Türkiye’de özellikle 1996 tarihli Ridicule filmiyle tanınan Patrice Leconte’un, 2012 ilkbaharında vizyona çıkacak yeni filmi İntihar Dükkânı (Le Magasin de Suicides) bir animasyon. Film yapım aşamasındaki kimi sorunlar yüzünden bir erteleme yaşadı ama fragman görüntüleri, dinamik, dünyası özel, dili farklı ve eğlenceli bir animasyon izleyeceğimizi fısıldıyor bize. Beklentiyi animasyon severler için özellikle heyecanlı kılan ise İntihar Dükkânı’nın aynı adlı romandan yola çıkan konusu. 1953 doğumlu Fransız yazar, senarist ve karikatürist Jean Teulé’nin bu romanı, İsmail Yerguz çevirisiyle Sel Yayıncılık tarafından yayımlandı.
Distopik bir hikaye anlatıyor Jean Teulé. Evrenin Madam Indira Tu-Ka-Ta adında bir diktatör tarafından yönetildiği, dünyaya açılan tek pencerenin Üç Boyutlu Algılar televizyonu olduğu, tümüyle yok olan ozon tabakasını yeniden oluşturabilmek için Sibirya’ya altı yüz metre yüksekliğinde sekiz yüz bin bacalı komplekslerin yapıldığı, sülfürik asit yağmurlarının dinmediği, para biriminin avro-yen olduğu (Avrupa-Çin birleşmesinde ABD’nin ve doların devre dışı bırakılışı ayrı bir konu), insanların Unutulmuş Dinler sitesi benzeri sitelerde yaşadığı ve istedikleri intihar tarzını seçmek için kapısında “Hayatta başarılı olamadınız mı? Bize gelin, ölümünüzü başaracaksınız!” yazan küçük bir dükkândan medet umdukları, alışveriş torbalarına ipler, zehirler, tabancalar koyarak evlerine döndükleri bir dünya. Yazar hikayesini tümüyle o dükkâna, Tuvache ailesi tarafından işletilen İntihar Dükkânı’na odaklıyor. Hikaye bir kırılma noktasıyla, baba Mishima, anne Lucrece ve çocuklar Vincent ile Marilyn’den oluşan aileye, yeni bir üyenin Alan’ın katılmasıyla başlıyor. Ailenin isimlerindeki Yukio Mishima, Lucrece Borgia, Vincent Van Gogh ve Marilyn Monroe göndermelerinin üstüne, yeni üyeyle bir de Alan Turing göndermesi ekleniyor böylece. Ama Alan’ın aralarına katılması, hayatlarına son vermek isteyen insanlara her tür olanağı sunan Tuvache ailesi için bir felaket oluyor. Çünkü Alan, ailesinin diğer üyelerinin aksine güler yüzlü, günün her anından keyif alan, dükkâna gelen bütün müşterilere yaşamanın güzelliklerini anlatan bir çocuk. “Dünya ne kadar çivisinden çıkmış olursa olsun, yaşamaya değer,” diyen bir çeşit Polyanna. Yıllar geçip ağzı daha fazla laf yapmaya başladıkça, Tuvache’ler için ciddi bir tehlike olmaya başlar yaşama sevdalısı çocuk. Dükkânda işlerin “kesatlaşmasına” neden olunca, kin ve nefret dolu insanların arasına, Monako’daki “İntihar Komandoları Eğitim Merkezi”ne yollanıyor. Ama sonuçta tahmin edileceği gibi oranın ölüme odaklı dirliğini ve düzenini de bozuyor ve apar topar geri yollanıyor. Hem de daha büyük cümleler etmeye başlamış olarak: “Hayat neyse odur. Değeri neyse odur. Hayat da beceriksizliler ve sakarlıklarıyla yapabileceğini yapar. Hayattan da çok fazla şey istememek, beklememek gerekir. Dolayısıyla hayatı yok etmek gibi bir şeyi de istememek gerekir. Her şeyi iyi tarafından almak gerekir.”
Jean Teulé’nin küçük romanı tam da bu noktalarda zayıflamaya başlıyor işte. Kurduğu distopik yapının bütün elementlerine boş verip, “ne olursa olsun hayatı ve kendinizi seviniz” düsturuyla ilerleyen, giderek “sevgi her sorunu çözecek bir anahtardır” demeye başlayan bir kişisel gelişim kitabı havasına büründüğünde, içtenliğini yitiriyor. Dünyanın içinde bulunduğu durumun suçunu siyasi iktidarlara yükleyen “Yetersiz ve suçlu olduğunu kabul eden yönetim bu akşam televizyonda canlı yayında intihar etmeye karar verdi,” gibi bir çözüm de, açıkçası çocukça kalıyor. Böylece yazarın, çok kalın hatlarla çizdiği ve bir karikatüre dönüşen intiharın karşısına koyduğu yaşam sevgisi de, kendiliğinden karikatüre dönüşüyor.
Ama romanı başka bir okuma dinamiği içinde ele alabilirsek, zayıflık olarak değerlendirilebilecek bu durum, ortadan kalkıyor. O okuma dinamiğinin adına da; bir çizgi roman ya da animasyon filmi senaryosunu okuma deneyimi diyebiliriz. Dört-beş sayfalık 34 kısa bölümden oluşan roman, daha başından itibaren filmleştirilmesi amacıyla yazılmış sanki. Her bir bölüm, kendi içinde bir olay örgüsü taşıyor ve bir filmin bütünlüklü sahneleri için kaleme alınmış hissi veriyor. Aslında bunda şaşılacak bir yön yok. Çünkü Jean Teulé dergilerde çizdiği karikatürlerle popüler olmuş, uzun yıllar televizyon için çalışmış, ilk romanı sinemaya uyarlanmış bir isim. Ayrıca efsanevi Fransız aktris Miou-Miou’nun hayat arkadaşı. Dolayısıyla bu romanı da, en başından sinemaya uyarlanması amacıyla, hatta yakın dostu yönetmen Patrice Leconte’un önerisi-yönlendirmesi ile yazdığını düşünebiliriz.
Yine de Alan Turing’e saygı duruşu niteliğindeki bölümler ve adaşının aksine bedeniyle, güzelliğiyle sorunlar yaşayan Marilyn’in, mezarlık bekçisi Ernest’le (bir başka intihar eden yazara, Hemingway’e selam olsun) yaşadığı aşk okuma sürecini ilginç kılıyor. Ayrıca çizgi roman veya animasyon senaryosu yazmak isteyenler için, film hikayesini kurma konusunda bolca ipucu veren bir kılavuz olacağını, bu gözle bakıldığında ilginç bir okuma deneyimi vaat ettiğini de söylemeliyim.
Kitabını okuduk; sırada film var. Onun için kısa bir süre daha beklememiz gerekecek.