Kara Kedinin Gölgesi

Kara Kedinin Gölgesi adlı kitabım 2005 yılında yayımlandı. Her kitap özeldir ama bu kitabın bendeki yeri biraz farklıdır. Temür Köran’ın desenlerinin de bu kitap bütününün oluşmasında büyük bir önemi vardır. Geçenlerde, edebiyatımızın çok özlediği Füsun Akatlı’nın, Kara Kedinin Gölgesi için Milliyet Kitap Eki’nde yazdıkları çıktı karşıma. (Yine aynı kitap için yapılmış bir-iki söyleşi de buldum dosyalar arasında, belki daha sonra onları da paylaşırım.)

İşte, övgüsüyle, uyarısıyla Füsun Akatlı’nın kaleminden Kara Kedinin Gölgesi.

“ARTIK, ÖYKÜCÜLÜĞÜMÜZDE YEKTA KOPAN’IN ÖZGÜN BİR YERİ VAR…”

Yazarın fırça darbeleri

Yekta Kopan’ın son kitabı “Kara Kedinin Gölgesi”ni bir çeşit kılavuz kitap sayabiliriz. Kopan, yol haritasını keşiften sonra tutuşturuyor okurunun eline. Son kitabını en önce okuyacak olanlar ise doğru sırayı izlemiş oluyor.

Kara Kedinin Gölgesi”, Yekta Kopan’ın dördüncü öykü kitabı. Bu kitapta onun, önceki kitaplarında gerek atmosfer, gerek üslup olarak kurup yerleştirdiği öykü dünyasının ipuçları yakalanıyor, sesleri yankılanıyor. Yekta Kopan imzasının çeşitlemelerine açılıyoruz artık. Kimi kısa, kimi “kısacık” öyküler yer alıyor “Kara Kedinin Gölgesi”nde. Hatta kimilerine sadece “metin”ler diyebiliriz. Yazarın bir öykücü olarak pentimento portresi yerleşmiş zemine. Oyunlar kuruluyor, oyunlar bozuluyor. Arka plandaki portre, belli belirsiz mimiklerle, yumuşak geçişlerle çeşitlendiriyor anlatısını.

Olayın ve kişinin öne çıkmadığı öyküler bunlar. Bir çeşit “gündüz düşü” kimileri, kimileri de pes perdeden mırıldanılan yarım-şarkılar. Edebiyatçının zaman zaman kaleminin olanaklarını denemek istediğini hep biliriz. Üslup birliği, duygu bütünlüğü aramamalıyız böyle bir sunumla karşılaştığımızda. Tam tersine, okur olarak, yazarın farklı ışıklar altındaki gölgeleri ilgilendirmeli bizi.

Yekta Kopan kendisini tanıyan okurla ilişkisini bir adım ileri götürüyor bu kitabıyla. Onunla yeni tanışan okur ise, “Kara Kedinin Gölgesi”nde karşılaştığı patikaların izini sürerek, “Fildişi Karası”na, “Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri”ne ve “Yedi Derste Vicdan Muhasebesi”ne varabilir. Hesaplaşmalar, hüzünler, yalnızlıklar, küçük şakalar, iç burkulmaları, takıntılarla yol alarak yazarın dünyasına açılabilir. Hatta Kopan’ın tek romanı olan “İçimde Kim Var?” ile de bağlar kurabilir. Bir çeşit kılavuz kitap sayabiliriz “Kara Kedinin Gölgesi”ni.

Temür Köran’ın resimleri

Bu küçük kitapta yirmi altı metin var. Yirmi altı fırça darbesi. Bu fırça darbelerini okur birer resme tamamlayabilir isterse. Okurlardan birinin okuma örnekleri de desenler olarak yerleşmiş sayfaların arasına. Temur Köran’ın kitaba çizdiği resimler, onun okumalarının birer izdüşümü.

Her okurun tasarımında, ressamınkinden farklı ya da onunkiyle benzeşen imgeler-ama mutlaka imgeler- oluşturan anlatılar Kopan’ınkiler. Aralarında bir ortaklık arandığında, yazarın “günümüz”ün renklerini ve seslerini, “günümüz”ün kirlerini akıtmakta kullandığını, imgelerinin okura bu yolla ulaştığını, bu etkiyi amaçladığını söylemek yanlış olmaz.

Anlamsal gevşeklik

Üslup arayışları içinde, dilin yer yer içeriği biçimlendiren ortam olmaktan uzaklaşıp, kendi üzerine kıvrıldığını, böyle olunca da ister istemez semantik boşluklar oluşturduğunu gördüm “Kara Kedinin Gölgesi”nde. Kopan’ın belki, kendi kendine kurduğu bu tuzakların birer tuzak olduğunu unutmaması gerekiyor.

Bir örnek vermek gerekirse: “Orkestra şeflerinden korktum bisiklete binemediğimi anlarlar diye. Deniz kenarında yürürken çorak bir karmaşanın adresini sormak şaşırtıcı gelmedi bana bugüne kadar.” (18) cümlelerinin anlamsal yapısı temelini dilde değil imgede buluyor. Oysa şiirsellik etkisi, imge ile anlam arasındaki bağın kopmamış olmasına bağlıdır. Yazarın metinlerinin çok yerinde bu etkiyi sağlamaya çalıştığını ve bunu başardığını görüyoruz.

Ne var ki kimi yerde de, yoğun ve derinlikli bir söylem ararken, örnekteki gibi bir anlam boşluğuna düşüveriyor. “Kırmızı ışığın yeşile döndüğü an, bütün duygular aynı zemine basar… İşte yine öyle olmuştu. İşte yine onlar gazete kâğıtlarının güzelliğine dostluk katmaya giderken ben eksiliyordum. Hep böyle olmaz mı?”(s.34) aynı tür anlamsal gevşekliğe bir başka örnek. Kopan, yalın ve duru söyleyişle çok daha etkili kılabildiği anlamı, zaman zaman karanlık ve dolambaçlı çağrışımlar zincirinin ucunda yitirebiliyor.

Sağlam öykü yapısı

Yalınlık ile yoğunluk, derinlik ile uçukluk, bilgelik ile naivlik sarmallanıyor bu öykülerde. Yalınlığı yoğunluğa, derinliği uçukluğa feda etmediği sürece öyküsünün yapısını sağlam kuruyor Kopan. Kendine özgü, özgün bir yeri var artık onun öykücülüğümüzde.

Bu kitabında öykülemeden çok, öykülenecek olana bir dil arama çabası öne çıkıyor. Ama adeta bu egzersizler, önceki kitaplarında bulduğumuz dünyalar için birer prelüd. Bütünlük yerine parçalı bir yapının özellikle tercih edilmiş olması da ayrıca dikkate değer. Yekta Kopan, yol haritasını keşiften sonra tutuşturuyor okurunun eline. Son kitabını en önce okuyacak olanlar ise doğru sırayı izlemiş oluyorlar bir anlamda.

Comments (5)

Geçen haftalarda kitap satan bir mağazada indirime girmişti Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri.Bir masa dolusu kitap vardıve bana göre en eli yüzü düzgün kitap buydu.Aldım.Almayıp asıl istediğim kitabı beklemeye mi devam etsem demedim değil.Bir çırpıda okudum.Beklemiyordum doğrusu bu kadar güzel ve film gibi öyküler olacağını.Kimi öykülerde anlattığınız bölümleri ben de gördüm valla,aynı böyleydi diyecek kadar içine aldı sözcükler beni.Niye bilmem her öykünün sonunda ama biraz daha uzatsaydı demedim dersem yalan olur.Öykülerin ortasına doğru tepeye çıkıp o tepeden aşağı biraz daha bakacağım derken baktım ki öykünün sonu gelmiş,hiç haberim olmadan aşağı inmişim ben…Nasıl bir merakla okudum öyle.Ellerinize sağlık.Bu öyküleriniz sayesinde diğerlerinin de elimde olmasını büyük bir heyecanla istedim.

kara kedinin gölgesi, alıntılar kitabımdır. bir defterim var benim, içinde de sizin cümleleriniz…

sizi bu kitabınızla tanıdım,ilk göz ağrım ve çok severim.

Merhaba,resimlerle buluşturulmuş kitapları çok severim,kitabı mutlaka alacağım,teşekkürler.Mutlu günler…

en çok "kağıtttan kurbağa"yı sevmiştim bu kitapta. dönüp dönüp okuduklarım arasında. çocuk gibi küstürülen ya da ihmal edildiği hissedilen zamanlarda okunduğunda hele büyük bir güç veriyor, "kağıttan kurbağa" yapmış ve kuyruğuna dokunduğunda yürütüyor gibi hissettiriyor. normalde bilmesem de, biliyormuşum gibi.:)

Leave a comment