Mithat Alam 28 Kasım 2016’da bu dünyadan ayrıldı. Ölüm ilanında “Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi ve Mithat Alam Eğitim Vakfı’nın kurucusu” yazıyordu. Ömrü boyunca sinema ve eğitim alanlarında çalışan Mithat Bey’in böyle anılmasından daha doğal bir şey olamazdı. Bu alanlardaki, özellikle de sinema alanındaki katkıları ve verimi, başarılı bir iş insanı olmasının da önüne geçiyordu elbette. Bir de Boğaziçi Üniversitesi vurgusu var. 1945 doğumlu olan Mithat Alam, orta öğrenimden itibaren o ailenin bir parçasıydı çünkü. Robert Kolej, Robert Kolej…
Hayalet Gemi
Az önce bir arama süreci karşıma harika bir kitap çıkardı. Adnan Kurt‘un 2000 yılında altKitap tarafından yayımlanan kitabı Bir Laboratuvar Romansı. altKitap, o yıl Adnan Kurt ve Murat Gülsoy ile hayata geçirdiğimiz bir projeydi. Bir “internet üstü kitap yayıncılığı” projesi. Adnan’ın kitabı da, yayınevimizin ilk kitaplarındandı. Türkiye’de e-Kitap yayıncılığı konusunda öncü olduğunu söyleyebileceğimiz bu işte, her kitabın bir editör tarafından yayına hazırlanması ilkelerimizden sadece biriydi. Adnan’ın kitabını yayına hazırlamak da benim işim olmuştu. Aslında Murat’ın tümüyle hakim olduğu konularda metinler vardı kitapta ama içeriğe tümüyle “dışarıdan”…
Teklif Metin Celâl‘den geldi. Özgür Edebiyat dergisinin “Yazarın Masası” köşesi için benimle bir söyleşi yapmak istediklerini söyledi telefonda. Söyleşiyi 5 Temmuz 2012‘de gerçekleştirdik. Saat 10’da sohbet edeceğimiz tiyatro mekanına doğru giderken yolda Adnan Özer‘le karşılaştım. Merdivenleri beraber çıktık. Atilla Birkiye çoktan gelmiş, taze çekilmiş kahveyi makineye koymuştu. Kayıt cihazını ne ara açtılar, sohbet söyleşiye ne ara dönüştü farkında değilim açıkçası. Sonunda ortaya benimle yapılmış en uzun söyleşilerden biri çıktı. Özgür Edebiyat’ın Eylül-Ekim 2012 tarihli 35inci sayısında yayımlanalı aylar oluyor, kişisel…
Steve Jobs (1955-2011) Hayalet Gemi tayfası için büyük önemi, değeri vardı. Tüm dünya için olduğu gibi. “Isırılmış Elma”, ölüm haberini dünyaya şu satırlarla duyurdu: “Steve Jobs’un aramızdan ayrıldığını derin üzüntüyle bildiriyoruz. Steve’in zekası, tutkusu ve enerjisi, hayatımızı zenginleştiren ve geliştiren sayısız buluşun kaynağı oldu. Dünya, Steve sayesinde ölçülemez derecede daha iyi bir yer.” Tam da ona göre bir veda. Kısa. Sade. Öz. Ağırbaşlı. Mesafeli. Kararlı. Anlamlı. Derinlikli. Unutulmaz. Teşekkürler Steve!
Aklımda Yücel Balku var iki gündür. Yaş aldıkça hayattan, zamansız giden dostların hayali varlığına sığınıyor insan. Murat Gülsoy’la, Yücel’i konuşuyoruz sık sık; yakında yeniden yayımlanacak “Tayfanın Seyir Defteri”nin heyecanıyla avunuyoruz. O kitap için Murat’la birlikte kaleme aldığımız mektubu paylaşmak istiyorum bugün de… Ah be Yücel, erken yarım bıraktın bizi… Yücel Balku’ya bir pulsuz mektup Sevgili Yücel; Son görüşmemizin üstünden bir yıl geçmiş. Takvimlere bakmasak anlayamayacağız, günler, aylar, yıllar hangi arada işlerini bitirip, tarihin sayfalarına karışıyorlar. Hem zaten işi ne ki…
Yücel, aramızdan ayrılalı ne kadar çok olmuş. Soğuk, kasvetli, beter bir aralık gününde gelmişti acı haber. Yıl 2003. Hayalet Gemi’nin yazısıyla, yüreğiyle, cüssesiyle dev tayfası yok artık, diye bir haber. Olur mu öyle şey? Oldu. Bursa’ya ağu yağan bir sabahta son yolculuğuna uğurladık dostumuzu. Geçen ay Bursa’da aileyle birlikteydim. Semra Balku bir yanımda, Yücel’in “fotoğrafın çeyrekleri” dediği kızları Eylül ve Şeyda diğer yanımda, lafladık uzun uzun. Yücel’in vedasının ardından, bir yüce gönüllükle “Tayfanın Seyir Defteri: Bitmemiş Külliyat”ı yayımlayan Zeynep Çağlıyor,…
Üç ayrı program yaptım Açık Radyo’da. Ayfer Tunç ve Murat Gülsoy’la birlikte, daha sonra çeşitli yerlerde canlı oturumlarını gerçekleştirdiğimiz, son olarak da geçen yıl İKSV-Salon’da bizi okurlarla buluşturan öykü çözümlemeleri programımız Ubor Metenga ve Adnan Kurt ile birlikte yaptığımız iki program; Kum Kitabı ve Bitek İnsan. Ubor Metenga’nın hikayesini daha önce Fil Uçuşu’nda da uzunca yazmıştım. Ayrıca oturumlara gelen dinleyiciler-okurlar, nasıl bir öykü çözümlemesi seansı yaptığımızı gayet iyi biliyorlar. Açık Radyo’da 52 hafta süren bu programın sadece bir kısmının kaydı…
Dijital Çağ yayıncılığın dinamiklerini neredeyse tümüyle değiştireli çok oluyor. Geleneksel ofset baskı tekniğinde kullanılan film ve klasik anlamdaki kalıp gibi iki vazgeçilmez unsurun ortadan kalktı artık. Metin, çizim, fotoğraf, grafik doküman bilgisayar ortamında işleniyor, sonrasında da ya doğrudan baskı materyaline aktarılıyor ya da sayısal ortama yükleniyor. Üstelik bütün bu teknoloji, farklı beceri katmanlarında da olsa, ulaşılabilir ve hatta paylaşılabilir bir yapı içinde herkese eşit uzaklıkta duruyor. Paylaşılabilirlik meselesi önemli. Çünkü bu, bir anlamda çığ etkisi yaratıyor ve teknolojinin bir merkezden…
Derya Erkenci yeni bir kitap yazıyor. Bu cümle eminim, Erkenci’nin Hayalet Gemi‘deki, altzine.net’deki yazılarını ve önceki kitaplarını okuyanları heyecanlandırmıştır. 2002 tarihli “Aptalın Seyir Defteri” ve 2003 tarihli “Nişan Fotoğrafları” kitaplarını okuyanlar, onun özel dilini, detaylar üstünden bütüne götüren kurgusunu, çocukluğu-gençliği 80’lerde geçmiş bir kuşağın dünyasını yansıtış tarzını, kaleminin ucundaki kamerasını özlemişlerdir. Kalem-kamera benzetmesi boşuna değil; Sinema-TV eğitimi gören, haber kameramanlığından uzun metrajlara objektif arkasına geçen, şaşırtıcı kısa filmlere imza atan, video sanat işleriyle zihin tokatlayan bir isim Derya Erkenci….
Yazı deyince aklıma hep çocukluğumdan bir görüntü geliyor. Ankara’dayız. Sobalı bir evde oturuyoruz. Sabah annem ve babam hep ablamla benden önce kalkmış oluyor. Soba çoktan yakılmış. Üstündeki çaydanlıktaki su kaynamış, ıslık sesleri duyuluyor. Kızaran ekmeklerin kokusu iştah kabartıcı… Bu klişeleşmiş “soba başındaki mutlu aile” tablosu ne sıklıkta yaşanırdı bilmiyorum ama her sabah yaşanan ve beni yazıyla tanıştıran olayı, belleğim hâlâ en taze haliyle sunar bana: Anne ve baba salondaki divana kurulmuş ve gazete okuyorlar. Evet, yazıya tutulmamın nedeni bu…