Yorumlar, el fenerleri…

Bir süredir Fil Uçuşu’na gelen yorumları tekrar okuyor, yazıları o yorumların üstünden yeniden düşünmeye çalışıyorum. Daha önce de yazmıştım; blog mantığını özel kılan dinamiklerden biri de, okur-yazar arasındaki “anında iletişim”. Bu iletişimin iki yönlü olabilmesi, gelen yorumların kimini cevaplayabilmemle mümkün, biliyorum. Yazının altındaki o yorum alanını, ikinci bir blog gibi görmeli ve oradaki düşünce akışına kapılıp gitmeli bazen. Kimi okurlar, sürekli yorumcu diyebilirim. Neredeyse bütün yorumlarında aynı dili tutturanlar da var, daha imzayı görmeden tanıyabiliyorsunuz. “Sözlük” gibi özel başlıkların yorumcuları var bir de, katkılarının çok büyük olduğunu söylemeliyim. Yorum alanını kendi blogunun reklamını yapmak icin kullanan pazarlama uzmanları da yok değil hani. Bır de takma isimli olmanın getirdiği müphemliği metinlerinde de devam ettirenler var, onlar biraz farklı olmak istiyor. Hakaret eden ya da kendi zekasının üstünlüğünü göstermek isteyenler de var, olacak elbet.

Yazdığı bir yoruma cevap bekleyip de alamamış herkese selam olsun. Biliniz ki, yorumunuz el feneri tutmuştur, karanlık bir anımda yoluma…

Comments (9)

Önce yorumsuz yazdım ama aslında yaptığınız kitap, film önerileri için teşekkür etmek istiyordum. Günden kalanları paylaştığınız için… Hevesle atlamadan takip ettiğim bloglardan bir tanesi Fil Uçuşu. Zihin açıcı etkisi var.

Not: En sevdiğim öykülerinizden bir tanesi Çevirenin Notu.

normalde yorum yapan birisi değilim daha çok yazılara bak-çık modundayım ama bu yazıyı okuyup, üstüne aynı şeyleri de düşünürken artık yorum yapmamak ayıp olur diye düşündüm (: kesinlikle haklısınız, yorumlar ikinci bir blog işlevi görüyor.

Yorumlar yazarın okuyucusuyla bir anlamda yüz yüze gelmesi olabilir mi bilmiyorum.
Ama tanımlayamadığım bir güzellik kattığı kesin. Ayrıca okuyucu olarak yorumları okumak da ayrı bir keyif. Her zaman yapamasam da yorumları okumayı severim.

Bu arada yeni programınız hayırlı olsun. Cumartesi televizyonu açmak için bir sebebim var artık.

Hsts

En severek takip ettigim blogun, "nazik" ve "samimi" ev sahibinden böyle bir yazı okumak yüzüme kocaman bir gülümseme kondurdu:) Teşekkürler Yekta Kopan! İyi ki varsınız!

belki yorumlarımla sadece teşekkür ve beğenimi belirten cümlelerden den öte bir şey katamıyorum. aynı bu yorumda olduğu gibi..
ama yazdıklarınla ve duruşunla benim hayattaki el fenerlerimden birisi olduğunu tekrar belirtmek isterim yekta abi..

For Amy

beyazda siyahı arayıp durdun,
kafeslerde gökyüzü,
yaranda hep tazeydi kan…

gözleri hüzün bakan kadın,
acısı dindi mi kalbinin,
sesi bin çığlık atan…

işte senin hikayen,
ellerinle yırttığın,
kimseler okumadan…

Ben internet başında çok zaman geçiren biri değildim takiiiiii fil uçuşu ve yekta kopan la burda tanışana kadar… Bir insan nasıl her şeyde bu kadar iyi olabilir diye düşünmekden kendimi alamadım. Kıskandım ben de bir blog açmalıyım benim neyim eksik diyerek bindim bir alamete ama olmuyor galiba. Olmayınca olmuyor işte 😀 bende sadece takip ederim o zaman dedim burda yazılanları okumak da yetiyor. Tanrı bana yazma yeteneğini vermemiş. Ne yeteneği vermiş onu da çözemedim ama. Sanırım benim üzerimde insan oğlunun nelere dayanabileceğini sınıyor ve tabiki annemin üzerinde :d

Leave a comment