Trajediler yaşanırken çocukların ne yaptığını bilen var mı?

Hira Tekindor’un Kate Mulvany / Anne-Louise Sarks uyarlamasından çevirip yönettiği “Medea” yılın önemli tiyatro işlerinden biri. 

Yunan mitolojisinin çarpıcı ve trajik figürü Medea, Euripides’in aynı adlı tragedyasıyla bilinir. Altın Post efsanesinde geçer Medea’nın hikayesi. Yetenekli, bilgisi yüksek bir büyücüdür. İason’a âşık olur ve ona yardım eder. Ama ne yardım? Zaten bu İason’un Kolhis’e gelme nedeni de sihirli iyileştirme güçlerine sahip olduğuna inanılan Altın Post’u ele geçirmektir. Anlayacağınız, bu İason “en uzun ben yaşayayım, en güçlü ben olayım” erkeklerinden biri. Âşık Medea, bu adama yardımcı olmak için büyü güçlerini kullanır, babasına ihanet eder, hatta kaçış sırasında kardeşi Absyrtos’u öldürerek babasının onları takip etmesini engeller. 

Sonra İason’a iki erkek evlat doğurur. Ama İason, gider politik menfaat uğruna Korint kralı Kreon’un kızı Glauke ile evlenerek Medea’yı terk eder. Bu ihanet Medea’yı derinden sarsar ve onu korkunç bir intikam planına iter. Medea, büyü gücünü kullanarak Glauke’ye zehirli bir elbise gönderir. Zehirli elbise hem Galuke’yi hem Kreon’u öldürür. 

Ama son darbe en acı olandır. Medea, İason’a en acı darbeyi yaşatmak için iki çocuğunu da öldürür.

Kaba bir okuma ya da yanlış bir yorumlamayla “üçüncü sayfa haberi”ne dönüşebilecek bir trajedi bu. (Bu yorum Seçkin Selvi’ye ait) Başlıklar da belli: “Aldatılan kadının vahşi intikamı”, “Aşk acısı faciaya yol açtı, “Çocuk katili”. (Hep kadını merkeze alan ve onu kötü gösteren manşetler.)

Oysa Euripides’in tragedyası, Medea’yı yalnızca bir cani/katil olarak değil, aynı zamanda kendi kaderiyle mücadele eden bir kadın olarak anlatır. İason’la olan yolculuğu sadece körkütük bir “aşk yolculuğu” değildir. Sevdiği erkekle birlikte yaptıkları, hatta eylemlerde Medea’nın daha baskın olduğu bir yolculuktur. Onun uğradığı ihanet, izleyen/okuyanın “taraf” olduğu bir ihanettir. Yani hem korkulan hem de acınan bir karakterdir Medea. 

Bir katile acıyabilir miyiz? Yıllarca soruldu bu soru. Medea’nın intikamında sadece bir kadın olarak değil, bir birey olarak da yok sayılmasının altı çizildi. Kadınlara giydirilen “sabır ve itaat” gömleklerinin parçalanışı olarak yorumlandı. Kadının pozisyonunun bir araç olmaktan çıkarması konuşuldu. Özellikle çocuklarını öldürmesi, ataerkil düzenin kadına biçtiği kutsal annelik rolüyle bir hesaplaşma olarak görüldü.

Bu tartışmaların ötesinde, gözümüzün önünde duran bir soru ise pek sorulmadı: Bütün bu trajedi yaşanırken, çocuklar ne yapıyordu?

İşte Kate Mulvany ve Anne-Louise Sarks‘ın “Medea” uyarlaması, tam da bunu yapıyor. Hikâyeyi çocukların gözünden yeniden yapılandırıyor. Odağımızda Medea ve İason’un çocukları var. Günümüz dünyasında, neşeleriyle ve çocuksu hayal güçleriyle bizi avuçlarına alan iki afacan. Çocukların oyun oynadığı, sıradan ve masum bir gün gibi başlayan hikaye, trajedinin yaklaşan gölgesiyle derin bir gerilim yaratıyor. Çünkü hikâyenin sonunu biliyoruz. Ve Hira Tekindor rejisi de bu yapıyı çok başarılı bir şekilde sahneye taşıyor. (Sahne ve ses tasarımı da ona ait ve rejiyi bütünleyen bir yapı kuruyor.) 

Bu uyarlamada çocukların sesini duyuyoruz. Trajediler yaşanırken çocukların ne yaptığını bilen var mı? Trajediler sadece yetişkinler arasında geçen çatışmalar mı, çocukların dünyasını nasıl etkiliyor?

Sahne tasarımındaki doğal, samimi, hatta neşeli tercihlerden oyunun çocuksu temposuna kadar her şey bizi sarsıcı finale taşıyor. Defne Kayalar, Medea rolünde zorlu bir şeyi başarıyor. Oyunu “kuliste oynamaya” devam ediyor. Çünkü her girişinde, duygu sürekliliğini elinde tutmayı başarıyor. Bir “kadın” ve bir “anne” olarak iki farklı durumu arasındaki geçişleri incelikle yapıyor. İntikam arzusuyla yanan güçlü kadından, evlatlarının sevgisiyle içi titreyen anneye uzun bir yolculukta seyirciyi derin bir ikilemde bırakmayı başarıyor. Medea bir cani mi, yoksa bir kurban mı?

Ve bir de çocuklar var oyunda: Jasper ve Leon. Dor Productions sunumunda bu iki rolü dönüşümlü olarak dört benzersiz yetenek canlandırıyor: Abdullah Burak Kaya, Ayaz Çoban, Ayaz Gülşen, Tarık Sarıyar. (Ben Ayaz Çoban, Tarık Sarıyar ikilisinden izledim) Bu noktada Hira Tekindor’u, ikinci yönetmen Beste Güven’i, çocuk oyuncu koçu İbrahim İris’i, psikolog Ceren Kaymaz’ı, koreograf Gürhan Elmalıoğlu’nu, tüm ekibi ve elbette Defne Kayalar’ı ayrıca tebrik etmek isterim. Dört yeteneğin içindeki cevher, ancak böyle bir ekip çalışmasıyla pırıl pırıl ortaya çıkabilirdi. Oyunun sonunda Defne Kayalar’ın selam için sahne önüne gelen genç oyunculara bir bakışı vardı ki, asla unutmayacağım. Ayakta alkışladım hepsini.

“Medea” yılın iyilerinden olarak seyircisiyle buluşmayı bekliyor. Ben oyunu Zorlu PSM Studio sahnesinde izledim. Açıkçası Alan Kadıköy sahnesinin bu rejiye daha uygun olduğunu düşünüyorum. Belki Zorlu PSM temsilleri için de bir çözüm bulunur, belki büyük ilgi olur ve bir büyük sahneye taşınır oyun. Özellikle çocuk oyuncuları daha iyi izleyebilmek için bunun gerekli olduğunu düşünüyorum.

Son ve kişisel bir not: Oyunun galasını çok sevdiğim arkadaşlarımla izledim. Zerrin Tekindor, Ece Yörenç, Filiz Ova, Öykü Karayel, Bennu Yıldırımlar, Rıza Kocaoğlu, Serkan Altunorak, Arya Su Altıoklar, İpek Tugay, Yasemin Özbudun, İrem Tümer, Lerzan Pamir, Gürdeniz Bursalı, Burak Göral, Emel Göral… Hep birlikte olmak çok iyi geldi.

Ama iki isim için ayrı birer cümle kuracağım. Seçkin Selvi’yi ne zaman görsem hayranlığım artıyor. “Metni üçüncü sayfa haberinden, insani boyuta taşımak” cümlesi bile ne kadar öz anlatabildiğini gösteriyor.

Bir de Çetin Tekindor’u gördüm oyun öncesinde. Benim için anlamı büyük bir karşılaşma idi. Çetin Abi’nin kişisel tarihimde çok derin bir yeri vardır. Hem hoca hem abi, hem yol gösteren hem arkadaş. Birbirimize sarıldık. Doyamadık, bir daha sarıldık… Çok iyi geldi.

Comments (1)

Antik bir tragedyayi günümüze uyarlanmış hali ile görmeye istek uyandıran bu yazı için çok teşekkürler. Keşke şuan Istanbul’da olabilseydim diye hayiflandim.

Leave a comment