Öykü Sözlüğü

09 Eyl: Sözlük.12

L LİPSOZ: Balık meraklılarının sofralarında görmekten özellikle keyif aldığı bir kaya balığıdır lipsoz. Kimi çorba balığı der, kimiyse dikenli balık… Kadir Bey’in sofrasındaki duruşu ise bambaşkadır. Belleksiz, tarihsiz, halsiz duruşunda, ölümü kabullenmeyen bir hayalet tütmektedir. Kafası bir bıçak darbesiyle gövdesinden ayrılır… Kadir Bey’in iri elleri beyaz etini, kılçığından ayırmakta zorlanır… Lokmalar büyür, vahşetin ziyafet sofrası evrene yayılır… Sezgin, o büyük restoranının şefi Sezgin, iyiliğin ve kötülüğün bahçesinin ötesindeki bu sahneyi izlerken, bir insandan bu kadar çok ürkmenin ağırlığıyla, orada öyle…

24 Ağu: Sözlük.11

H HEYBELİADA: 1940’ların o kötü harp yılları… Heybeli büyük yokluk içinde… Niyandros’daki Aya Yani volisine atılan ağlardan çıkacak balıklar adalının yaşam kaynağı… Ne var ki, seferlerden bir sefer, Koca İbrahim’in tayfasından Hidayet olmayacak iş yapıp, uçtaki kayadan denize işeyeceğine, Aya Yani kilisesinden geriye kanal yıkıntıların duvarına işeyince… Murdar olan sudan balık sürüleri çekilince… İş adanın sarhoş papazı Yakovos’a düşer… Barba Hristofi, Deli Yano, müezzin Feyyaz, bakkal Apostol, kasap Zaharya, fırıncı Karabet, emekli Binbaşı Muhittin bey, Todoraki efendi, Ligor Baba ve…

17 Ağu: Sözlük.10

İ İMZALI KİTAPLAR: Has okur için özel bir mutluluktur sevdiği yazarın imzalı bir kitabına sahip olmak. Kimi kitapların imzalı kopyaları ise sadece edebiyat tarihi için değil, insanlık tarihi için büyük anlamlar ifade etmektedir. Kimileri içinse kitabı bir gösteriş nesnesine dönüştürmeye yarayabilir. Hele ki Mümin Ekrem Ozaner gibi sadece sahip olduğu kitapların değil, yaşadığı dünyanın kültürel zemininden habersiz olan bir sonradan görme için… Öykü anlatıcısı, Falih Rıfkı’dan Reşat Nuri’ye büyük yazarlarımızın bir dizi “sahte” imzalı kitabını görünce komik ve zekice bir…

26 Tem: Sözlük.09

D DAYIOĞLU: Vüs’at O. Bener’in kısa öyküsünde, bilincin en derinlerinden karabasana sızan bir gulyabani gibidir Dayıoğlu. Dayıoğlu sapanla serçe avlar, meşin önlüğüne doldurur kuşları. Dayıoğlu serçelerin kafalarını koparır, göğüslerini yarar, yüreklerini yer çiğ çiğ. Dayıoğlu secdeye kapanmış ninenin öldüğünü söyler, üç yıl önce de ölmüştü der. Karabasan sürer, gider… Taşranın sıkıntısı, büyük aile içindeki yalnızlığa döner… Ölümün sıkıntısı, yaşamın koşuşturmasına döner… Kısacık metin büyük ustanın kaleminde dev bir yapıta döner… (Vüs’at O. Bener, Nine) Meraklısı için not: Öykü Sözlüğü etiketindeki…

13 Tem: Sözlük.08

B BAKIŞLAR: Herkes bakardı ona. Kısa boyu bakışların yere çevrilmesine neden olurdu. Kıskanç bir kocadan yediği yumrukla yere düşünce sokaktan geçenler bakardı. Sınıfın ortasında dalgasını geçen öğretmen bakardı. İşyerinde tuzlu kahve içirerek alaya alındığında mutemet bakardı gözlüğünün üstünden. Yarım kilo sucuğa beş lira alan kazıkçı bakkal bakardı. Bir de Ali bakmıştı; diğerlerinden farklı gözlerle… Düştüğünde onu yerden kaldırmış, üstünü başını temizlemişti. Demek ki o da farklıydı kendisi gibi, pisliğin içinde işi yoktu… Aylak Adam’ın ve Zebercet’in öyküdeki kardeşini sunar bize…

06 Tem: Sözlük.07

Z ZERRİN: Öykümüzün en çekici dişi karakterlerindendir. Her ne kadar sonunda günahının meyvelerini penceresi delik bir komşu kömürlüğüne bırakmak zorunda kalsa da, öykü boyunca bakışlarıyla, yürüyüşüyle, kendini sevdirme konusundaki maharetiyle anlatıcıya kadınlık cilvesini gösterir: “Cesur değilsiniz, işte apaçık görünüyor ki beni istiyorsunuz, beni pek güzel buluyorsunuz. Elleriniz beni okşamak, sarı tüylerimin üzerinden geçmek, o kadar güzel vaziyetler alan, bükülüp kıvranan vücuduma dokunmak, ellerimi tutmak, başımı avuçlarının arasında sıkmak ihtiyacı var.” İşin ilginci böylesine çekici bir tablonun öznesi olan Zerrin sarı…

01 Tem: Sözlük.06

S SÜSLEN BERBERİ: Boşnak Muharrem Usta’nın berber dükkânı cicili bicili kolonya şişeleriyle, sapsarı bir otomobilden el sallayan çıplak kız tablosuyla, gürültüyle yanan sac sobasıyla, takvimin üstünde duran guguklu saatiyle ve tabii ki müdavimleriyle öykümüzün en sıcak berber dükkânlarındandır. Vatman Mustafa, sıhhiye Halil, demiryolu emeklisi Şefkati Bey, fotoğrafçı Rüstem, kalfa Mahmut, çırak Süleyman ve öykü anlatıcısı çırak Recep’in varlığıyla yaşayan mekânın kaderi Muharrem Usta’nın ölümüyle değişecektir. Zaten artık ne Süslen Berberi var, ne de semt insanları ve havasıyla dolu berber dükkanları….

11 Haz: Sözlük.05

  K KARGA HEYKELİ: Siyah mermer kaidesinin üstündeki porselen karga heykeli, hep düşünen, ne düşündüğünü kimseye söylemeyen Karga Vahit’in barındaki üç önemli şeyden biridir. Diğer ikisi: merkezinde karga başı bulunan, akreple yelkovanı gaga biçimindeki saat ve içki. Yalnızlık, kısıtlanmış zaman, tutku… Yalnızdır Sefilcik; tek dostu Karga Vahit’in barındadır. Zamanı kısıtlıdır; karısına yakalanmadan, tek dostuyla olan buluşmasının tadını çıkarmalıdır. Tutkundur; duyduğu “Gaak!” sesini hemen kendi diline çevirir; “Bir elli gram daha içebilirsin.” Votka, ellişer gram yuvarlanır boğazdan, zaman durur, uçaklar, kuşlar,…

06 Haz: Sözlük.04

   R ROM: Rakı içilir öykümüzde; şarap, votka, bira, kanyak… Daha başkaları da vardır mutlaka ama bardaktaki oynak sıvının rom olduğu metinlere az rastlanır… Bir marinada oturur adamla kadın. Konuşurlar. Kuzeyden esen serin rüzgârın getirdiği derin bulutlar tepeleri örtmeye başlamıştır. Ayrılığın rüzgârı da serttir. Anılar, bulutların arasındaki küçük yırtıktan süzülüverir. Mehmet Günsür’ün anlatıcısı rom içen bu çifti dinlemektedir; kendini dinlemektedir: “Konuşmayanların, bilerek kaybetmek istedikleri için konuşmadıklarını düşündüğüm olur.” Rom, güzel bir içkidir. (Mehmet Günsür, Nasıl Dinlenilir?) Meraklısı için not: Dileyen…

01 Haz: Sözlük.03

  J JOSEPH FUCHS: 1400 yılından bu yana kentin cellâtlığını yapan, ortaçağdan beri kızıl saçlı olan Fuchsların atalarından kalma bıçağı mahzene kaldırıp, cellâtlığa veda eden temsilcisi. Cellât Fuchs ailesi; kimse onlarla konuşmaz, onlara bir şey satılmaz, kesilen bütün başların lanetiyle yaşarlar. Günün birinde kanun değişir, belediyedeki cellâtlık görevi sona erer Joseph Fuchs’un. Bir başka göreve atanmak, surun yanındaki atadan kalma evden çıkıp kenttekilerin arasına karışmak, oğullarının diğer çocuklarla futbol oynadığını izlemek… bir gün bir geneleve gitmek… olanaksızdır. Bütün kapılar kapalıdır….