Kambur: Maraton koşmayı seven okurlara…

1992 yılının Ocak ayında İletişim Yayınları’nın Cep Dizisi olarak bastığı diziden çıkmıştı Kambur. Hemen almıştım. Gittiği her yerde, kıyıda köşede kitap okumayı seven okurlar için cep boyutu kitapların önemi büyüktür. İletişim’in serisini özellikle sevmiştim; özenli kapak, boyuta mahkum olmamış hurufat ve en önemlisi müthiş bir seçki. O seriden üç kitap hala aklımdadır; Yevgeni Zamyatin – Kuzey, Kenneth Gangemi – Olt ve Robert Pinget – Yazamamak.

Kambur daha ilk okuyuşta garip bir etki bırakmıştı üstümde. Hani bazı kitaplar vardır; hem önünüze gelenle konuşmak istersiniz hem de kimsenin haberi olmasın, tek okuru siz olun istersiniz. Onun gibi bir durum… Herkes bilsin ve kimse bilmesin kütüphanesinin baş köşesine yerleşecek bir kitap. Daha ilk sayfalarında “Akıl ideale varamayınca hicve varıyor,” düşüncesini karakterinin zihninden geçirir Şule Gürbüz. Bu cümlenin hemen ardından metnin ironi zeminini okura doğrudan söyler: Böyle bir sözü bu kadar yersiz de olsa kullanabilmekten büyük bir sevinç duyduysa da; bu az sonra pişmanlığa dönüştü. “Keşke belli etmeseydim, altını çizecekleri bir cümleyi mahvettim. Belki odasına asan bile olurdu. Böylece haklı çıkardım. ‘Akıl hiçbir yere varmayınca, duvara yazı olur.’

Altı-çizilecek-cümleler-kitabı mantığını hem kuran hem de yıkan bir yapı bu. Bir atletizm karşılaşmasını izleyenlerin, kendi bedenlerinin sınırlarıyla yüzleşmesi gibi, Kambur’un okurları da o büyük metaforla yüzleşirler kitap boyunca. Sadece metinler-arası ilişkilerin kısa mesafe koşularından değil, düşünceler arası uzun atlamalardan da alır madalyasını Kambur. İnsan olmaya ve insanlığa duyulan öfkeyle çevrilir gözler 46 numara ayaklara. Bu öfkenin kaynakları bilincin maraton koşusundadır. Her maratonda olduğu gibi, bilinç akışında da önemli olan ipi göğüslemek değil, o uzun parkuru bitirmektir. Kambur, koşmaktan korkmayan okurun metnidir.

Şimdi, yıllar sonra, Kambur yine İletişim Yayınları’nca –ancak bu kez bildiğimiz boyutlarda- yayımlandı: Bana sorulsa bir gün “Kamburunun düzelmesini mi istersin, yoksa tüm insanların kambur olmasını mı?” diye, herkesi kambur görmek olurdu dileğim.

Mekanik saat ustası Şule Gürbüz’e selam olsun. Kaçırılmayacak bir okuma deneyimi.

Comments (6)

"Hani bazı kitaplar vardır; hem önünüze gelenle konuşmak istersiniz hem de kimsenin haberi olmasın, tek okuru siz olun istersiniz." Sevdiğimiz şeyi paylaşma ve saklama dürtüsü… Ne zaman vazgeçeceğimiz belirsiz bir aşk =)
Cep Boylar gerçekten kurtarıcı. Ancak dün gittiğim bir kitabevinde cep kitap serileri ne tarafta acaba? soruma yanıt aynen şu oldu; "artık pek cep boylar basılmıyor hanımefendi"
Ama kitabın cep boyunun da orjinal boyunun da yeri ayrıdır bende.. Eh bu kadar gevezelik yetti değil mi ..

"herkes bilsin ve kimse bilmesin kütüphanesi" yazının ne kadar okurla yazar arasında özel bir dil olduğunu kanıtlıyor bence

Altı çizilecek ve çizilmeyecek diye ayırmıyorum kitapları. Okuduğum tüm kitapların bir tane de olsa altını çizdiğim bir cümlesi oluyor. Bu benim için o cümlenin önemli ve unutulmaması gerekliliğini ifade etmiyor; yıllar sonra o kitabı karıştırırken okuduğum altı çizili cümle(ler), içinde bulunduğum ruh halini ve o dönem benim için nelerin ön planda olduğunu gösteriyor. Bi'nevi sadece benim okuduğumda anlayabileceğim gizli bir günlük…

'Yazamamak' isimli kitabı merak ettim;belki yazma korkuma ışık olur diye…Bu kitapla ilgili yorumunuz nedir?

bütün insanlar kambur olsalar bile hepsi bu kadar sıradışı olamaz bence….

Sizin kitaplarınız da o kitaplardan; hem önümüze gelenle konuşmak isteyip hem de kimsenin haberi olmasın, tek okuru biz olalım istediklerimizden. Teşekkürler..

Leave a comment