Ellisini çoktan geride bırakmış dul Maguy, torunu Felix’in ender bulunur bir lösemi türüne yakalanmasıyla büyük sarsıntı geçirir. Üstelik Felix’in babası Jean-Philippe, bu süreçte maddi-manevi her tür desteği esirgemektedir. Belçika Radyo Televizyonu’ndaki konuk karşılama hostesliği görevinden emekli olmuş Maguy’ün 1227 Avroluk maaşıyla, ayda fazladan 2000 Avro gerektiren bu ilaç tedavisini karşılaması mümkün değildir. Hızla ve büyük miktarda para kazanmak zorundadır. Bir-iki başarısız iş girişiminden sonra, rastlantı sonucu gördüğü “Hostes Arıyoruz” ilanı Maguy’ün hayatını değiştirecektir. Mekanın sahibi Camille, ilandaki hostes kelimesinin, ‘fahişe’…
Milliyet Kitap
Şiddet dolu bir dünyada büyüyen, suç tuğlalarından oluşan bir duvarla kuşatılmış bir yaşam sürmeye mahkum edilen bir çocuk, nasıl bir içses geliştirir, nasıl bir hayal dünyasında nefes alır? 1973 doğumlu, Meksikalı yazar Juan Pablo Villalobos’un ilk romanı “Tavşan Deliğinde Fiesta”, okurlarını işte bu içsesle tanıştırıyor. İngilizce, Almanca, İtalyanca, Fransızca ve Portekizce başta olmak üzere birçok dile çevrilen bu kısa roman, 2011 Guardian en iyi ilk kitap ödülü finalistleri arasında yer almış. Villalobos’un kahramanı Meksika’nın en büyük uyuşturucu tacirlerinden birinin oğlu…
Hüseyin Kıyar, Hisar’dan Ahmet adlı romanında kurguyu gözümüze sokmadan, Ankara sessizliğinde bir dünya kuruyor. Gençlik Parkı’na götürürdü babam arada bir. “Oğlanı giydir de biraz gezdireyim,” derdi anneme. Parka girer girmez anlardım ki, asıl mesele benim gönlümü eğlemek değil, Hikmet Amca’yla tavla atmak. Babama göre en büyük bağlama üstadıydı Hikmet Amca. İstanbul’dakiler suyun başını tutmamış olsa, biraz da rakıyı azaltsa dünyanın bir numarası olurdu. Sazı yemiş yutmuştu da, tavlada biraz zayıftı açıkçası. Bütün kahramanlıklar Hikmet Amca’nın tekelinde olacak değildi ya, tavlanın…
Önemli not: Bu yazıyı gerçekten Verdana fontu ile yazdım. Ama blogdaki görüntü birliği bozulmasın diye yayınında Verdana kullanmadım. Böyle yapmak içime sinmedi, ama öbür türlüsü de güzel durmadı. Bu kafa/font karışıklığıyla, buyurunuz yazıya… İlk gördüğümüzde bizi çarpan, etkisi altına alan bir resimle ilgili görüşlerimiz, ressamın adını ve özellikle de yaşamını öğrendiğimizde değişir mi? Bir eserin yaratıcısının özgeçmişi, o esere bakış açımızda ne kadar etkilidir? Söz konusu olan bir kitap, bir resim, bir heykel, bir filmse imzanın etkisinden uzak durmak pek…
Türkiye’de özellikle 1996 tarihli Ridicule filmiyle tanınan Patrice Leconte’un, 2012 ilkbaharında vizyona çıkacak yeni filmi İntihar Dükkânı (Le Magasin de Suicides) bir animasyon. Film yapım aşamasındaki kimi sorunlar yüzünden bir erteleme yaşadı ama fragman görüntüleri, dinamik, dünyası özel, dili farklı ve eğlenceli bir animasyon izleyeceğimizi fısıldıyor bize. Beklentiyi animasyon severler için özellikle heyecanlı kılan ise İntihar Dükkânı’nın aynı adlı romandan yola çıkan konusu. 1953 doğumlu Fransız yazar, senarist ve karikatürist Jean Teulé’nin bu romanı, İsmail Yerguz çevirisiyle Sel Yayıncılık tarafından…
Uzun sürmüş bir evliliğin yorgunluğunda oynanan bir oyun gibi başlıyor Tanizaki‘nin “Anahtar”ı. Seçkin sınıfın temsilcisi elli altı yaşındaki profesör, Kyoto’lu geleneksel bir ailenin kızı olan kırk beş yaşındaki karısı İkuko ile cinsel yaşamını sorgulamak için eskiden günlüğüne aktarmaya çekindiği konulara girmeye karar veriyor. Yeni yılın ilk gününde karısının kuralcılığı, rahatsız edici ahlakçılığı ve yatak odası konularını konuşmaktan kaçınan kişiliği yüzünden, günlüğünün sayfalarına sığınıyor. İkuko, kadının hangi konuda olursa olsun pasif kalması, erkeğine karşı kendiliğinden harekete geçmemesi gerektiğine inanan eski kafalı…
Yalçın Tosun’un ikinci öykü kitabı “Peruk Gibi Hüzünlü” yine YKY etiketiyle çıktı. Bu noktada Tosun’un öyküleriyle tanıştığım derginin ve yazarın her iki kitabının editörü Murat Yalçın’a teşekkür etmeliyim. (Benzer övgü cümlelerini Notos, Özgür Edebiyat ve daha küçük ölçeklerde yayın yapan sınırlı sayıda derginin editörleri ve öyküyü yücelten yaklaşımları için de kurabilirim.) Murat Yalçın ve dergisi kitap-lık, uzun zamandır biz okurları yeni isimlerle tanıştırmaya özen gösteriyor. Öykü türünün gerçek anlamda nefes aldığı alanın dergiler olduğuna inanan biri olarak, bu konuda kararlılık…
Kütüphanenin karşısında durup, donuk gözlerle raflara baktığımız günler olur. “Ne okuyacağımı bilemiyorum,” kaygısı yerleşir içimize. Kimi zaman da okumaktan iyice uzaklaştığımızı, hiçbir kitapla mutlu olmadığımızı düşünürüz. Öyle günlerde kurtarıcı kitaplara, kurtarıcı yazarlara ihtiyaç vardır. En çok da öykülere ihtiyaç vardır. Elbette her okur “biricik” olduğuna göre isimler kişiden kişiye değişebilir ama çoğumuz için kesişim noktasında aynıdır: Anton Çehov. Çehov öyküleri bugüne kadar farklı çevirilerle farklı yayınevleri tarafından Türkçede yayımlandı. Bu çevirilerin içinde en mahir olanı Mehmet Özgül çevirisi. Mehmet Özgül…
Bir edebiyatçının otobiyografisi. Takıntılı okur için bulunmaz hazine. “Neden yazıyorsunuz, bu yazdıklarınızın ne kadarını yaşadınız, romanınızdaki kişiler gerçek mi?” sorularının cevaplarına ulaşabilmek için bir rehber. Daha da ötesi, hayran olunan yazarla, kendi varlığı arasında bir paralellik kurma umudunun belgesi. Bir bütün kitap boyunca, ortak arızalar arama çabası. J.M.Coetzee, hayranı olduğum bir yazar. Otobiyografik romanı “Taşra Hayatından Manzaralar”ı bu vahşi duygularla okumaya koyuldum. Her romanıyla okurluk haritama yeni bir kıta yerleştiren yazarlardan birini, kendi kalemiyle tuzağa düşürecektim. Satır aralarında gizli sırları…
İlk romanı “1473”te, Anadolu’nun kaderini belirleyen bir savaşa çeviriyor kaleminin ucunu Bedia Ceylan Güzelce. Osmanlılarla Akkoyunluların, Türklerle Türklerin, Müslüman’la Müslüman’ın, Fatih Sultan Mehmet ile Uzun Hasan’ın Otlukbeli’nde birbirine kılıç salladığı meydan muharebesine. Bunu yaparken resmi tarihin her tür dayatmasına karşı duruyor. Taraf tutmayan ama “Otlukbeli Savaşı’nı Osmanlılar değil de Akkoyunlular kazansaydı ne olurdu, nasıl bir Anadolu ve ‘bugün’ şekillenirdi?” sorusunu soran/sorduran bir yapıda kuruyor olay örgüsünü. “1473”, savaşların sayılar, sıfatlar, zaferler üstünden anlatıldığı bir dünyanın parçası olmayı reddedip insana, hayvana…