Vathek: Doğaüstü Dehşet

William Beckford imzalı Vathek, daha önce Dost Yayınları’nın o çok sevdiğim Babil Kitaplığı Serisi’nden çıkmıştı. Bu seriden eksik birkaç kitabım var ne yazık ki ve Vathek de eksikler arasında yer alıyor. Dolayısıyla Borges‘in izini sürmeyi seven bir okur olarak, yıllardır adını çok duyduğum, hatta konusunu neredeyse tümüyle bildiğim bu kitabı okuma fırsatı bulamamıştım. Sonunda İletişim Yayınları’nın Dünya Klasikleri Serisi kitabı yeniden yayımladı da, ben de okuma fırsatı bulmuş oldum.

Murat Belge’nin Gotik Roman’ın ve Beckford’un hayatının izini sürdüğü önsöz, nasıl bir okuma evrenine adım atacağım konusunda önemli ipuçları verdi. Özellikle de Vathek’in yazıldığı 1782 yılındaki o ünlü Noel partisinde yaşananlar. Üç gün üç gecede, ne hikmetse Fransızca yazılan roman. Romanın Samuel Henley tarafından İngilizceye çevrilişi ve sonrasında yayımlanma serüveni. Açıkçası sadece bu süreç bile biyografik metinler yazmayı seven bir kalemin ya da böylesi bir filmin peşine düşecek yönetmenin ağzını sulandırmaya yeter.

Abbasi soyunun dokuzuncu halifesi Vathek’in yıldızların sırrını çözmek için Babil kulesine benzer bir yapı inşa etmesi fikrinin Borges’e neden çekici geldiğini anlamak zor değil. Ama Borges’i daha da etkileyen Yeraltı Ateşi Sarayı. Bir Orta Doğu masalı formunun içine yerleştirilen iyi-kötü, inanç-inançsızlık ve daha da ötesi Cennet-Cehennem ikililikleri Borges’in her daim izini sürdüğü konular. Vathek’in aklını Yeraltı Sarayının hazineleriyle çelen yabancının sahneye çıkışını unutmamak lazım: Gizemli kılıçların üstündeki bilinmeyen dilde yazılmış yazıları okumak. Bu bilinmeyen dil meselesi benim de her zaman ilgimi çekmiştir; Borges’in de özel ilgi alanlarından biri. Bütün bu salınımıyla Binbir Gece Masalları’nın uyku kaçırıp, kabus getiren bir hali gibi duruyor Vathek.

Borges’in sözlerine bakalım:

“William Beckford, Vathek’in trajik öyküsünü, 1782 yılında, üç gün üç gecede, Fransızca yazmıştır. Aslında karmaşık bir öykü değildir bu. Vathek’in, inancını değiştirmesi koşulunu yerine getirerek, kan dökerek, günahlar işleyerek girdiği Yeraltı Ateşi sarayı debdebe ve tılsım bakımından alabildiğine zengindir, ancak aynı zamanda cehennemdir de. Bu tür bir öykü olan Doktor Faustus ve onun çıkış noktasını teşkil eden birçok Ortaçağ söylencesinde cehennem, kötülük tanrılarıyla anlaşma yapan günahkârlara verilen cezadır; bu öyküde ise hem ceza hem de günaha teşviktir. Beckford’un Yeraltı Ateşi sarayının, yazın sanatının ilk korkunç cehennemi olduğunu iddia ediyorum. İskoçya lehçesinde çevrilmesi pek mümkün olmayan, doğaüstü dehşeti tanımlayan bir sözcük vardır: Uncanny. Bu sözcük Vathek’in bazı kısımları için geçerlidir; anımsadığım kadarıyla da Vathek’ten önce yazılmış hiçbir eser için aynı şey söylenemez.”

Bu kısa ama vurucu anlatı, sadece korku edebiyatını ya da Gotik Roman’ı sevenlerin değil, iyilik-kötülük hattında düşünmek isteyenlerin ve söylencelerin büyülü dünyasında kaybolmak isteyenlerin de kaçırmaması gereken bir kitap. İyi çeviri için Seçil Kıvrak’a da ayrıca teşekkür ederim.

Comments (2)

3 günde böyle bir kitap yazılıyor, bu yazıyı keyifle okuyorum; ama istediğim kadar kitap okuyamıyorum "artık". Ne oldu bilmiyorum? Belki zaman zaman böyle olması normaldir? Bilmiyorum?
Önerileriniz sayesinde okuma iştahım da yerine gelecektir diye umuyorum:) Paylaşım için teşekkürler.

bilmem ki bugun pek istekli degilim okumaya. yazini okurken bile sanki sen anlatiyormussunda ben dinliyormusum gibi geldi.bazi zamanlar okuyacagim diye bir iki gun uyumadigim olur bazense su halde olurum ..herkes mi benim gibi bazen kitap elimden dusmez bazen sinema tutkum baslar bazen muzik …ve nedense bu tektenlik suregelir .dun ne okusam diyordum bugun ne izlesem …
sanirim mehmet atayin sesle kitaplarindan almaliyim . radyo tiyatrosu gibi mi yoksa buyukanneden masaallar dinler gibi mi olur acaba.

Bazen konusmak gelmiyor icimden dinlemeli dinlenilesi birine verip kulagini..bazen okurken aslinda okumuyor kitabin anlattiklarini dinliyorum.ve o anlatilanlarin cazibesi en cok kitab gozlerini yumdugunda basliyor bana fisildiyor ya hayallerini 🙂 (aslinda ben kendime fisildamaya baslayacak cesareti buluyorum ya) iste o kitapla meselem:) duskunum sana la ri larilam

of hala sikiliyorum ve aklimda soru ne izlesem?

bu yazdiklarim cok sacma geldi simdide normalde boyle degilim dermisim 🙂

sabir gosterip buraya kadar okudun mu bilmiyorum ama aklima suan orta okuldayken uzaklarda edindigim mektup arkadaslarim geldi aklima. galiba mektup yazmayi ozledim yani bu yazdigim gunumuzun mektubu sayiliyor ama tadi yok .

ben daha cok dagitmadan birakim.yazmis bulundum yayinlamayin bence sizofrenik sancinin baslangic sizisi gibi oldu

silsem mi? bugun kararsizim. ben ne izlesem ?diye devam edip giderken yorumu gondersem mi …offf

Leave a comment