Roger Waters ve Nick Mason: Beceriksizilikte buluşmak

Roger Waters‘ın, 25 yıl aradan sonra yayınladığı yeni albümü Is This The Life We Really Want? için Uncut dergisine verdiği röportaj her yönüyle okunmaya değer.

Dileyen çılgın dileyen kibirli desin, dileyen dahi dileyen tüccar desin… Waters çığır açıcı-dönüştürücü-sarsıcı bir müzisyen. Çok yakın bir zamanda Londra’daki Pink Floyd sergisini gezmiş biri olarak, o sarsıntıyı nasıl oluşturduğunun “tanığı” olduğumu söyleyebilirim.

Waters’ın, Michael Bonner’ın röportajdaki bir sorusuna verdiği cevap hoşuma gitti. Bonner, Robert Wyatt‘ın Pink Floyd’un ritim grubu için “inanılmaz derecede güçlü” diyişinden yola çıkıyor sorusunda. Wyatt’a göre, vurgunun ne zaman geleceğinin bilinmediği, hız yerine güce dayanan bir ritm örgüsü var Pink Floyd’da. Bunu sağlayan da Nick Mason-Roger Waters birlikteliği elbette.

Roger Waters, Wyatt’ın bu yorumuna tümüyle katılmasa da beğendiğini söyleyerek giriyor lafa ve şöyle devam ediyor:

“Nick ve ben “beceriksizlik”te buluştuk. Nick, bir hızlanır bir yavaşlardı. Beklenmedik anlarda ve kimsenin hayal edemeyeceği bir şekilde. Bence onun davuldaki yaratıcılığı buradan geliyordu. Şimdi yeni grubumla, konserlerde Money çalarken orijinal kayıttaki tempoyu takip ederek ilerlemeye çalışıyoruz. Orada ritim yüzde yirmi gibi bir oranda artar. Bu hızlanışın nedenini Nick de bilemez ama onun çalışına dramatik bir güç katan da budur.”

Harika bir açıklama. Nick ve Roger, Pink Floyd’un en eski dostları. Dostlukları 1963-65 arası öğrenim gördükleri The Regent Street Politeknik Enstitüsü sıralarına dayanıyor. Grubun en kavgalı zamanlarında bile araları pek bozulmamış iki eski dost.

Pink Floyd’u uzman kulağıyla dinlemeye çalışanlar, haklarında çıkan yazıları okuyanlar Nick Mason’un stilinin “itmeler ve çekmeler”den oluştuğunu bilir zaten. Ama bunu Waters’ın ağzından, kendisini de o “beceriksizliğe” dahil ederek duymak hoşuma gitti.

Şimdi ben keyifle Money dinleyeceğim.

Not: Davul ustaları bu konudaki yorumlarını yazarsa özellikle memnun olurum.

Yorumlar (2)

Bir yarı davulcu olarak fikrim 'duygu'dur. Nick teknik olarak zayıftır belki ama ne zaman ne olması gerektiğini hissedebilen adamdır aynı Roger gibi.

Waters özellikle son yıllarda (belki 2005 yılındaki Live 8 birleşmesinden beri) geçmişe dönük olarak yaptığı konuşmalarının çoğunda nezaketli bir dil kullanıyor. Gilmour'a sataştığı birkaç istisna da var elbette.

Mason, onun nazarında bambaşka bir dostluğu temsil ediyor olabilir. Mason'da aynı şeyleri hissediyor ki, "Roger Waters The Wall" özel seçenekler bölümü için hazırlanan, rastgele seçtikleri hayran sorularına cevap verirken Waters'a " Sen gruptan ayrıldığında, sağ kolumu yitirmiş gibi oldum; hatta sağ kolumdan fazlasını" diyordu.

En yakın arkadaşlarımdan biri eskiden beri bana Mason'ın iyi bir davulcu olmadığını söyler. Yıllardır buna itiraz ederim. Floyd'un, zaten bir Ginger Baker'a ihtiyacının olmadığını, yaptıkları hemen her bestenin nihayetinde bir şahasere dönüşmesinde ritmlerde ve geçişlerde hissedilen hamlığın etkisi olduğunu ve bunu sağlayanın da Mason'dan başkasının olmadığını iddia ederim. Tabi Waters'ın o tekdüze bass riffleri de bu formüle hizmet eder. Wright'ın tek tuşla, yankı yapan bir su damlası sesinden yol verdiği olağanüstü "Echoes"u düşündüğümde ya da Gilmour'un teller üzerindeki ekolu kaydırmalarının insanı "şimdi bir şeyler olacak" düşüncesini kendine telkin ederken buluvermesi de asla unutulmamalı. Bütünlük! Bu müziği ayrıştırmak ne kadar saçma bir uğraş gibi duruyor, değil mi?

Waters alçakgönüllü bir yorum yapmış. Müziği icra eden için ortaya çıkan melodiler, dinleyiciye dokunduğu kadar olağanüstü görünmeyebiliyor. Pink Floyd gerçeği bu. Erişilmesi zor bir müzikal bütünlüğü, çok sıradan ve normal bir şey gibi gösterebilmek. Sanki tesadüfler silsilesi sonucunda ortaya çıkmış materyaller; belki öyle, yani yıllarca konserlerinde bir sonraki albümün parçalarını korsan kayıtlara aldırmadan, bitmemiş halleriyle çalarak doğru melodiyi, doğru tonu ya da melodiye uymayan o yanlış tonu kasıtlı olarak oraya oturtarak artık onu o melodinin doğru tonu yapabilme meziyetinden kaynaklı ortaya çıkan, ismine Floyd dokunuşu diyebildiğim bir nevi sihirli bir geleneğin mucitleri gibiler!

Mısırlıların, mumyalama işlemindeki becerilerinin bu geleneği uygulayan farklı uygarlıklara nazaran çok daha ustalık taşıdığı gerçeğinin bilinmesine benzer bir durum bu sanki.

Aslında Pink Floyd'un görkemi, mumyalanan Firavunun kendisi ihtişamlığındayken, belki de onların kabullendiği tek gerçeğin yalnızca o Firavunu mumyalama işlemine tabi tutan, özenli ve titiz rahipler oldukları anlayışıydı. Tabiki Floyd'u hiçbir Firavunun özelliğinde resmetmeye çalışmıyorum. Bu çok saçma olurdu. Yalnızca, pek önemsemedikleri ya da farkında olmadan varılan o müzikal görkemlerini betimlemeye çalışıyorum.

Keşke yakaladıkları o sihire daha fazla sahip çıksalardı. Keşke o sihirin daha fazla farkında olsalardı.

bir yorum bırakın