Öncelikle şunu sormak gerekiyor: Neden böyle bir gün tanımlanmış, ne amaçla başlatılmış? 1857’de ABD’de, konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40.000 işçinin insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı başlattığı grevi, grev kırıcı polisin kanlı saldırısını ve o saldırıda ölen, çoğu kadın 129 işçiyi unutmamak gerekiyor. Zaten 8 Mart gününün Dünya Emekçi Kadınlar Günü de, bu işçilerin anısına, 1910 yılında 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında gündeme gelmiş. Sonunda 1977 yılında Birleşmiş Milletler, 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak kutlanmasına karar vermiş. Emekçi bir isyan ve hak arama isteği, dünyada kadınların yüzyıldır yürüttüğü özgürleşme mücadelesinin kutlandığı ve kadınların güncel taleplerinin ifade edildiği bir gün haline gelmiş. Geçen yıllarda “Dünya Kadınlar Günü’nde eşinize, annenize, sevgilinize bir çiçek alın ve kadınlarımızı mutlu etmeyi unutmayın,” zihniyetine bile tanık olduk. Bir özgürleşme mücadelesinin bu noktaya getirilmesi kapitalist çarkın, her dönüşünde üstümüze sıçrattığı çamurları bir kere daha düşünmemize neden olmalı. Kadınlarla ilgili istatistiki verilere baktığımızda, o çamura boğazımıza kadar gömüldüğümüzü görüyoruz zaten. Üstelik sistemin ehlileştirme çabasına kimi zaman çanak kimi zaman alkış tutarak. Böyle bir tabloda, kadın ya da erkek, bir bütün insanlığın kendini sorgulaması gereken bir gün olarak görürüm “Dünya Kadınlar Günü”nü. Unutmayalım; o gün ölen 129 kişi ve sonrasında bu uğurda hayatlarını kaybedenler, sadece birer istatistiki bilgi değiller; her birinin bir adı vardı. İnanıyorum ki, bir gün değişecekse bu gittikçe dibe batan dünya, bir gün gerçek anlamda değişecekse erkek egemen dilin yıkıcılığı, bir gün sarsılacaksa erkek iktidarı, bu gerçekten kadınların diliyle-zihniyle olacak.
çok çok teşekkürler bu yazı için..