P PUL BİBER: İnsan desen insan değil, hayvan desen hayvan değil, öyle bir mahlukattır gemideki kaçak yolcu. Korkmamak, tedirgin olmamak ne mümkün… Öyledir zaten gemi adamı olmak; sağa dönsen tedirginlik, sola dönsen korku. Ne sinirler dayanır böylesi bir yaşama, ne mideler. Kemal Kaptan’ın uyarısına rağmen, çorba kaşığını pul biber kasesine daldırıp, mercimek çorbasını kızıla boyar Hamit. Acı bile, lezzetsiz olmasından iyidir hem yemeğin, hem hayatın. Ve unutmamalı ki, acı acıyla sökülür. Cemil Kavukçu, “Aynadaki Zaman”ın iki ayrı öyküsünde, ayrı kaşık ölçüleriyle döktürür…
Cemil Kavukçu
• “Çoğunluk” yeterince konuşulmadı kanımca. Oysa çok daha fazla konuşulmayı da, seyirciyi de hak eden bir film. Aklıma takılan ise, sürekli olarak “iyi bir ilk film” vurgusunun yapılması. Sevmiyorum bunu. Bunlar, söyleyenin kendisini “yukarı”da konumlandırmak için yaptığı vurgular gibi gelir bana çoğu zaman. Türkiye’nin en iyi öykücülerinden birine, Cemil Kavukçu’ya çok değil 4-5 yıl önce genç öykücü dendiğinin tanığıyım. Ustaların korunaklı alanında, birilerine rahatsızlık vereceğinden mi korkuyorlardı acaba? Dokunulmazlığın her alanda kaldırılması gerekiyor demek ki? • Cemil Kavukçu, gerçekten de…
K KARGA HEYKELİ: Siyah mermer kaidesinin üstündeki porselen karga heykeli, hep düşünen, ne düşündüğünü kimseye söylemeyen Karga Vahit’in barındaki üç önemli şeyden biridir. Diğer ikisi: merkezinde karga başı bulunan, akreple yelkovanı gaga biçimindeki saat ve içki. Yalnızlık, kısıtlanmış zaman, tutku… Yalnızdır Sefilcik; tek dostu Karga Vahit’in barındadır. Zamanı kısıtlıdır; karısına yakalanmadan, tek dostuyla olan buluşmasının tadını çıkarmalıdır. Tutkundur; duyduğu “Gaak!” sesini hemen kendi diline çevirir; “Bir elli gram daha içebilirsin.” Votka, ellişer gram yuvarlanır boğazdan, zaman durur, uçaklar, kuşlar,…