Kırmızı Kurdele

   
Biz de çocuktuk.

Sütün mayalanarak yoğurt yapılması kadar şaşırtıcı bir annelikteydi ilkokul öğretmenimiz. Minik şarkıları vardı, okumayı belleten fişleri vardı. Çıkışları hep kendineydi, bize yumuşacık inişleri vardı. Elinin buz gibi bir sevişi, sesinin sırtımıza havlu koymaktan uzak bir titreyişi vardı. Ama vardı.

Bir de ödevleri vardı. O ödevleri verişi vardı. Ödevlerin bizden geri gelmeyişi vardı.

Geçenlerde ruhuma sıkışmış bir ödevi kustum çalışma masamın üstüne. Yapılmamış bir ödev; bir soru. Uzun uzun düşündüm ve cevabı buldum geç de olsa: Hafızadan silinen her anı, biraz daha özgürleştiriyor insanı…


Not: Bu metin 2005’de Can Yayınları etiketiyle yayımlanan Kara Kedinin Gölgesi adındaki kitabımdan alınmıştır.

Yorumlar (9)

Her pazar mı gelir insanın aklına unutulmaya meyilli anılar acaba?
Banyolarımız vardı bizim de. Her pazar anneyle mahrem anları yaşatan banyolar. Her sabunlanışta daha da çocuk olunan, hep çocuk kalınmak istenen…

hangimiz yapmıyoruz ki şu an bile..hafızadan istesekte silinmiyor bazı anılar…yaşanılanlar…paylaşılanlar…

Çook güzel yazmışsınız.elinize sağlık.

Yazılar vardı unuttuklarımızı bize kusan Hatırlamak istemediklerimiz hatırlatmaya pusan

"Hafızadan silinen her anı, biraz daha özgürleştiriyor insanı…"

Özgürleşmekten ziyade boş olmak gibi.Anılardan boşanmak; bir daha hatırlamak istemediğiniz anılarınızdan, veya birkaç hatıra içinizi acıtan…Boşanmakta olduğu gibi, kendinizi özgür sanırsınız ama bazen de gidenin boşluğunu doldurmak için bir şeyler ararsınız, hiçbir şey bulamayınca dolan tek şeyse rakı bardağı olur.Özgürleşmeyelim anılardan, acısıyla tatlısıyla bizimdir.

-Hafızadan silinen her anı, biraz daha özgürleştiriyor insanı…
-Sanırım özgürleşmenin yolunu tarif sizin ki;Her özgürleşen anı, kanadımıza bir tüy daha ekliyor. Uçabilmek için kaç anıyı özgürleştirmek lazım bilmiyorum. Ya güzel olanlardan kurtulmak istemezsek tüylerimize renk vermekte gerek.
-Geçenlerde ruhuma sıkışmış bir ödevi kustum çalışma masamın üstüne. Yapılmamış bir ödev; bir soru.
-Ben de hep ruhuma sıkışmış kötü ruhları kusmak istedim sonun üstüne. Farkında değildim sorunuzu yöneltene kadar bana. Ama yapılmamış ödevim çok galiba, insanlık ve yaşamışlık adına…Başa sarmam mı gerek kendimi,acaba tekrar bu yaşıma geldiğimde tamamdir diyebilir miyim? İşte bu benim, zaten ben değil miyim aynada ki yansıma?
Ne kadar soru ne kadar sorgu yığınağı tıkandı boğazıma…
İçimde ki beni avcuma kusturmak zorunda mıydın? Sıkmalı mı var gücümle yoksa açmalı mı avcumu…Açmalı değil mi, özgürlük adına.

yazıyı okuyunca ilkokul hocamı hatırladım ben de..
sert biriydi,duyguları bedeninde değil çok uzakta, ulaşmak zor gibiydi…
ne yazık okul hayatıma hep öğretmensiz başlamış gibiyimdir, bilmem ne anlama geliyor öğretmensiz başlamak; bir taraftan ilgiye değmez diğer taraftan pek önemli bir şeymiş gibi…hatırlamak istemediğim hocamı hatırlayınca unuttum şimdi…

madem pazar günü için yazıyoruz. yıllarımızın geçtiği Bizimkiler dizisiydi bizim içinde pazarları. dizi izlerken annenin ütü yapması, toparlanmaya çalışan ödevlerdi.

Meyillerimizin nedenini sorgulamak lazım. Küçük kutuda saklanan ve belki de saklamanın en iyi tercih olduğu düşünülen hatıraların, bir gün bir kâğıt kesiği gibi ince bir sızıyla ruhtan, bedenden kopacağını iyi biliyoruz. Bunun adı silinmek değil! Denizin dibinde ince kumlar vardır ama o kumların altında kim bilir bizim göremediğimiz daha niceleri vardır. Bellek yalnızca yaşanmış anlardan ibaret değil; yaşatamadıklarımız ne olacak? Onların da silineceğini düşünerek özgürleşebileceğimiz bir zaman dilimi var mıdır? Hayalleri oldukça insanın bazı şeyler silinmeyecek hiçbir zaman! Söz ve yazı olduğu sürece ve onların bedeninde atardamar olan bir kalem, bir yazan olduğu müddetçe, daha yazılacak çok şey;ancak silinmeyecek çok da anı olacak…

bir yorum bırakın