Nobel ödüllü yazar Kenzaburo Oe’nin kendi gerçekliğinden yarattığı müthiş bir başyapıt.
Romanın adı “Kişisel Bir Sorun” olmasa ve biz okurlar, yazar Kenzaburo Oe’nin gerçekliğinde de benzer bir hikâye olduğunu bilmesek nasıl bir okuma süreci yaşardık acaba? Okuduklarımızın sadece kurmaca bir metin olmadığı bilgisi, Bird’ün engellerle dolu hikayesi ile aramıza bir “engel” koyar mıydı? Nobel Edebiyat Ödüllü Japon yazar Kenzaburo Oe’nin 1964 tarihli romanı “Kişisel Bir Sorun” bütün bu soruları sordurtmanın yanı sıra, muhteşem bir yolculuk vaat ediyor. Hem roman kahramanı Bird’ün iç dünyasına hem de her sahnesi üstünden okurun kendisine doğru yapacağı bir yolculuk.
Bird, 27 yaşında bir adam. Roman 1962 yılında geçtiğine göre, 1935 doğumlu bir roman kahramanıyla karşı karşıyayız. Bu durumda tıpkı yaşıtı Kenzaburo Oe gibi, Hiroşima’yı, atom bombasının yıkıcı etkilerini, çürümüş bedenleri, akmış gözleri, dışarı fırlamış beyinleri görmüş durumda. Eksilmiş, eksiltilmiş bir kuşağın çocuğu. Dershane öğretmeni Bird’ün Afrika’ya gitme, engelleri aşma, “orada olma” hayaliyle başladığımız romanda en büyük beklentisiyle ruh halini de anlıyoruz kısa sürede: Kabuğundan çıkmak, gitmek ve döndüğünde gidebildiğini göstermek, büyük gezisinin dönüşünde “Afrika’da Gökyüzü” başlıklı bir hatırat yazmak. Çok güçlü bir anlatıyla karşı karşıya olduğumuzun sinyallerini hemen ilk sayfalarda, Bird’ün bütün bunları, yolda karşılaştığı bir travestiyle geçireceği zamanın hayalini kurarken düşündüğünde anlıyoruz. Öteki’nde kendini bulma ve anlaşılır kılma çabası romanın kimi zaman ürkütücü boyutta bir samimiyete ulaşacağının en belirgin sinyali: “O adam ve ben iki kardeş gibi çırılçıplak uzanır konuşurduk herhalde. (…)Her an tehdidi altında yaşadığım nevroz parçacıklarını tek tek temizler, beni mutlaka anlardı.”
Engellerle dolu bir hayat Bird’ün hayatı. Kendini ifade etmesinin, insanlarla iletişim kurmasının, çelimsiz bedenini toplum içinde görünür kılmasının ve hayallerini gerçekleştirmesinin önünde hep engeller var. En büyük engel de bekleyişiyle başladığımız doğumun gerçekleşmesinden sonra ortaya çıkıyor. Kafatasındaki eksik yüzünden beyni dışarı taşmış, beyin fıtığı teşhisi konmuş bir çocuk veriyorlar kucağına hastanede. Bir bitkiden farksız bebeğiyle, yeni bir engeli aşıp aşmama kararının eşiğine geliyor Bird. Bir kuşu andıran bedeni ve ifadesiz yüzüyle uçamayan kuş Bird, kanat çırpmak zorunda bu engeli aşabilmek için.
Kanat çırpmak. Özgürleşmek. Toplumsal sözleşmelerden uzaklaşmak. Ahlakın ve aidiyetin dayattığı kuralları hiçe saymak. Aileyi sorgulamak. Yaşamı sorgulamak. Hastalıklı, neredeyse bitki bir bebeğin bedeni üstünden ölüme ve yaşama karar veren bir Tanrı rolüne bürünmek. Bütün bunları yaparken bireysel varoluşla hesaplaşmak. Alkole ve iç karanlığına sığınmak. Aslında bu noktadan itibaren, kurmaca ile gerçek, Bird ile Oe birbirine giriyor. Yazarın “Kişisel Bir Sorun”u önce okurun ve giderek insanlığın sorunu haline geliyor. Bir gün engelli bir çocuğunuz olsa (ya da bir başka engel giriverse hayatınıza, sizi toplumsal olarak “ötekiler” hanesine yazan bir olayın öznesi olsanız) ne yapardınız? Bunu nasıl aşardınız?
“Kişisel Bir Sorun”, Kenzaburo Oe’nin benzer bir süreçten çıkışının hemen ertesinde yazdığı bir roman. Yazar, 1963’de bedensel ve zihinsel özürlü bir çocuk sahibi olmuş; Hikari. Kenzaburo Oe ve karısı da önce bu çocuğun yaşamaması gerektiğine karar vermişler. Sonrası Hikari’ye adanan bir hayat. Oe, bütün gün oğluna kuş sesleri ve klasik müzik parçaları dinletmiş. Kumiko Tamura, küçük Hikari’ye piyano dersleri vermiş. Sonuçta konuşması bile mucize olarak görülen Hikari, yedi yaşına bastığında besteler yapmaya başlamış. 20 yaşına geldiğinde de ilk CD’sini piyasaya çıkarmış. Hikari bugün 47 yaşında, hâlâ konuşamıyor ve Japonya’nın önemli bestecilerinden biri olarak anılıyor. Babası 1994’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı sırada elbette Hikari de orada. “Kişisel Bir Sorun”, baba-oğulun başarı hikâyesine dönüşüyor.
H.Can Erkin’in Japonca aslından çevirdiği roman, dünya edebiyatının en sarsıcı eserlerinden biri hiç kuşkusuz. Benzetmelerin bolca olduğu anlatımın çevirisinde, ister istemez çok sayıda “gibi” edatı kullanılmış. Bunun dışında yazarın can yakıcı derecedeki sahici anlatımı, Türkçe çeviride de karşılığını bulmuş.
William Blake’den alınma bir dizeyle baş etmenin romanı “Kişisel Bir Sorun”: “Bebeği beşiğinde öldür… Henüz harekete geçmemiş arzuları beslemektense…” Güçlü bir yazardan, hazmetmesi güç ama okunması kaçınılmaz bir başyapıt.