Geceleri uykumuz kaçtığında oynadığımız o oyunu hatırlıyor musun? Hani ortaya bir söz atar, sonra da yabancılaşana kadar o sözü tekrar ederdik. Zıbın… “Ne demek yahu zıbın?” diyene kadar tekrarlardık. Zıbın,zıbın, zıbın… Bana hep, böyle aptalca bir oyundan zevk aldığımızı birileri duyarsa bize deli derler, derdin. Kim ne derse desin, ben o oyunu hâlâ, tek başıma da olsa oynuyorum.
Merhaba, diye başlayınca, birden aklıma o oyunun gelme nedenini anlamışsındır herhalde. Seninle konuşurken söze, Merhaba, diye başlamak birden garip geldi. Yabancılaştım. İşin kötüsü durmadan tekrar ettiğimde, dilim acıyana kadar Merhaba dediğimde anladım ki, yabancılaştığım bu söz değil. Ben sana yabancılaşmışım. İçim acıdı. Böyle olmamalıydı dedim. Böyle olmaması için tekrarlamaya devam ettim. Merhaba, merhaba, merhaba… Tabii ya, işte şimdi anladım. Sen hâlâ aynı sen’sin. Ben sendeki bana yabancılaşmışım. Senin her sözünde gördüğüm aksimi tanıyamaz olmuşum. Dilinin izciliğinde yaktığımız kamp ateşlerinde ısınamaz olmuşum. Vücudunun coğrafyasında yönümü kaybetmişim. Adım, teninin sözlüğünde karşılığı olmayan bir madde olmuş. Belki yeniden başlarsak, belki yeniden başlarsam, pusulamı onarıp, aklının kıvrımlarında yeni keşiflere yol alabilirim. Kaybolmama engel ol, o zaman. Sadece yeni bir başlangıca izin ver…
"Merhaba" kelimesi hiç bu kadar yabancı olmamıştı..Sevgili Yekta Kopan,yazan parmaklarınız ve görebilen aklınız hep buralarda olsun..
İçim acıdı.. Böyle olmamalıydı dedim..
Ama hep " böyleler" olur..