Sözlük, daha önceki maddesinde Orhan Duru’nun Ernesto öyküsünü ele almıştı. Aşağıdaki madde, bu öyküye bir cevap olması açısından ve 1950 kuşağı öykücülerin ruhunu anlatması bakımından ilginç ve edebiyatımızın önemli bir deneyi-deneyimi. (bkz: Sözlük.32)
ERNESTO: Orhan Duru’nun “Ernesto” isimli öyküsünün yayımlanmasından üç ay sonra, 5 Eylül 1970’de, yine Cumhuriyet gazetesinde Erdal Öz’ün bir öyküsü yayımlanır; cümle tamamlaması, saygı duruşu, süreklilik, edebiyatın paylaşım alanında çoğalma/çoğaltma… Önce Ernesto Che Guevera’nın işbirlikçi Bolivya ordusu askerleri tarafından ayaklarından yaralanarak yakalanışını, savunmasız bedeninin makineli tüfekle taranmasını, cesedinin sergilenişini tüyler ürperten bir dille anlatır Erdal Öz… Öyküsünün ikinci bölümünde ise Ernesto’yu yazmak için masasının başına oturmuş “az gelişmiş, çok sömürülmüş uzak bir ülkenin” yazarı vardır; hem de Ernesto’nun konuşan/yorumlayan/itiraz eden/şaşıran hayaliyle birlikte… Orhan Duru’dur bu yazar… Erdal Öz, Orhan Duru ile Ernesto’yu konuşturarak, hem gerçek/kurmaca tartışması yapar, hem de sevgili dostunun öyküsünü baştan aşağı çözümler. “Bir kere şunu iyi bilmeni isterim,” der yazar/Orhan Duru, Ernesto’ya: “Sanatçıya karışılmaz. Özgürdür sanatçı. Üstelik her öykünün bir iç mantığı vardır.” Öykünün ilk bölümünde tüm gerçekliğiyle anlattığı ölüm sahnesini, bir kere de kurmacanın iç mantığında yineler Erdal Öz. (Öykünün sonunda bir de “Yararlanılan kaynaklar” listesi verir Erdal Öz; listenin en önemli metni olarak da elbette Orhan Duru’nun öyküsünü gösterir.)
“Ernesto” ve “Ernesto’ya Sataşma Var” edebiyatımızın birlikte güçlenen iki seçkin örneğidir. İki ustanın “dar alanda kısa paslaşmalarla” okuru büyülediği iki seçkin örnek…
(Erdal Öz, Ernesto’ya Sataşma Var)