Kestane

Soğuk, kestaneci çocuğun çatlamış ellerine saldırıyor ama yüzündeki mutlu gülümsemeyi yok etmeyi başaramıyor. Küçük kesekâğıtları, büyük kesekâğıtları, el terazisi, gramlar, kepçe ve en çok da sıcağı gördükçe ateşli bir sevişmeye hazırlanırcasına kabuklarını terk edip çıplak kalan kestaneler, bu sert eller tarafından kırılgan bir keyifle okşanıyor. Kestanecinin kararlı gülümsemesi içimin fırtınasını büyük bir ustalıkla dindiriyor. Yeni bir yıl geliyor abi, diyor. Öyle, diyorum, öyle ama ben bir öncekini bitirmedim henüz.

Kestane sonsuz bir öpücük gibi ağzımda dağılırken arkama dönüp yürüyorum. Kısa sürecek bir şarkı yeterli bana, uzun değil çünkü yolum.

Yorumlar (12)

sıcacık…insanın üşüyüp, sıcacık oluveresi geliyor okuyunca.

Lise zamanı bir cumartesi, yanımda çok sevdiğim bir dostum. Sinema çıkışı Taksim'de Beşiktaş dolmuş durağında bir kestaneci. Hava kararmış, karlar arasında sıcacık kestane kokusu. Kese kağıdı ellerimizde. Ah o tadı unutmak ne mümkün!..

O çocuklardaki kararlı gülümsemeler ömre bedeldir sahiden de.
İnsan tüm hücreleriyle ve tanımsız bir mutluluk olarak duyumsar…

Meandshadows dedi ki;
''…Kısa sürecek bir şarkı yeterli bana, uzun değil çünkü yolum.''
Kestaneci çocuğun sesi ile bölünüyor kısa şarkım. ''Abi paranın üstünü almadın!'' diyor çocuk. Arkamı dönüyorum o mutlu gülümseme ile tekrar karşılaşmayı umarak. Ne o gülümseme, ne kestane tezgahı… Ağzımdaki kestane tadı bile gitmiş. Kalakalıyorum oracıkta. Soğuktan çatlamış elimdeki kese kağıdından bir tane daha çıkarıp ağzıma atıyorum. Kestaneler öyle sıcacık ki yedikçe içim ısınıyor, dokundukça ellerim. Uzaktan bir çocuk yaklaşıyor bana doğru. Mutlu gülümsemesi ile yine o çocuk: ''Abi, bana beş liralık kestane versene!'' diyor ve gidiyor.
Yeni bir yıl geliyor diyorlar ama ben önceki yılın, daha önceki yılın ve daha da önceki yılın kestanelerini satmayı bitiremedim henüz. Tezgahımı topluyorum bir gün kestane arabasının öbür tarafındaki gülümseyen yüz olduğumu hayal ederek…

arkama dönüp baktım mı yoksa arkamı dönüp yürüyorum mu which one right?

Kestaneler yumruk olup, dizildi boğazıma… Gerçekten yakınsam, ne kadar uzakta olduğumun ne önemi vardı?…ve bazen "geri dönmem için sonuna kadar gitmem" gerekmez miydi?
"Kestane"ler bunu anımsattı bana…Eski yılı çoktan tüketip, yeni yılı ne kadar özlediğimi…ondandır belki de boğazıma dizilişleri…

Herkesin bir kestane sıcağı,kestane sıcağından sabırsızca sıyrılıp başka diyarların soğuk nefesine çarpan gerçekleri ve bu gerçekleri umarsızca selamlayan kestaneci gülüşleri yok mudur?Kestane mevsimi.Erik geç kalmasa bari…

"sıcağı gördükçe ateşli bir sevişmeye hazırlanırcasına kabuklarını terk edip çıplak kalan kestaneler" benzetmesi pek tatlı olmuş.

''…Kısa sürecek bir şarkı yeterli bana, uzun değil çünkü yolum.''inanılmaz güzel bir cümle çok etkilendim.teşekkürler…

Soğuk böyle sıcacık mi anlatılır…Kısa ve etkileyici …Kaleminize sağlık….

K: kestane KS: kestanesevdalısı

K: Yüklenme bize.

KS: Ne dedin canım?

K: Duymazsın tabi. Ağzındakini bitir de konuşalım. Çok anlam yükleniyorsun bu kestane işine diyorum.

KS: Ha, anladım. Anlam yüklemek.

K: Düzeltme beni. Sen kestane olmak nedir biliyorsun sanki de. Bak seninle açık açık konuşacağım. Arkadaşlarla okuduk yazdıklarını. Bizi düşünmüş, emek harcamışsın. Eyvallah. Fakat yok ateşli sevişmeye hazırlanmak için soyunmak, efendime söyleyeyim sert eller tarafından okşanmak falan.. Kanımıza dokundu. Rıza Dayı gidelim konuşalım, derdimizi anlatalım dedi. Ama çoğunluk iştahından korktuğu için gelmek istemedi. Geriye işte ben, kedi Cevdet, Rıza Dayı ve ısrarlarına dayanamadığımız Hatice nine kaldı ki o senden yana. Renk katıyormuşsun, sevişmek kötü müymüş, biz erkeklerin korkularından gına gelmiş, sert ellerin nesi varmış falan. Zaten bu konu yüzünden kadınların dili faraş oldu köyde sayende. Ateşli sevişme istiyoruz, bizim canımız yok mu diye konuşup duruyorlar. Zorlanıyoruz anlayacağın. Bizim etimiz ne budumuz ne.

K: Valla et but yerinde gibi geliyor bana yerken ama…

KS: Aman ne komik. Onu bunu bilmem valla. Ben diyeceğimi dedim. Niye öyle bakıyorsun?

K: ……

KS: Konuşsana. Cevdet, oğlum, sana kitlendi adam. Usul usul kaçıyoruz arkadaşlar. Soyunur gibi yapın, olmadı kabuğu bırakır gideriz.

Eğer beni ısıtıcak kokusuyla saracak varlık varsa onlar iki tanedir… Biri kestane. O ağzımın suyunu emen, suya muhtaç bırakan kuruluğu… Hele de o kabuğundan kendiliğinden çıkıp da beni yormadığı zamanlar… Kestaneyle yaşanmış romantik bi anım yok ama olsun çok isterdim yanımda erkek arkadaşımla ellerimizi kese kağıdına sarmış üşümemek için birbirimize sarılırken kestane yemek… hımmm… kulağa gerçekden hoş geliyor

bir yorum bırakın