Roberto Bolano imzalı Uzak Yıldız’ı okurken kitabın kenarına şöyle bir not almışım: “Tek isteği, huzurla uyuyan okurun üstüne düş yorganı sermek değildir şiirin. Gerektiğinde –hatta gereklilik dememeli-, canı istediğinde,buz gibi bir havada, o yorganı okurun üstünden çekip ayazda bırakacak kadar da cesurdur. Dahası, üşümek istemediğini söyleyen okurun, yüzüne tükürmekten de kaçmaz.”
“Concepcion Üniversitesi’nin önde gelen bir başka atölyesi olan Diego Soto’nun şiir atölyesi, Juan Stein atölyesinin estetik ve etik açıdan rakibiydi,” diyor Uzak Yıldız’ın anlatıcısı. Ama bu karşıtlık, uzlaşmaz bir ayrım yaratmıyor, örneğin anlatıcımız ve yakın arkadaşı Bibiano O’Ryan, okuldaki bütün atölyelere katılıyorlar. Düşünsel çizgilerini netleştirebilmenin yolunu şehirdeki siyasal toplantıların yanı sıra kültürel etkinliklerde arıyorlar. Pinochet darbesiyle değişecek hayatlarında, her bir adımın anlamını hassasiyetle atmaya çalışan genç solcu şairlerin hikayesini anlatıyor Roberto Bolano, Uzak Yıldız’da. Darbeye kalemini yatıranlarla, darbe yüzünden içeride yatanların hikayesine alaycı bir Bolano dokunuşu. Gariptir, buradan bakınca konu ne kadar da tanıdık geliyor.
Uzak Yıldız’ı okurken, edebiyat atölyelerinde biçimlenen bir gençliğin etkisi altında kaldığımı söylemeliyim. Evet, bu atölyelerde başta şiir olmak üzere, resim, mimari, fotoğraf konuşulur ama bir yandan da hayaller paylaşılır, devrim ve hatta silahlı mücadele konuşulur. Aşk da vardır elbette. Salvador Allende’nin devlet başkanı olduğu günlerin atölye ortamları Pinochet askeri darbesiyle tek tek ortadan kalkacaktır. Roman, Alberto Ruiz-Tagle ile açılır; şiirleriyle, duruşuyla, sözleriyle, gizemiyle herkesin (özellikle de kadınların) merceği altında olan Ruiz-Tagle. Aslında onun izinde bir diktatörlüğün, Şili’deki yürüyüşünün hikayesidir okuduğumuz. Artık hayallerin değil, ölümün ve yok etmenin mevsimidir.
Bolano’nun eserlerinde otobiyografik ögeler olduğu söylenmiştir hep. Kısa hayat hikayesini okuyunca bu yorumlar anlam kazanıyor. Şili’de geçen çocukluk, Meksika’daki ergenlik yılları, şiir atölyeleri. Latin Amerika’yı boydan boya geçtiği içe ve öze dönüş yolculuğu. 1973 Pinochet darbesi sonrasında hapishane günleri. Arkadaşı Mario Santiago Papasquiaro ile başlattığı “İnfrarealist (gerçeküstü/gerçekötesi) şiir hareketi”. Şair Roque Dalton ve Farabundo Marti Ulusal Kurtuluş Cephesi gerillalarıyla El Salvador’da geçen zamanlar. Tekrar Meksika ve son olarak İspanya-Barcelona; bulaşıkçı, çöpçü, bellboy, kamp yerlerinde kapı görevlisi ve yazar.
Bolano deyince Vahşi Hafiyeler’i okumak gerekiyor elbette. Ama daha “içe kapanık” bir roman olan Uzak Yıldız’ın da yabana atılamayacak bir etkisi var. (Bir de 1100 sayfalık “dev” eseri 2666’yı okumalı.) Metis Yayınları son olarak, merakla beklediğim öykü kitabı Katil Orospular’ı yayımladı. (Metis Yayınları’nın Bolano sayfasına göz atmanızda fayda var.)
Geçenlerde Robinson 389’da, Bolano imzalı “Nazi Literature in the Americas”ı gördüm. (Birilerinin onu hediye etmesini sağlamaya çalışıyorum.) Şaka bir yana, Bolano okumanın tam zamanı. Darbelerin düşünce ve toplum yaşamını ne hale getirdiğini, deneyimleriyle hatırlayamayan şak-şakçılara rehber olur belki.
bolano bu yüzyılın en büyük yazarlarındandır. romanları yanı sıra öyküleri ve şiirleri de çok güzeldir. (kendisini her şeyden önce şair sayar zaten, çünkü der, "şiirlerim yüzümü daha az kızartıyor")burada tanıtılan uzak yıldız'da geçen şu satırlar her yazar/yazar adayına bir "ata öğüdü" olmalıdır: Ésta es mi última transmisión desde el planeta de los monstruos. No me sumergiré nunca más en el mar de mierda de la literatura. En adelante escribiré mis poemas con humildad y trabajaré para no morirme de hambre y no intentaré publicar”
"bu benim canavarlar gezegeninden son yayınım. bundan sonra edebiyatın boktan denizinde boğulmayacağım. bir köşede alçakgönüllü bir şekilde şiirlerimi yazacağım ve açlıktan gebermemek için çalışacağım, onları yayınlatmak için uğraşmayacağım."
behlül dündar
http://www.kitaponerisi.com