..göreceksiniz ki orda addis kahvesinin yanında bir de cafe turco var..pişirme yöntemi bizim kahvemizle aynı…ya da benim yolum duserse eger yine oralara size sözum olsun…

Atinalilar 1 damlacik soguk sut eklerler.

Bilmiyorum denediniz mi ama sütlü türk kahvesini göremedim mi ben mi kaçırdım?

Yazdıklarını not ettim Yekta ağabey. Üstelik "Yekta Kopan'ın Kahve Önerileri" diye bir de liste yaptım. Gidebildiğim kadarına gidip, kahvelerinin tatlarına bakmaya çalışacağım. Sağol.

Bu yaziya gecenin (sabahin?) bir vakti uyanip denk geldim.

Ben kahveyi oyle severim ki, kahve icmeyi sevmeyen birine kolay kolay icim isinmaz. sonra birini bi yere davet ederken -ozellikle yeni tanidigim, ve daha iyi tanimak istedigim birini 'kahve icelim' diye davet ederim, davete icabet etmiyorsa ya beni ciddiye almamistir, ya da kahve sevmiyordur derim, ki her ikisi de sogutur beni o insandan. bir yeri sevip sevmemem kahve icilen sicak mekanlariyla ne kadar hatirladigimla dogru orantilidir, ornegin bruksel, ornegin new york. kahvelerin ve kafelerin sehirleri, ustelik ne kadar gri, ne kadar islak, ne kadar soguk olursa olsun o sehirler, o kafeler ve kahveler sicacik yapar onlari.. turk kahvesinden vazgecemem ama jamaican blue mountain veya bir kenya kahvesinin yeri de cok baskadir… cekirdekler alinir, evde taze taze cekilir, manuel filtrede yapilir.. sicacik icilir.. zaten kahvesiz baslanan bir gunden insana pek bir hayir gelmez, ya da bir kahve icilip her saatte yeni bir seye baslanabilir.

size 'bir kahve icelim' diyesim geldi..

heryerde değişik kahveler, tatlar vardır ama bizim doğu dada güzel kahveler vardır, onlarıda denemelisiniz 🙂

bir yorum bırakın