İşte, sadece yazarlar değil, okurlar için de her an cepte taşınacak on maddelik öykü haritası.
1878-1937 tarihleri arasında yaşamış olan Uruguaylı şair ve kısa öykü yazarı Horacio Quiroga’dan defineye giden yol için önemli bir rehber… Quiroga, 1903 yılında Lugones tarafından düzenlenmiş bir Cizvit misyonuna katılarak Kuzey Arjantin’i keşfe çıkar. Öykülerinin çoğunu doğanın bağrında kaleme alır. Eserlerinde görülen psikolojik ve trajik ögeler bu deneyimin sonucudur. Büyük ölçüde Kipling, Poe ve Gorki’den etkilenen yazar, Latin Amerika’nın önde gelen kısa öykücülerinden biri sayılmaktadır.
“On Emir” İspanyolca aslından, Semih Aközlü tarafından çevrildi. Artık harita elinizde, defineyi bulmak size kalmış…
1. Bir üstada -Poe, Maupassant, Kipling, Çehov- Tanrıya inandığın gibi inan.
2. Sanatını ulaşılmaz bir doruk olarak kabullen. Onu aşabileceğine dair hayaller besleme. Aşabilecek duruma geldiğinde, bunu zaten farkında olmadan başaracaksın.
3. Öykünmeye mümkün olduğunca diren, üzerindeki etki yeterince güçlüyse ancak o zaman öykün. Kişilik geliştirmek, her şeyden çok sabır isteyen bir iştir.
4. Körü körüne inan. Başarıya ulaşacak kadar yetenekli olduğuna değil, ama arzuladığın şey karşısında göstereceğin şevke. Sanatını yavuklun gibi sev, tüm kalbini ver ona.
5. İlk sözün nereye gideceğini bilmeden yazmaya başlama. İyi kotarılmış bir öyküde ilk üç satır, hemen hemen son üç satır kadar önemlidir.
6. Bu şartı kesinkes ifade etmek istiyorsun: “Nehirden doğru soğuk bir yel esiyordu.” İnsanoğlunun konuştuğu dilde ifadeyi vermek için belirlenmiş sözcüklerden başka sözcük yoktur. Sözlerine sen hükmet, sesli harf gelmiş sessiz harf gelmiş, bunları kafana takma.
7. Gerekmedikçe sıfat kullanma. Zayıf bir ada tutturulmuş renk tayfı kadar faydasızdır bunlar. Değerli birine rast gelirsen, karşılaştırılamaz bir rengi olur. Ama önce onu bulmak gerekir.
8. Kahramanlarını elinde tut ve öykünün sonuna kadar tutarlı bir şekilde taşı. Kurguladığın yolda onları başka şekilde görmeye kalkma. Başkalarının göremediği ya da görse bile aldırmayacağı şeylerle yolunu saptırma. Okuru aldatma. Öykü, laf kalabalığından arınmış bir romandır. Öyle olmasa bile, bunu mutlak bir hakikat olarak kabullen.
9. Duyguların akışına kapılarak yazma. Bırak silinsinler, ama sonra hepsini aklına getir. Bundan sonra duyguları yeniden canlandırabilecek gücün kalmışsa, zaten yolu yarılamışsın demektir.
10. Yazarken ne arkadaşlarını düşün, ne de öykünün yaratacağı etkiyi. Bir araya getireceğin kahramanlarının içinde yaşadığı o küçücük ortamdan başka ilgini çeken hiçbir şey yokmuş gibi anlat öykünü. Öyküdeki yaşantıdan başka bir şey çıkmasın ortaya.
Bu on emir tam vaktinde geldi. Tesekkurler.
"Öykü, laf kalabalığından arınmış bir romandır."
On emiri sevdim, hepsini tek tek ama en çok da bunu.
MERAK: 5 ve 9 sizin yol haritanızda var mı Yekta Bey? En azından bu kadar net şekilde..
>fazilettekin'e cevap: 10 maddeyi de uyguladığım anlar olduğu gibi, hepsine uzak durduğum anlar da olmuştur, oluyordur. bir kesinlik ve netlik yok. ama sözünü ettiğiniz maddelerle ilgili genel düşüncem Quiroga gibi…
Türkçe'de böyle kitaplar o kadar az ki. Sevindirici bir çeviri. Amatörce yazanlara rehberlik etme ihtimali olabilir.
"Jack M Bickham – 38 most common fiction writing mistakes"i kitabını da bu vesile ile anmak istiyorum.
Yine de "10 emir" tarzı kurallar belirleyerek yazma işinde adım atmanın tehlikesi her öykünün birbirine benzer biçemler örülmesi tehlikesi taşıdığına inanıyorum. O zaman binlerce öykü ve yüzlerce öykü yazarına gerek kalacak mi? Birbirne benzeyen ürünler okuycuya ne verecek?
Fazla takılmamak gerekli diye düşünüyorum.
şuan hala anna karenina yı okumaktayım çoook ağır geldi akımlardan etkilenmiş bir yapıt biter bitmez on numnara 🙂
Şu anda bunu okuyor olmak bir işaret mi acaba benim için. Öğrenci hazır olunca öğretmen ayağına gelir mesela 🙂
Ülker