Artemis Günebakanlı’nın podcasti Dip Gürültüsü’ne konuk olduğumda, zihin zorlayıcı bir soruyla karşılaştım: “Seni çok etkileyen konserlerden birini hatırlıyor musun?” Elbette bu sorunun çok sayıda cevabı var. Aslında etkilendiğim konserleri tarif eden anlar var benim için. 9 Temmuz 1996’da John Mac Laughlin – Al Di Meola – Paco De Lucia’nın Açıkhava Tiyatrosu’nda verdikleri konserde “Mediterranean Sundance” başladığında ayağa fırlayıp “Vaaaay” diye bağırmam bu anlardan biridir. Bilinçli bir an değildi, farkında olmadan bağırmış sonra da birilerini rahatsız ettim mi diye çevreme bakmıştım….
Chick Corea
Chick Corea Akoustic Band, benim için üstadın Return to Forever’dan sonra (hatta kimi parçalarda ondan öne geçebilir) en iyi grup çalışmalarından. Bu beğeninin üç eşit parçası var elbette; diğer parçalar da John Patitucci ve Dave Weckl‘a ait. Weckl’la Türkiye’ye geldiğinde tanışmış ve kısa süren söyleşi sonunda sadeliği, içtenliği ve yaptığı işe adanmışlığına hayran kalmıştım. Tekniğinden söz etmiyorum bile. Aynı şeyi Patitucci için de söylemeliyim tabii. 80’li yıllarda müzik dinleyişimi etkileyen isimlerden birdir bu olağandışı basçı. Üç usta bir araya gelince…
Chick Corea ve Gary Burton ile söyleşi Gece Gündüz programının yayın saatine kadar prova yapmak istediklerini söylemişlerdi. Erkenden gittim Cemal Reşit Rey’e. Salonun karanlık köşelerinden biriden oturdum ve her dinleyişimde ayaklarımı yerden kesen müzisyenlerden biri olan Chick Corea ile müthiş vibrafon üstadı Gary Burton’ı dinlemeye başladım. Arada bir fısıldaşarak, ama daha çok kendilerini enstrümanlarına teslim ederek yaptılar provalarını. Sakin. Huzurlu. Yayın öncesinde Chick Corea sürekli olarak ellerine hohluyordu. Ortam soğuk değildi ama o parmakların her daim sıcak olmasının üstat için…